ISSN 1301-1375 | e-ISSN 2146-9113
Turkish Journal of Cerebrovascular Diseases - Türk Beyin Damar Hast Derg: 26 (3)
Volume: 26  Issue: 3 - Aralık 2020
1.Cover

Pages I - V

REVIEW
2.Use of NOAC in clinical practice of stroke: Expert Opinion of the Turkish Society of Cerebrovascular Diseases
Bilgehan Acar, Çetin Kürşad Akpınar, Zekeriya Alioglu, Zulfikar Arlier, Ethem Murat Arsava, Emrah Aytaç, Demet Funda Baş, Recep Baydemir, Murat Çabalar, Mehmet Uğur Çevik, Alper Eren, Semih Giray, İbrahim Levent Güngor, Erdem Gürkaş, Özlem Kayım Yıldız, Hasan Hüseyin Kozak, İpek Midi, Aysel Milanlıoğlu, Bijen Nazliel, Mehmet Akif Topcuoglu Ve Ark.
doi: 10.5505/tbdhd.2020.26213  Pages 190 - 235
Non-vitamin K oral antikoagülanların (NOAK) atrial fibrilasyonda inmenin önlenmesi amacıyla on yılı aşan bir süredir başarı ile kullanıldığı açıktır. Varfarine göre belirgin derecede az kanamaya yol açmaları ve inmeyi de eşit veya daha fazla oranda önleyebilmeleri yanı sıra kolay kullanım özellikleri primer proflakside atrial fibrilasyona bağlı inmeyi azaltma konusunda öne çıkmaktadır. Bunlar aynı zamanda genel inme prevalansının azalması anlamına gelmektedir. Yani AF nedenli inmenin engellenmesi toplum sağlığı için çağdaş bir gereklilik olarak algılanmalıdır. İnme klinik pratiğinde kardiyoloji uzmanları ile birlikte bu bağlamda çaba sarf eden nöroloji uzmanları için Türk Beyin Damar Hastalıkları Derneği bu uzman görüşünü hazırladı. Görüşler NOAK grubu ilaçların kullanımında sıkça karşılaşılan sorunlar ve bu problemler için güncel çözüm önerilerini içermektedir.
It is clear that nonvitamin K oral anticoagulants (NOACs) have been used successfully for more than ten years to prevent stroke in atrial fibrillation. In addition to the fact that they cause significantly less bleeding compared to warfarin and can prevent stroke equally or more, their easy-to-use features stand out in reducing stroke due to atrial fibrillation in primary prophylaxis. These also mean a decrease in the overall prevalence of stroke. For sure, prevention of AF-induced stroke should be perceived as a contemporary requirement for public health. Turkish Society of Cerebrovascular Diseases has prepared this expert opinion for neurologists who strive for this purpose together with cardiologists in the clinical practice of stroke. The article contains frequently encountered problems in the use of NOACs and current solutions for these problems.

RESEARCH ARTICLE
3.The Role of education level and gender from the perspective of preventable stroke: Ankara ACROSS subgroup analysis
İrem Erkent, Mehmet Akif Topçuoglu, Mine Hayriye Sorgun, Hale Zeynep Batur Çağlayan, Canan Togay Isıkay, Bijen Nazliel, Ethem Murat Arsava
doi: 10.5505/tbdhd.2020.33254  Pages 236 - 242
GİRİŞ ve AMAÇ: Son yıllarda yapılan çalışmalar, inmelerin büyük bir kısmının risk faktörü modifikasyonu ve yaşam tarzı değişiklikleri ile önlenebilir olduğunu ortaya koymuştur. Kadın cinsiyet ve düşük eğitim seviyesi artmış inme riski ile ilişkili iki önemli sosyodemografik faktör olarak ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmada, inme açısından dezavantajlı kabul edilen bu iki özelliğin ülkemiz özelinde inme önlenebilirliği ile etkileşimi incelenmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamız Ankara ilinde kapsamlı inme merkezi şeklinde fonksiyon gören üç araştırma üniversitesi bünyesinde prospektif olarak yatırılarak değerlendirilen 787 iskemik inme hastasının klinik ve laboratuvar verileri dahil edilerek gerçekleştirildi. İnme anında inmenin önlenebilirliği “Yaşamsal 7” (hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi, sigara, obezite, diyet ve fiziksel aktivite) faktörlerinin ne oranda kontrol altında olduğuna göre değerlendirildi. Eğitim seviyesi ve cinsiyetin inme önlenebilirliği üzerine etkileri ikili ve çok değişkenli modeller kullanılarak incelendi.
BULGULAR: Çalışmamıza dahil olan hastaların %65‘i ilk öğretim düzeyi veya altında eğitim almışlardı; %41 hastamız ise kadın idi. Düşük eğitim seviyesi “Yaşamsal 7” faktörlerinden, kötü diyabet kontrolü, aktif sigara kullanımı, obezite, sedanter yaşam ve kötü beslenme alışkanlıkları ile anlamlı bağlantı göstermekteydi; bu grupta önlenebilir inme varlığı (≥4 faktörde kontrolsüzlük) %52 oranında mevcut iken, lise veya daha üstü seviyede eğitimli grupta bu oran %43 olarak saptandı (p=0,012). Kadın hastalarda obezite varlığı ve sedanter yaşam anlamlı olarak fazla iken, daha az sigara kullanımı mevcuttu. Genel olarak eğitim seviyesi açısından da erkeklere göre daha dezavantajlı olan kadınlarda önlenebilir inme oranı sayısal olarak daha fazlaydı (%52’ye %47; p=0,108). Çok değişkenli analiz sonucunda kadın cinsiyet (p=0,021) ve düşük eğitim seviyesi (p=0,006) önlenebilir inme açısından bağımsız risk faktörleri olarak gözlendi; kadın cinsiyet ve önlenebilir inme arasındaki ilişkinin %31’inden kadınlarda daha sık oranda gözlenen düşük eğitim seviyesinin sorumlu olduğu saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Gerek kadın cinsiyet, gerekse düşük eğitim düzeyi inme önlenebilirliği ile ilişkili faktörlerdir. Aynı zamanda yüksek inme riski de taşıyan bu hasta gruplarında önlenebilir inme faktörlerinin gözden kaçırılmaması için ilave stratejilere ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: Recent studies have highlighted that most strokes can possibly be prevented by risk factor modification and lifestyle changes.Female gender and lower educational level are two critical sociodemographic factors that are related to increased stroke risk. In this study,we investigated the interplay between these two features,which are considered to be disadvantageous in terms of stroke, and stroke preventability.
METHODS: The study was prospectively conducted by evaluation of 787 ischemic stroke patients admitted to three university-affiliated comprehensive stroke centers in Ankara.The preventability of stroke was evaluated according to the success attained in control of “Life’s simple 7” metrics (hypertension,diabetes,hyperlipidemia,active smoking,obesity,diet and physical activity) at the time of stroke.The effect of education level and gender on stroke preventability was investigated by bivariate and multivariate analysis.
RESULTS: A primary level or lower degree of education was present in 65% of the study population.Forty-two percent of our patients were female.A lower education level was significantly associated with suboptimal control of diabetes,active smoking,obesity,sedentary lifestyle and bad dietary habits.Preventable stroke(suboptimal control of ≥4 factors) was present among 52% of patients with lower education levels,while the corresponding proportion was 43% among those with high school or university education(p= 0.012).The percentage of obesity and sedentary lifestyle was significantly higher in females,while active smoking was more common in males. The education level was lower among female patients in comparison to males.Preventable stroke was encountered more commonly in females(52% vs. 47%, p= 0.108).In multivariate analysis,female gender (p=0.021) and lower education level (p=0.006) were independently associated with suboptimal control of risk factors.A lower education level mediated 31% of the relationship between female gender and preventable stroke.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Both female gender and lower education level are closely related to preventable stroke.Patients with such sociodemographic features, who are also considered to have a higher risk of stroke,necessitate additional strategies to optimize control of preventable stroke factors.

4.Detection of microembolic signals before and after stent treatment of patients with carotid stenosis and determination of related factors
Pınar Uzun Uslu, Mustafa Bakar, Bahattin Hakyemez
doi: 10.5505/tbdhd.2020.33603  Pages 243 - 250
GİRİŞ ve AMAÇ: İskemik inme, dünyada mortalite ve morbiditenin önde gelen nedenlerindendir. İskemik inme etyolojisinde karotis arter stenozu önemli bir rol oynamaktadır. Ciddi karotis darlıklarında karotis arter stentleme (CAS), hem semptomatik hem de asemptomatik hastalarda endarterektomiye alternatif bir tedavidir ve CAS‘ın tercih edilme sıklığı giderek artmaktadır. Transkraniyal doppler (TCD) ve difüzyon MR (DWI) saptanabilen mikroembolik sinyallerler (MES) hem karotis arter stenozuna bağlı hem de CAS‘a bağlı olarak ortaya çıkabilir. Çalışmamızda hastalarda stent tedavisi öncesi ve sonrası MES sayımı yapılarak ilişkili olduğu durumlar saptanmak istenmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Prospektif olarak yaptığımız bu çalışmaya karotis arter stentleme kararı verilmiş olan semptomatik ve asemptomatik 40 hasta dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, anamnezleri, risk faktörleri, medikal tedavileri, vital parametreleri ve nörogörüntülemeleri değerlendirildi. CAS öncesi ve sonrası National Institutes of Health Stroke Scale (NIHSS) ve modified Rankin Scale (mRS) hesaplandı. Hastalara CAS‘dan 12-24 saat önce ve 12-24 saat sonra TCD ve DWI ile MES sayımı yapıldı. Stent sonrası klinik bulgular ve komplikasyonlar takip edildi.
BULGULAR: Hastaların %44,7‘sinde stent öncesi, %13,2‘sinde stent sonrası ipsilateral MES saptandı. %55 hastada stent sonrası yeni sessiz enfarkt olduğu görüldü. CAS öncesi ve sonrası hastaların NIHSS: 1,7 ve mRS: 0,6 olarak saptandı. MES ve DWI sonuçları arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Ancak plak morfolojisinin hem MES hem de DWI sonuçlarına anlamlı etkisi olduğu tespit edildi (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Mikroembolik sinyaller inme rekkurrensine ve nöronal iskemik hasara yol açabilecek bir parametre olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle serebral mikroembolileri de gösterebilmek giderek önemli hale gelmektedir. Günümüzde yapılan çalışmalar ve geliştirilen yöntemler ile CAS‗a bağlı majör komplikasyon ve inme riski oldukça azalmıştır. Ancak bu süreçte klinik bulgu vermeden ortaya çıkan mikroembolik sinyalleri de azaltabilmek için daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
INTRODUCTION: Ischemic stroke is among the primary causes of morbidity and mortality in the world. Carotid artery stenosis plays a critical role in the etiology of ischemic stroke. Carotid artery stenting (CAS) in severe carotid artery stenosis is an alternative treatment to endarterectomy in both symptomatic and asymptomatic patients and it is increasingly preferred. Microembolic signals (MES), which can be detected by transcranial doppler (TCD), can arise due to either carotid artery stenosis or CAS. In our study, MES count was performed before and after stent treatment to determine its associated condition.
METHODS: This prospective our study includes a total of 40 symptomatic and asymptomatic patients scheduled for carotid artery stenting. Demographic properties, anamnesia, risk factors, medical treatments, vital parameters and neuroimaging results of the patients were evaluated. National Institutes of Health Stroke Scale (NIHSS) and modified Rankin Scale (mRS) scores before and after CAS were calculated. MES counts were performed with TCD and DWI 12-24 hours before and 12-24 hours after CAS. Clinical findings and complications were monitored after the stent.
RESULTS: While 44,7% of the patients were ipsilateral MES before the stent, 13,2% were ipsilateral MES after the stent. 55% of the patients had new silent infarct after the stent. Before and after CAS, patients‘ NIHSS was 1,7 and mRS was 0,6. No significant correlation was detected between MES and DWI results. However, plaque morphology was found to have an effect on result of both MES and DWI (p<0.05)
DISCUSSION AND CONCLUSION: Microembolic signals are considered as a parameter that can lead to stroke recurrence and neuronal ischemic damage. Therefore, imaging cerebral microembolies is becoming increasingly important. Recent studies and developed methods significantly decreased the risk of CAS-related major complications and stroke. Nevertheless, in order to decrease the microembolic signals that arise in the meantime with no clinical symptoms, more comprehensive studies are required.


5.Intravenous thrombolytic therapy experience for ischemic stroke patients in a secondary care hospital
Can Çubuk, Hazal Selvi Çubuk, Ceren Efe
doi: 10.5505/tbdhd.2020.71601  Pages 251 - 255
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, iskemik inme geçiren hastalara ilk 4.5 saat içerisinde verilen intravenöz trombolitik tedavinin (IV-tPA), demografik, etyolojik, klinik faktörlere göre prognoza etkisinin gösterilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma retrospektif olarak yapılmış olup, çalışmaya 1 Ocak 2019-1 Ocak 2020 tarihleri arasında Çankırı Devlet Hastanesinde, sadece intravenöz trombolitik tedavi verilen 26 akut iskemik inme hastası dahil edilmiştir. Demografik bilgiler, risk faktörleri, inme etyolojileri, semptom başlangıcı ile trombolitik tedavi veriliş zamanı arasındaki süreleri sorgulandı. Birinci ve 24. saat NIHSS skorları, inme öncesi, taburcu ya da 1. hafta ve 3.ay mRS skorları ve komplikasyonlar değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların demografik, etyolojik ve iskemik inme nedenlerinin ve IV-tPA veriliş zamanının prognoza etkisinin olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Başlangıç ve 1. saat NIHSS skoru hafif ve orta derecede olanların, ağır derecede skoru olanlara oranla daha iyi prognoza sahip olduğu gösterilmiştir (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmada, başlangıçta NIHSS skoru düşük olan hastaların, 3.ay mRS’larının daha iyi olduğu gösterilmiştir. Ayrıca 2.basamak bir hastanede trombolitik tedavinin verilebileceği ve komplikasyonlarının yönetilebileceği de gösterilmiştir.
INTRODUCTION: This study, aims to show the intravenous thrombolytic therapy (IV-tPA) given to patients with ischemic stroke within the first 4.5 hours to affect prognosis according to demographic, etiological and clinical factors.
METHODS: The study was conducted retrospectively and included 26 acute ischemic stroke patients who only received intravenous thrombolytic therapy in Cankiri State Hospital between January 1, 2019, and January 1, 2020. Demographic information, risk factors, stroke etiologies, symptom to needle time were questioned. First and 24th hours NIHSS scores, pre-stroke, discharge, or first week and thirdmonth mRS scores and complications were evaluated.
RESULTS: It was determined that demographic, and etiological factors, ischemic stroke types and the time of IV-tPA administration did not affect prognosis in patients (p>0,05). It was shown that those with mild and moderate baseline and 1st-- hour NIHSS scores had a better prognosis than those with severe scores (p <0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The study showed that patients with a low NIHSS score at baseline had better 3rd-month mRS. In addition, it has been shown that thrombolytic therapy can be given,and complications can be managed in a secondary care hospital.

6.The effect of metformin therapy on severity and prognosis in acute ischemic stroke
Tehran Allahverdiyev, Mine Hayriye Sorgun, Canan Togay Işıkay, Canan Yücesan
doi: 10.5505/tbdhd.2020.75768  Pages 256 - 261
GİRİŞ ve AMAÇ: Diabetes mellitus (DM), iskemik inme için önemli bir risk faktörüdür. Antidiabetik tedavi ile inme tekrarının önlenmesine yönelik çelişkili sonuçlar vardır. Metformin tedavisinin inme tekrarı, inme şiddeti ve prognozu üzerine olumlu etkilerini işaret edebilecek bazı veriler mevcuttur. Bu çalışmanın amacı oral antidiabetik metforminin akut iskemik inme şiddeti ve seyri üzerine etkisini araştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2017 ve Nisan 2019 tarihleri arasında nöroloji kliniğine akut iskemik inme tanısı ile yatan ve çalışmaya katılmayı kabul eden DM hastalarının prospektif olarak alınmıştır. Demografik bilgileri, risk faktörleri, muayene bulguları, laboratuvar ve radyolojik tetkikleri, inme etyolojileri ve taburculuk sırasında klinik seyirleri kaydedilmiştir. Hastalar iki gruba ayrılmıştır. Grup 1’de metformin veya metforminle beraber diğer antidiabetik ilaç kullanan tip 2 DM hastaları ve grup 2’de metformin dışında antidiabetik ilaç kullanan veya hiçbir antidiabetik ilaç almayan tip 2 DM hastaları yer almıştır.
BULGULAR: Bu çalışmaya 70 hasta alınmıştır; grup 1 de 42 hasta (%60), grup 2‘de 28 hasta (%40) hasta vardır. Gruplar arasında iskemik inme şiddeti ve prognozu açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir (p>0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: İnme öncesinde metformin kullanımının diabetik hastalarda iskemik inme şiddeti ve prognozu üzerine etkisi bulunmamıştır. Ancak daha fazla sayıda hastayı içeren çok merkezli yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: Diabetes mellitus (DM) is an important risk factor for ischemic stroke. The results for the prevention of stroke recurrence with antidiabetic therapy have been contraversial. The some of data may indicate the positive effects of metformin treatment on stroke recurrence, stroke severity and prognosis. The aim of this study was to investigate the effect of metformin therapy usage on severity and pronosis of acute ischemic stroke.
METHODS: The consecutive patients who were admitted to acute ischemic stroke with DM and accepted to participate in the study from January 2017 to April 2019 were evaluated, prospectively. The demographic data, risk factors, NIHSS scores at admission, etiologic stroke subtypes and mRS scores at discharge were recorded. The patients were divided into two groups. The patients with usage metformin or metformin plus other antidiabetic therapy were in group 1 and the patients taking antidiabetic therapy other than metformin or patients with type 2 DM receiving no antidiabetic therapy were in group 2.
RESULTS: Of the 70 patients included in the study, 42 patients (60%) were in group 1 and 28 patients (40%) were in group 2. There was not any significant difference between the groups of severity and pronosis of acute ischemic stroke (p>0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The usage of metformin and other antidiabetic therapy had no effect on the severity and prognosis of ischemic stroke. However, further controlled studies are needed with larger samples.

7.Intravenous thrombolytic therapy in acute ischemic stroke: Experiences of Adıyaman
Ali Arık, Yaşar Altun, Ali Zeynalabidin Tak, Erman Altunışık
doi: 10.5505/tbdhd.2020.85547  Pages 262 - 268
GİRİŞ ve AMAÇ: Tüm dünyada sağlık ekonomisi üzerine büyük bir yük oluşturan ve hastaya bakım verenler üzerinde olumsuz etkileri olan inme ciddi derecede sakatlık ve mortalite nedenidir. Çalışmamızın amacı akut iskemik inmeli hastalarda, Adıyaman ilinde nöroloji kliniğimizde uyguladığımız intravenöz (İV) trombolitik tedavi (tPA) sonuçlarını paylaşmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Mart 2018-Haziran 2020 tarihleri arasında akut iskemik inme tanısıyla kliniğimize başvuran zaman (ilk 4,5 saat içerisinde) ve klinik olarak İV tPA uygulamaya uygun olan 44 hastanın kliniğimizde trombolitik tedavi uygulanımı ve tedaviye yanıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların klinik verileri ve demografik özellikler kaydedildi.
BULGULAR: Çalışmaya 24’ü kadın (%54,5) 20’si erkek (%45,5) toplam 44 akut iskemik inme hastası alındı. Hastaların yaş ortalaması 69,84±12,82 (38-96) yıl idi. Tedavi sonrası toplam 3 hastada (%6,8) intrakraniyal kanama gözlendi. Bunlardan sadece 1’inde (%2,3) semptomatik kanama saptandı. Tedavi sonrası 3. ay kontrollerinde anterior sirkülasyon enfarktı olan hastaların ortalama NIHHS ve mRS skorları sırasıyla (2,78), (1,09), posterior sirkülasyon enfarktı olanların 3. ay kontrollerinde ortalama NIHSS ve mRS skorları ise sırasıyla (3,33), (1,00) idi. Tedavi sonrası 1 haftalık sürede anterior sirkülasyon enfarktı olan 3 hasta kaybedildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Son yıllarda inme merkezimize akut iskemik inme başvurusu gün geçtikçe artmaktadır. Akut iskemik inme ile başvuran hastalara, uygun koşullarda ve uygun zamanda iv r-tPA tedavisi etkinliği kanıtlanmış tek tedavi seçeneğidir.
INTRODUCTION: Stroke, which poses a huge burden on the health economy all over the world and has negative effects on caregivers, is a serious cause of disability and mortality. The aim of our study was to share the results of intravenous (IV) thrombolytic therapy (tPA) applied to patients with acute ischemic stroke in our neurology clinic in Adıyaman province.
METHODS: Between March 2018 and June 2020, the time of admission to our clinic with the diagnosis of acute ischemic stroke (within the first 4.5 hours) and the application of thrombolytic therapy in our clinic and the responses to treatment of 44 patients who were clinically eligible for IV tPA were analyzed retrospectively. Clinical data and demographic characteristics of the patients were recorded.
RESULTS: A total of 44 patients with acute ischemic stroke, 24 female (54.5%) and 20 male (45.5%) were included in the study. The mean age of the patients was 69.84 ± 12.82 (range, 38-96) years. Intracranial bleeding was observed in 3 patients (6.8%) after treatment. Symptomatic bleeding was detected in only 1 (2.3%) of them. The mean NIHHS and mRS scores of the patients with anterior circulation infarction were 2.78 and 1.09, respectively, at the 3rd month follow-up after treatment, and the mean NIHSS and mRS scores at the 3rd month controls of those with posterior circulation infarction were 3.33 and 1.00, respectively. Three patients with anterior circulation infarction died within 1 week after treatment.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In recent years, the number of applications for acute ischemic stroke to our stroke center has been increasing day by day. For patients presenting with acute ischemic stroke, iv tPA therapy is the only treatment option with proven efficacy under appropriate conditions and at the appropriate time.

BRIEF COMMUNICATION
8.Striatocapsular infarcts following mechanical thrombectomy
Hamza Şahin, Mustafa Gökçe
doi: 10.5505/tbdhd.2020.98704  Pages 269 - 274
Striatokapsüler infarkt terimi (SCI) birden fazla lentikulostriat arter (LSA) sulama alanında meydana gelen geniş subkortikal infarktlar için kullanılmaktadır. Son yıllarda, özellikle de intrakraniyal büyük damar oklüzyonlarının mekanik trombektomi ile başarılı bir şekilde tedavi edilmesiyle birlikte, izole striatokapsüler infarkt (iSCI) tanımı da literatürde kullanılmaya başlanmıştır. iSCI’lar, orta serebral arterin (MCA) sulama alanının daha distalindeki iskemilerin eşlik etmediği, striatokapsüler bölgeye sınırlı infarktlar olarak tanımlanmaktadırlar. Başarılı mekanik trombektomi çalışmalarından sonra iSCI olgularının gözlenmesiyle birlikte “Bu infarktlar mekanik trombektominin bir yetersizliği mi veya başarılı rekanalizasyonun bir göstergesi mi?” sorusu gündeme gelmiştir. Bu yazımızda büyük damar oklüzyonu kliniği ile başvuran ve mekanik trombektomi ile başarılı bir şekilde tedavi edilmesine rağmen striatokapsüler infarkt gelişen üç iskemik inme olgusu tartışılmıştır.
The term striatocapsular infarct (SCI) is used for the large subcortical infarcts occurring in the areas supplied by more than one lenticulostriate artery (LSA). In recent years, especially with the successful treatment of intracranial large vessel occlusions with mechanical thrombectomy, the definition of isolated striatocapsular infarction (iSCI) has been used in the literature. iSCIs are defined as limited infarcts to the striatocapsular region, which are not accompanied by more distal ischemia areas supplied by the middle cerebral artery (MCA). With the observation of iSCI cases after successful mechanical thrombectomy studies, the question of "whether are these infarcts a deficiency of mechanical thrombectomy or an indication of successful recanalization" has come up. In this report, we present three cases of ischemic stroke with striatocapsular infarction who presented with a large vessel occlusion clinic and were treated successfully with mechanical thrombectomy.

CASE REPORT
9.Contralateral stent-assisted thrombectomy via fenestrated anterior communicating artery in acute tandem middle cerebral artery occlusion: a case report
Pinar Gelener, Leman Ergüven, Süha Halil Akpınar
doi: 10.5505/tbdhd.2019.22599  Pages 275 - 277
Sunulan olgu akut tandem sol internal karotis ve orta serebral arter oklüzyonu saptanan bir hastadır. Sol komon karotis kateterizasyonu mümkün olamayan hastaya sağ internal karotis kateterize edilerek intraarteriyel tPA sonrası fenestre Anterior Komuninan Arter (ACoMA) üzerinden kontralateral stent aracılı trombus fragmantasyonu islemi yapılıp ve ve sonrasında başarılı rekanalizasyon (TICI 2b) ve modifiye rankin skoru (mrS 3) elde edilmiştir.
We report a unique case with acute tandem left internal carotid and middle cerebral artery occlusion in whom the catheterisation of the left common carotid was not possible so the patient underwent stent-assisted thrombus fragmentation after applying intraarterial t-PA via the fenestrated anterior communicating artery. The procedure was resulted with successful recanalization (TICI 2b) and a modified Rankin Scale (mRS) 3 outcome.

10.COVID-19 may increase the risk of ischemic stroke: A case report
Taşkın Güneş
doi: 10.5505/tbdhd.2020.07769  Pages 278 - 281
72 yaşında, iyi kontrollü HT ve 20 yıl önce koroner stent gibi bir risk faktörü olan hasta. Corona virüsü enfeksiyonunun 3. haftasında dağınık lokalizasonlu mikroembolik natürde borderzon tipte inme geçirdi. Ancak inmenin etyolojik araştırmasında herhangi bir kardiyoembolik veya serebrovasküler risk faktörü saptanmadı, ayrıca bu olaya kadar herhangi bir serebrovasküler şikayeti de yoktu. Literatürde başta varisella olmak üzere birçok virüs ile embolik natürde inme arasında ilişki saptanmıştır. Bu vaka COVID-19 enfeksiyonunun da inmeye neden olabileceği veya inme riskini arttırabileceğini düşündürmektedir.
A 72-year-old patient with well-controlled HT and a risk factor such as a coronary stent 20 years ago. In the 3rd week of the Corona virus infection, he had a stroke in the unusual localised micro-embolic watershed nature. However, no cardioembolic or cerebrovascular risk factor was detected in the etiological investigation of stroke, and there were no cerebrovascular complaints until this event. In the literature, there is a relationship between many viruses, especially varicella, and stroke in embolic nature. This case suggests that COVID-19 infection may also cause stroke or increase risk of stroke.

LookUs & Online Makale