ISSN 1301-1375 | e-ISSN 2146-9113
Turkish Journal of Cerebrovascular Diseases - Türk Beyin Damar Hast Derg: 1 (2)
Volume: 1  Issue: 2 - December 1995
1.AN INTERRELATION BETWEEN LOCALISATION AND CLINICAL SIGNS ON THALAMIC HEMATOMAS
Mustafa Bakar, Mehmet Zarifoğlu, İbrahim Bora, Ömer Faruk Turan, Sadık Sadıkoğlu, Nurhan Kalalı, Erhan Oğul
Pages 87 - 91
Serebral hemisterler ile yoğun bağlantılan olan talamusun lezyonları zengin klinik semptomatolojiye sebep olurlar. Farklı tezyonlar sonucu talamusun direkt olarak etldlenmesi veya beynin diğer alanları ile olan bağlantılarının kesilmesi nedeniyle; sensorimotor bozukluklar, göz küresi hareket bozuklukları, pupifla anormaliteleri, şuur ve !isan bozuklukları gibi klinik bulgular görülebilir. Bu çalışmada talamusta hematom saptanan 54 olguda hematomWllokalizasyonu ile şuur bozukluğu, motor güç kaybı, göz hareket bozukluklan ve \isan bozuklukları gibi klinik bulgular ve prognoz arasındaki ilişkiler incelendi. Talamusta lokalize olan hematomlar bilgisayarlı kranial tomografilerindeki görünümlerine göre 4 farklı topografik bölgeye ayrıldı. ralamusun posterolateral kısmının hematomun en sık yerleşim yeri olduğu, motor güç kayıplan ve göz kılresi hareket bozuklukları gibi klinik semptomların bu bölgede en sık görüldüğü saptandı. Şuur ozukluğu ile hemarajinin ventriküle açılımı da klinik bulguların ciddiyetini arttıran ve prognozu kötüleştiren önemli etkenler olarak değerlendirildi.
The thalamic lesion, cause rich dinical symptoms because of their intensive connections with the cerebral hemispheres. Different lesions effecting the thalamos and disconnecting the thalamos from the other brain areas, can cause sensarimotor disturbances, ocular mavement disorders, pupillary abnormalities, conciousness and language disorders. The interrelation between the localisation of the thalamic hernaloma and dinical symptoms such as motor deficits, ocular mavement and language disorders and prognosis have been studied in 54 thalamic hernaloma patients. Thalamic hernaloma have been localised into four different topographic regions according to their CT sean. Posterolateral localisation was the most comman and associated one with the motor deficit and ocular mavement disorders. Conscious disorders and opening inlo the ventricles are the risk factors increasing the severity of the elinical symptoms and are in favour of a bad prognosis.

2.THE EFFECTS OF HEMODILUTION IN ACUTE ISCHEMIC STROKE
Zeki ÖZÖNER, Şükrü TORUN, Nevzat UZUNER, Demet GÜCÜYENER, Seval UYSAL, Gazi ÖZDEMİR
Pages 93 - 97
Akut iskemik strok'un erken fazında, o/o6'lık hidroksietilstarch (HFS) 200/0.5 ve veneseksiyon kombinasyonuyla gerçeklejtirilen hemodilüsyon tedav.isi prospektif, randomize, kontrollü çahıımayla değerlendirildi. 95 hasta (ort. Yaş 61.4 ± 11.7) hemodilüsyon tedavi grubuna (HG), 84 hasta (ort. yaıı 62.,3 ± 13,5) ise kontrol grubuna (KG) alındı. Çalışmada yeralan hastalar cinsiyet, yaş, medikal öykü, semptomlann ortaya çıkı§ı ile tedaviye ba§lama arasındaki süre, atrial fibrilasyon varlığı, hastanede kalııı süreleri ve BT'deki infarkt lokalizasyonlanna göre aynlarak ölüm oranları ve nörolojik iyileşme sonuçlan açısından analiz edildi. Tedavinin 3. gününde HG hastalannın %81 'inde nörolojik skorlarda iyileşme gözlenirken bu oran KG' da %63 hastada görüldü (p<0.05). Beşinci günde HG hastalannın %83'ünde, KG'nun ise %76'sında iyileşme saptandı (p<0.05). Gruplar arasındaki bu anlamlı iyileııme farkı 3. aydaki prognostik skorlara yansımadı. Üçüncü ayda HG hastalannın %92'sinde, KG hastalannın ise %86'sında iyilejme vardı (p>0.05). Hemodilüsyon tedavisi uygulanan AFlu hastaların KG'daki AF'Iu hastalara göre üçüncü ay sonunda daha yüksek düzeyde iyilejme gösterdikleri belirlendi .
The effects of isovolemic hemodilution (IVHD) in patients with acute ischemk stroke (AlS) were studied in a randomized, controlled, dinical, single - centre trial. Patients with hernatoerit levels between 38% and 50% were randomized within 48 h of onset of symptoms to treatment with venesection and concomitant hydroxyethyl starch (HES 200/0.5) administration, or to a control group. Exclusion criteria were deep coma, dependence prior to stroke, intracranial haemorrhage, myocardial infaretion within last eight weeks, renal failure, terminal systemic illness, and to be on anticoagulant treatment. The study involved 179 patients (95 patients in the treatment group, 84 in control group)Jn the treatment group, the M-ID procedure reduced mean hernatoerit from 45.4+ 3.3% at entry to 37.6+2.6% over the first three days and was maintained at this level throughout the fırst 10 days. Mean hernatoerit level was essentially unchanged in control patients in this period. The only difference between the hemodiluted group and control group was seenin neurological score over the acute period. The proportion of patients who improved was significant_ly greater in hemodiluted than in non-hemodiluted patients (81% vs. 63% on day 3, and 83% vs. 76% on day 5). Neurological sooring and activity of daily living performance at the third ınonth was not significantly improved by hemodilution. Case fatality rate was not significantly affected by IVHD. Among hemodiluted patients, a smail subgroup with atrial fibrillation (AF) showed better long-term neurological outcome than patients without AF. Asa condusion, although it cannot be recommended for routine use. IVHD may have a benefidal effect in some selected patients with AlS.

3.COMPUTERIZED TOMOGRAPHTC PROPERTIES OF: INTRACEREBRAL HAEMORHHAGE AND RELATION TO MORTALITY
Atilla OĞUZHANOĞLU, Türker ŞAHİMER, Tülay KUAT, Güneş PAY
Pages 99 - 103
Kliniği akut strok görünümüne uyan ve bilgisayarlı tomog rafi ile kanıtiamın toplam 62 beyiniçi kanama olgusu BT özell ik leri ve mortalite yönünden karşılaştırıldı. İleri yaş, hematom büyüklüğü, vcntrikül içine kanama ve şift varlığımn ölüm oranını arttırdığ ı; hipertansiyonun ise azalttığı belirlendi. Ilgili literatür gözden geçirildi.
Sixty-hvo patic nts with intracerebral haemorrhage were evaluated in rcspcct to computed tomography(CT) findings and morta lity. Advanccd ııge, large hematom size, intravcntricular extension of haemorrhage and existence of midline shift increascd the mortality, while associated hypertension decreascd.

4.DIURNAL VARIATION OF ONSET OF CEREBROVASCULAR ATTACKS
Süleyman KUTLUHAN, Yüksel SANDIKÇI
Pages 105 - 108
Bu çalışma, serebrovasküler atak (SYA) başlangıcının gün içi dağılımını araştırmak amacıyla yapılmıştır. Üç yıl süresinde (1992-1994) Kütahya Devlet Hastanesi Nöroloji Kliniğinde yatarak tedavi gören 348 SYA'lı hasta analiz edilmiştir. Tüm SYA'lar sabah saatlerinde (06:01-12:00) daha sık (%>42.5) ortaya çıkmıştır. Iskemik stroklar da en fazla (%49.4) sabahleyin görülmüş ve bu fazlalık istatiksel olarak anlamlı (p<0.001)bulunmuştur. lntraserebral hemoraji (ISH) ler ise öğle saatlerinde daha çok (%31.2) ortaya çıkmıştır. Fakat günün diğer zamanlarında oluşan ISH'lerle öğle saatlerindeki fazlalık arasında istatistiksel bir anlam saptanmamıştır. Sabah saatlerinde iskemik strokların fazla görülmesi aynı saatlerde kan basıncında da görülen yükselrneğe bağlı olabilir. Riskli zaman peryodlarının gözönünde bulundurulması vasküler hastalığı olan kişilerin tedavisinde önemli olabilir.
The aim of this study was to determine whether diurnal variations occured in the onset of cerebrovascular attacks (CVA) We analyzed retrospectively 348 treated patients with CVA in Neurology Clinic at Kütahya State Hospital during three years ( 1992- 1994). For all CVA types there was a significant ('Yo42.5- p<0.01) diumal variation with a moming peak between 06:01 am and 12:00 am. The frequency onset of stroke was found to be highest (%49.4) in the rooming at the patient of cerebral infarct, and this variation was also a significant (p

5.AMNESTIC SYNDROME FOLLOWING CARDIOPULMONARY ARREST
Mustafa BAKAR, Ömer Faruk TURAN, İbrahim BORA, Mehmet ZARİFOĞLU, Erhan OĞUL
Pages 109 - 110
Preeklampsi nedeniyle yapılan sezaryen operasyonunu takiben kardiak ve solunum arresti ve dissemine intravasküler koagülasyon gelişen bir olguda amnestik sendrom saptandı. Anmestik sendromlara yol açan etyolojik faktörler ile bu tablonun klinik ve nöropsikolojik bulguları incelendi.
We establishcd an amnestic syndrome in a case with cardiac and respiratory arrest and disseminated intravascular coagulation following sexio operation due to preexlampsia. Etıologic factors which cause to the amnestic syndromcs and their elinical and neuropsychologic findings were invcstigated.

6.THE PROGNOSIS IN INTRACEREBRAL HEMORRHAGE
Sibel VELİOĞLU, Mehmet ÖZMENOĞLU, İsmail BÜLBÜL, Zekeriya ALİOĞLU, Okan BÖLÜKBAŞI
Pages 111 - 115
1992-1994 yılları arasında kliniğimizde yatarak takip edilen 100 intraserebral hemarajili (İSH) hastanın klinik semptomları ve kraniyal BT (Bilgisayarlı Tomografi) bulguları ve bunların prognozu tahmin etmedeki önemleri değerlendirildi. Lokalizasyonlar 43 hastada \oblarda, 34'ünde bazal gangliyonlarda, 13'ünde serebellwnda, 6'sında pons ve beyin sapında saptandı. Başlangıçtaki bilinç kaybına(n=53) en sıklıkla beyin sapındaki(n=6) ISH'Ierde rastlanıldı. Epileptik nöbetler (n=13), en sıklıkla pariyetal Iabdaki (n=4) hematomlarda saptandı. Mortalite(n=36), beyin sapındaki hematomlarda en yüksek orandaydı ('%83,3). Kraniyal BT' de, boyutu Scm ve üzerinde ve ventriküler hemoraji ile birlikte olan ISH'Ier kötü prognoz gösterdiler. Başlangıçtaki bilinç kaybının varlığı ve komanın 24 saatten uzun sürmesi, prognoz tahmininde değerli bir gösterge olarak saptandı.
Clinical symptoms and findings in cranial computed tomography (CT) were evaluated in 100 patients with intracerebral hemorrhage (ICH). for prognostic values Localizations of ICH were the lobes (n=43), the basa! ganglia (n=34), the cerebellum (n=13) and the brain stern (n=6). An initial coma (n.,53) was most frequent in ICH of the brain stern (n=6). Epileptic seizures (n=13) were most comman in hernatomas of the parieta\lobes (n=4). Mortality (n=36) was high with ICH in the brain stern (%83.3). A size of the ICH 5 cm and more in cranial CT and an associated ventricular hemorrhage had a bad outcome. An initial disturbance of consciousness and a coma of more than 24 h were the reliable dinical predictors of auloome (chi-square, p<0.0001).

7.CASE REPORT WITH PRIMARY PROGRESSIVE APHASIA
Ufuk UTKU, N. AYDIN, C. TUŞLU, F. ERDOĞAN, A. SARIKAYA
Pages 117 - 118
Primer progresif afazi, son zamanlarda tanımlanan, klinik sınırlan ve etyolojisi belli olmayan nadir bir konuşma bozukluğudur. Polikliniğimize yaklaşık iki yıldır giderek artan konuşma güçlüğü şikayeti ile başvuran, 55 yanında, sağ elini kullanan erkek hastada nörolojik muayenedesadece tutuk afazi saptandı.Yapılan BT incelemesinde özellikle sol silvian fissür çevresinde atrofi, SPECT görüntülernede ise sol posterior temporal bölgede perfüzyon defekti gösterildLHastaya uygulanan görsel motor, görsel uzamsal ve görsel bellek testlerinin normal bulunması, afazinin progresif olması ve 2 yıldan beri diğer kognitifbozuklukların eklenmemesi nedeniyle primer progresif afazi düşünüldü. Hastalığın tanı kriterleri ve nöroradyolojik bulguları tartışıldı.
Primary progressive aphasia isa recently defined rare speech disorder with an unclear etiology. A 55 year- old man was admitted to our hospital with gradually progressive speech disorder. The patient was right- handed and only non-fluent aphasia was found in neurological examination. The CT study revealed atrophy especially araund the left silvian fissur and the SPECT demonstrated a perfusion defect in the left posterior temporal region. Primary progressive aphasia was considered because visual motor, visual spatial and visual memory tests were normal although aphasia was progressive. Diagnostic criteria and neuroradiological findings of the disease are discussed.

8.LİPİD PROFİLE, APOLİPOPROTEİN A-1 AND APOLİPOPROTEİN- B IN ACUTE PERİODE OF THE STROKE
Taşkın DUMAN, Şerefnur ÖZTÜRK, Sabahat GÜRÇAY
Pages 119 - 123
Serebruvasküler hastalıklarda serum lipidleri ve lipoproteinleri arasındaki iliııki koroner aterosklerozdaki kadar açık de~ildir. Apolipoproteinler veya lipoproteinlerin protein komponentlerinin aterogenezisde, lipid komponentinden daha önemli olduğunu bildiren çalışmalar mevcuttur. Strok değişik etyolojilerle oluşan heterojen bir durum olduğundan hemorajik ve iskemik strok gruplarıoda akut dönemde plazma lipid faktörlerini ve hipertansiyon, atrial fibrilasyon, iskemik kalp hastalığı, diabet, yaş gibi bilinen risk faktörleri ile ilişkiyi araştırdık. 22 hemorajik, 51 İskemik olmak üzere 73 akut strok hastasında strok sonrası 48 saatteki total lipid, total kolesterol, trigliseridler, HDL kolesterol, LDL kolesterol, VLDL kolesterol, apolipoprotein A-1 ve apolipoprotein B serum düzeyleri ölçüldü. İskemik grupta Apolipoprotein B ile total lipid ( r:0,73 p< 0,001), total kolesterol (r:0,66 p<0.01), tripliserid (r:0,51 p
The relation between serum lipids and lipoproteins in cerebrovascular disease is not as clear cut as in coronary atherosclerosis. Some studies suggest that apolipoproteins or protein components of lipoproteins are more important than lipid components. Since stroke a heterogen condition that occurs because of various etiologic causes, we examined risk factors including lipid factors, hypertension, atrial fibrillation, ischaemic heart disease, diabetes mellitus and age in acute stage of hemorrhagic and ischaemic stroke. Serum levels of total lipid, total cholesterol, triglicerids, HDL cholesterol, LDL cholesterol, VLDL cholesterol, apolipoprotein A-1 and apolipoprotein B were measured in 22 haemorrhagic and 51 ischaemic acute stroke patients within 48 hours. In the ischaemic group, no meaningful correlation was found between HDL cho\esterol and Apolipoprotein B while a positive correlation was found between Apolipoprotein B and total lipid (r:0,73 p<0,001), total -cholesterol (r:0,66 p<0.01l), triglicerid (r:0,51 p<0,001), LDL cholesterol (r:0,58 p<0,001) and VLDL cholesterol (r:0,35 p<0.01). No meaningful mrrelation was found Apolipoprotein A-1 and triglicerid, HDL cholesterol, and VLDL cholesterol. A negative correlation was found between Apolipoprotein A-1 and total lipid (r:-0,24 p<0,05), total -cholesterol (r:-0,38 p<0,01) and LDL cholesterol (r: -0,37 p<0,01). In the emorhagic group, a negative correlation was found between Apolipoprotein A-1 and total lipid (r:-0,48 p<0,01), total cholesterol (r:-0,51 p

9.BENIGN POSITIONAL VERTIGO AND GALLBLADDER MOTILITY
Nevzat UZUNER, Erkan VARDARELİ, Demet GÜCÜYENER, Gazi ÖZDEMİR
Pages 125 - 128
Benign pozisyonel vertigo'lu (grup I) 14 hasta !!e sağlıklı 17 hastanın (grup ll) safra kesesi motiliteleri, serum total kolesterol ve trigliserid seviyeleri karşılaştırıldı. Ust abdominal ultrasonografi telkiki her iki grupta da normaldi. Safra kesesi kontraktilitesi kolesintigrafi ile değerlendirildi. Yaş, cinsiyet, serum total kolesterol ve trigliserid seviyelerinin değerlendirilmesinde her iki grup arasında anlamlı farklılık bulunmadı. Grup I'de ejeksiyon periyodu 69.3 ± 3.2 ve ejeksiyon hızı 0.55 ± 0.08 idi. Grup II'de bu değerler sırasıyla 58.7 ± 2.3 ve 0.78 ± 0.07 olarak bulundu. Heriki grup arasında belirgin farklılık (p<0.05) saptandı. Azalmış safra kesesi motilitesi safra taşı oluşumunda önemli rol oynar. Vertigolu hastalarda parasempatik aktivitenin baskılanmış olduğu gösterilmiş olup, bu da safra kesesinin kasılmasını negatif yönde etkilemekte ve taş oluşumunu kolaylaştırabilmektedır. Benign pozisyonel verligo'nun safra kesesi taşları ile birlikte bulunmasını bu nedene bağlamaktayız.
Gallbladder motility, serum total cholesterol levels, and serum triglyserid levels were compared between fourteen patients with benign positional vertigo (group 1) and seventeen healthy subjects (group ll). Upper abdoıninal ultrasonography were normal in both groups. Gallbladder motility was estimated by cholesintigraphy. No significant difference was found between both groups as assessment of age, sex, serum total cholesterol levels, and serum triglyserid levels. In group I, ejection period was 69.3 ± 3.2, and ejection rate was 0.55 ± 0.08. In group II (control group) these values were 58.7 ± 2.3, and 0.78 ± 0.07, respectively. There isa significant difference (p<0.05) between two groups. The diminished motility of gallbladder is played an important role in raising gallbladder stones. Autonomic nervous system that effects on the gallbladder motility is known to be impaired in vertiginous patients. The decreased parasympathetic adivity in vertiginous patients effects negatively on the contraclion of the gallbladder muscles. We concluded that benign positional vertigo is probably accompanied with gallbladder stones due to this cause.

10.COMPARISON OF NMR T1 RELAKATION TIMES IN NORMAL AND PATHOLORICAL CEREBRAL FLUID
Nebahat TAŞDEMİR, Ali YILMAZ
Pages 129 - 131
Manyetik rezonans görüntüleme beyin hastalıklarını izlernede yoğun olarak kullanılmaktadır. Kontrast manyetik rezonans görüntU.leme, kısmen NMR rölaksasyon parametreleri olan Tl ve T2'ye bağlıdır. Bu nedenle beyin omurilik SlVısı(BOS)ndaki rölaksasyon ölçümleri önemli olmaktadır. Bu çalışmada serebral iskemi, hemarajili hastalar ve normal BüS'da rölaksasyon zamanları 60 mHz çalUjan proton Ff NMR spektrometresi kullanılarak yapıldı. lnversiyon recovery puls ahmı 0,5 sn.den 15 sn. ye kadar değiştirildi. Normal grubun ortalama Tl değeri 2,6\11 ± 0,02 sn. iken, iskemi ve hemorajiler için değerler sırasıyla 2,57 ± O,07, ve 2,59 ± 0,07 idi. Normal grubun ortalama Tl değeri kanamalı gruptan an1amlıca yüksekti. Ancak BüS'daki kan seviyesinin azalmasına bağlı olarak hasta ve normal gruplar arasında çak~ma vardı. Sonuç olaıak, bu çalı~ma BOS' da NMR ölçümlerinin belli bir hastalık için özel bir anJam taşımakla birlikte, NMR ile yapılacak tanı amaçlı Tl ölçümlerine zemin hazırlayıcı bir nitelik sergilemiştir.
Magnetic Resonance lmaging MR! is extensively being used for monitoring brain diseases and MRI contrast is dependent, in part, on NMR relaxation parameters (T1,T2). Therefore, relaxation measurements in CSF is becoming more important. In this work, the spin-lattice relaxation times in CSF from healthy control and patients suffering from hemorrhagia and cerebral ischemia were measured in-vitro, using a FT -MRI spectrometer operating at 60 Mhz for protons. The inversion recovery pulse sequence was used with pulse spacing. being varied from 0.5sec to ISsec. The mean T1 value of control group was 2.607 ± 0.02s, whereas the values for hemorrhagic and isclıemic CSF were 2.57 ± 0.07 and 2.59 ± 0.0.068, respectively. The mean Tl value for healthy group was significantly longer than that of hemorragic. However, there was overlap between control and pathological groups, depending on the decrease of blood !eve! in CSF. In conclusion, this work suggests that MR! Tt measurements in CSF in-vitro is not specific marker for a certain disease, but may have a potential for elinical use, especially with MRI.

11.CONJUGATE EYE DEVIATION AND"WRONGWAYEYES" INACUTESTROKE
Taşkın DUMAN, Şerefnur ÖZTÜRK, Sabahat GÜRÇAY
Pages 133 - 136
Konjuge göz deviasyonu (KGD), akut strokta degişik anlamhlıkta değerlendirilmiş bir bulgudur. Bu çalışmada KGD'yi değerlendirmek üzere 179 akut strok hastası incelendi. KGD varlığı ile bilinç dilzeyi, parezi derecesi, patolojik refleks varlığı, pupil değişikliği ve erken mortalite arasındaki ilişki araştırıldı. Aynca lezyon tipi, lateralizasyonu, lokalizasyonu, lezyonun çevresindeki ödem ve lezyonun kitle etkisi ile KGD arasındaki ilişki değerlendirildi. ıncelenen 179 hastadan 30'unda KGD saptandı. (18 erkek, 12 kadın, ortalama yaş 64,90 + 13,38). 26 olguda KGD İpsilateral 4 olguda ise "wrong way eyes" özelliğindeydi. KGD'Ii 30 olgudan alhsında frontal göz alanı, 17 olguda inferior parietal lobül, 5 olguda prefrontal alan, 12 olguda talamus, 7 olguda ise kapsula intema lezyona katılmıştı. Bu oranlanmız "frontal göz alanının KGD ortaya çışında temel olmadığı" şeklindeki görü~ü destekler niteliktedir. Bulgulann değerlendirilmesinde lezyon tipi ile KGD ortaya çıkışı arasında anlamlı iliıJki yoktu (p=0.70). KGD varlığı ile bilinç düzeyi (p=0.003) ve lezyonun ödem etkisi arasında anlamlı ilişki izlendi (p=0.01). Bilinç düzeyinde gerileme sola KGD olanlarda sağa doğru olanlardan daha fazla bulundu (p=0.01).
Conjugate eye deviation (CED) which is seen as a finding in acute stroke has been evaluated in various aspects. Damage of the frontal eye field or its cortioopontine projections is considered responsible for CED. In this study, 179 acute strok e patients were investigated for the evaluation of CED and " wrong way eyes". CED was found in 30 patients. 26 of them were ipsilateral and 4 were contrlateral to the lesion. Six patients of 30 patients with CED had lesions in the frontal eye field, 17 patients had lesions in the inferior parietal lobule, 5 had lesions in the prefrontal region 12 had thalamic lesions and 7 had lesions in internal capsule. When findings were evaluated, there was not a meaningful relation between lesion type and the occurrence of CED ( p: 0.70). A significant relation was found between the presence of CED and regression in conscious (p: 0.003). The relation between CED and lesion associated edema on computed tomography was meaningful ( p: 0.01), and regression in conscious was more significant in the patienls with left conjugated eye deviation than the patients right oonjugated eye deviation (p=0.01)

12.SEASONAL VARIATION OF CEREBRAL HEMORRHAGE
Ayla SİFOĞLU, Birsen İNCE, Baki GÖKSAN, Hayrünnisa DENKTAŞ
Pages 137 - 140
Bu çalışmada Cerrahpa~a Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalinda 1.1.1984-1.1.1994 tarihleri.arasında yatırılarak izlenen hemorajik serebruvasküler hastalık tanısı almı:j 1735 hasta retrospektif olarak değerlendirilerek hastalık ortaya çıkı:j anının mevsirole ilişkisi araştırılmıştır. Hastaların %81,6'sı intraserebral hemoraji (İSH),% 18,4'ü subaraknoid hemoraji (SAH)'dir. 892'si erkek, 843'ü kadındır. Yaşlan 17-91 arasındadır (Ortalama yaş; 59,9±13_3). Çallljmada ISH'li hastalarda hastalık ortaya çıkışında ayiara göre değişimin belirgin olduğu gözlenmiştir. (X2: 24,43 p
In a retrospectively studied sequential series of 1735 patients with hemorrhagic stroke observed in Neurology Department of Cerrahpaşa Medical Faculty from 1.1.1984 to 1.1. 1994, there w ere 1415 cases of intracerebral hemorrhage (ICH) and 320 cases of subarachnoid hemorrhage (SAH). In this study we invstigated seasonal variation in the occurence of hemorrhage. Of these cases, 892 were males and 843 were females. The age range was 17 to 91 years (mean 59.9 13.3) we found marked monthly variation in the occurrence of !CH (X2=25.43, p

13.EARLY STROKE MORTALITY IN THE LAST 10 YEARS
Ayla SİFOĞLU, Birsen İNCE, İsmail ZİLELİ, Hayrünnisa DENKTAŞ
Pages 141 - 144
Akut strokda erken dönemde vaka ölüm oranları, merkezler ve çalı!imaya alınan strok subtiplerine göre belirgin farklılık göstennekte ve son yıllarda % 5 ile% 55 arasında değişen sonuçlar rapor edilmektedir. Bu çalışmada Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji A.D.'da 1.1.1984·1.1.1994 yılları arasında serebrovasküler hastalık (SVH) tanısıyla yatan 5559 hastada yıllara ve strok subtiplerine göre erken dönem (hastalığın başlangıcından itibaren ilk 4 hafta) vaka ölüm oranları araştırılmıştır. Vakaların 2628'i kadın, 2931 'i erkektir. Yaşları 17-101 arasında değişmektedir. Merkezimizde son 10 yılda tüm SYH'larda erken dönem vaka ölüm oranı% 24,1'dir. 1984'de% 30,1 olan bu oran 1993'te% 17,S'a inmişlir. BO'li yıllara göre ölüm oranındaki azalma anlamlıdır (X2: 35,56, p<0,001). SVH suptip!erine göre ayrıldığında ise, serebra! infarkllarda% 13,3, intraserebral hemarajide% 41,3, subaraknoid kanarnada % 22,S, tipi tam belirlenemeyen grupta %36,1 bulunmuştur. lntraserebral hemarajide tüm yıllarda ölüm oranı en yüksek olmakla birlikte 90'h yıllardan itibaren belirgin düşme gözlenmektedir. Vaka ölüm oranları, yıllara göre cinsiyet ve yaş dilimlerine göre de ayrıca değerlendirilmiştir. Akut dönem strok tedavisindeki gelişmelerin ve risk faktörlerinin kontmlünün, erken dönemdeki mortalitenin azalmasına katkısı olduğu ancak henüz istenilen düzeylere ulaşılmadığı düşünülmektedir.
A 5-5S% early mortality following acute stroke has been reported with a regular denease in the last years. In this study . we investigated the trend of early mortality. SSS9 patients with cerebrovascular disease (CVD) admitted to Neurology Department of Cerrahpaşa Medical Faculty from 1.1.1984 to 1.1.1994 were included in the study. Early case-fatality rate (EFR) was analyzed for groups of age, years period and stroke subtype. During ten years, 1341 patients died within the first 4 weeks following acute stroke. EFR was 24.1 %. A significant decrease in EFR was observed in 1991-1993 as compared to 1984-1987 {p<0.001) Of the 1341 patients who died SS% had cerebral infarci (Cl), 25.6% had intracerebral hemorrhage (IH),5.8% had subarachnoid hemorrhage (SAH) and 13.6% was un known type (UT) CVD. The highest EFR was observed in patients with lH but the decline in EFR during ten years was significant (P<0.01) The same resul! was observed in patients with SAH (p<0,05). There wasn't a significanl decline in patients with Ci (p: 0.17) and UT (p: 0.19). EFR decreased in patients youngerthan 60 years as well as in those olderthan 60 years (p

14.THE INFUENCE OF AGE ON THE REHABILITATION OF THE PATIENT WITH CEREBRAL INFARCTION
İsmail ZİLELİ, Birsen İNCE, Ayla SİFOĞLU, Hayrünnisa DENKTAŞ
Pages 145 - 147
lleri yaş genellikle rehabilitasyon için sınırlayıcı bir faktör olarak görülmektedir. Bu çalışma 1994 yılı içinde CTF Nöroloji A.D.'da serebral infarkt tanısıyla yatırılarak izlenen 271 hastanın, 6-18 aylık süre sonunda mevcut durumlarını değerlendirerek hastaların yaşının sonuca etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. 271 hastanın 25'i (% 9.2'si) hastanede yattığı süre içinde ölmüştür. Taburcu olan hastaların 119'una (% 48,3) ulaşılabilmiş, telefon ile ve/veya kliniğimize çağrılarak son durumları belirlenmiş, hastaneden taburcu olduklarındaki Barthel index puanı ile şu andaki durumları karşılaşbrılmıştır. Hastaların 61'i erkek, SS'i kadındır. Yaşları 20-94 arasında (ortalama 66,2±12,9'dur). 34 hasta(% 28,5) taburcu olduktan sonra ölmüştür, ölümlerin% SO'si ilk bir ay içinde,% 30'u ise ilk 6 ay içindedir. Ölenlerin% 35'i erkek (yaş ortalamaları 71,5±7,62), % 65'i kadındır (Yaş ortalamaları 73.4±12,0). Yaşayan hastalarm yaş ortalaması ise 63,4±13,9'dur. 6-18 aylık izleme süresi içinde yaşayan hastaların% 49'u taburcu olduktan sonra evde veya bir merkezde Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon (FTR) görmüş,% 51'ine FTR programı uygulanmamıştır. FTR gören hastalarda Barthel indexi puan kazanımı (ortalama 11,4±6,6), FTR görmeyen hastalardan (oıtalama 7,44±6,6) belirgin olarak farklıdır (p<0.01). Cinsiyet farklılığı sonucu etkilememektedir. Yaş dilimlerine göre değerlendirildiğinde, Barthel puan kazanımları arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Ölen hastaların ya~ ortalamalarının 70'in üzerinde olması, ileri yaşın morfalitede etkili olduğunu göstermekle birlikte, yaşayan infarktlı hastalarda rehabilitasyona karar verınede sınırlayıcı bir faktör olmaması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Advanced age is considered a limiting fador for rehabilitation. The purpose of this study w as to investigate the influence of age on the rehabilitation of the patient with cerebral infarction. 119 patients with cerebral infaretion admitted to Neurology Department of Cerrahpaşa Medical Faculty in 1994 were included in the study. Of these cases, 61 were males and 58 were females. The age range was 20 to 94 years (mean 66.2±12.9). Outcome of the patients was evaluated by Barthel Index (BI) and neurologycal status at discharge, degree of improvement and case fatality rates within 6-18 months after stroke. The degree of improvement was evaluated by gain in total Bl scores. Case fatality rate was 28.5% within 18 months, mostly in first month after discharge. Half of the patients were rehabilitated at home or a physiotherapy center. Bl gain of the rehabilitated patients was significantly higher than nonrehabilitated group and there was no correlation of age with improvement. This study shows that age does not influence the improvement of elderly palients and should not be alimiting faclor for rehabilitation.

LookUs & Online Makale