ISSN 1301-1375 | e-ISSN 2146-9113
Turkish Journal of Cerebrovascular Diseases - Türk Beyin Damar Hast Derg: 27 (1)
Volume: 27  Issue: 1 - Nisan 2021
1.Cover

Pages I - V

REVIEW
2.Should we give or not give thrombolytic therapy before endovascular therapy?
Zehra Uysal Kocabaş, Özlem Aykaç, Bilgehan Atılgan Acar
doi: 10.5505/tbdhd.2021.25348  Pages 1 - 9
Büyük damar oklüzyonunun neden olduğu akut iskemik inmede; pıhtının mekanik olarak çıkarıldığı endovasküler girişimler altın standart tedavilerdir. Önceki yıllarda yapılan çalışmaların sonuçlarına ve kılavuz bilgilerine göre günümüzdeki uygulama; eğer hastanın kontrendikasyonu yoksa zaman kaybına yol açmayacak şekilde endovasküler tedavi öncesinde IV rtPA başlanmasıdır. Ancak son yıllarda hastaların direkt anjiyografi ünitesine alınması yönünde eğilimler olup bu iki grubun karşılaştırıldığı randomize kontrollü çalışmalar ağırlık kazanmaktadır. Son çalışmalar içerisinde hastaların direkt olarak endovasküler müdahaleye alınmasının; kombine tedaviden daha kötü olmayabileceğini gösteren sonuçlar da elde edilmiştir. Mevcut çalışmalar ışığında henüz her iki yaklaşım arasında kesin seçimler yapmak mümkün değildir. Bu nedenle her hastayı ayrı ayrı ele alıp hasta bazında en doğru seçimi yapmak daha mantıklı bir yaklaşım olacaktır.
In acute ischemic stroke due to large vessel occlusion; endovascular interventions in which the clot is removed mechanically are gold standard treatments. According to the guidelines and the results of the studies carried out in previous years, current practice is; If the patient does not have contraindications, IV rtPA is initiated before endovascular treatment without loss of time. However, in recent years there is a tendency in the direction of taking patients directly into the angiography unit and randomized controlled studies comparing these two groups are gaining weight. For direct endovascular intervention of patients; results have also been obtained showing that it may not be worse than combined therapy in recent studies. In the light of current studies, it is not yet possible to make clear choices between both approaches. For this reason, it would be a more logical approach to consider each patient separately and to make the right choice on the basis of the patient.

RESEARCH ARTICLE
3.Thrombolytic and thrombectomy applications in posterior circulation strokes: demography and prognosis
Ezgi Keskiner Öztürk, Rustam Aliev, Seçil Irmak, Feyyaz Baltacıoğlu, İpek Midi
doi: 10.5505/tbdhd.2021.56833  Pages 10 - 18
GİRİŞ ve AMAÇ: Hastanemiz acil servisine akut arka sistem bulguları (ASİ) ile başvuran intravenöz trombolitik ve/veya mekanik trombektomi uygulanan hastaların verilerini değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Nisan 2019 ile Kasım 2020 tarihleri arasında hastanemiz acil servisine akut inme ile başvuran intravenöz trombolitik (IVT) ve/veya mekanik trombektomi (MT) tedavisi uygulanan akut arka sistem bulgusu saptanan 22 hasta çalışmaya alındı. Hastanemiz Nisan 2019’dan itibaren kapsamlı inme merkezi olarak hizmet vermektedir.
BULGULAR: Hastaların %55’i (12 E,10 K) erkek hasta olup, tüm hastaların yaş ortalamaları 68’dir (29-87). Hastaların 11’ine IVT, 3’üne IVT + MT, 8’ine sadece MT uygulandı. Hastaların şikayetlerinin başlaması ile acil servise başvuruları arasında geçen süre 95 dk., kapı-BT süresi ortalama 33 dk., nörolojik değerlendirmeden sonra- IVT başlama arasındaki süre ortalama 73 dk, nöroloji doktoru değerlendirmesi kasık iğne zamanı arasındaki süre ortalama 128 dk.dır. Hastanemiz pandemi hastanesi olması ve yoğun bir COVİD hasta grubuna hizmet vermesi nedeni ile bu süreç içinde akut inme hastalarının hem görüntüleme, hem de tedavi süreçlerinde zaman açı-sından gecikmeler söz konusu olmuştur. Hastaların geliş NIHSS değerleri ortalama 12 idi. Bu değer 24. saatte ortalama 11 olarak saptandı. Taburculuk sırasında ise 5 hasta vefat ettiği için, sağ kalan 17 hastanın ortalama NIHSS ise 5 olarak bulundu. Hastaların 9’unda (%41) 3. ayda mRS≤2 idi ve bu durum iyi fonksiyonel prognoz ile ilişkiliydi. İnme ile ilişkili vefat oranı %27 olarak belirlendi. Dış yoğun bakım ünitesine (YBÜ) sevk edilen hastaların verilerine E-nabız sistemi üzerinden ulaşılmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Tüm iskemik inmelerin beşte birini arka sistem tıkanıklıkları, %1’ini ise baziller arter tıkanıkları (BAT) oluşturmaktadır. MT tedavisinin IVT tedaviler ile beraber uygulanmaya konması arka sistem inmelerinde bağımlılık ve mortalite oranlarında azalma sağlamıştır. Çalışmamızda nadir görülen arka sistem inme hastalarının verileri derlenmiş olup, hastaların %27’sinin prognozu vefat ile sonuçlanmıştır. Bu hastalarda erkek cinsiyetinin daha baskın, yaşları daha ileri olmak-la birlikte hasta sayısı az olduğu için istatistiksel anlamlılık elde edilememiştir. Ancak 24. NIHSS yüksek ve baziler arter tutulumu olan vakaların prognozlarının kötü olduğu saptanmıştır (p<0.05).
INTRODUCTION: To evaluate the data of patients admitted to emergency department of our hospital with acute posterior circulation stroke who underwent intravenous thrombolytic (IVT) and/or mechanical thrombectomy (MT).
METHODS: Twenty-two patients with acute posterior circulation stroke between April 2019 and November 2020 who received IVT and/or MT treatment were included in the study. Our hospital has been serving as a comprehensive stroke center since April 2019.
RESULTS: 55 % (12 M, 10 F) of the patients were male patients, and the average age of all patients was 68 (29-87). 11 of the patients was applied IVT, 3 was IVT+MT and 8 was MT. The mean time between the symptoms onset and their admitting to the emergency service was 95 minutes. The mean time between the door to computerized tomography was 33 minutes, the neurological evaluation to needle time was 73 minutes and to the femoral puncture was 128 minutes. 9% of patients (41%) had mRS≤2 at 3 months, and this was associated with a good prognosis. Due to the fact that our hospital is a pandemic hospital and serves a large group of COVID patients, there have been delays in both imaging and treatment process of acute stroke patients during this period.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Posterior circulation infarcts are one fifth of all ischemic strokes, and basilar artery occlusions (BAO) constitute 1%. In our study, the prognosis of 27% of patients resulted in death. Altho-ugh the male gender was more dominant in these patients and their age was more advanced, statistical significance could not be obtained due to the small number of patients. However, it was determined that the prognosis of cases with high NIHSS at 24th hours and bazilar artery involvement were poor (p<0.05).

4.The role of neutrophil/high density lipoprotein, monocyte/high density lipoprotein and low density lipoprotein/high density lipoprotein ratios in determining the presence and severity of asymptomatic carotid stenosis in elderly persons
Aslı Bolayır, Hasan Ata Bolayır
doi: 10.5505/tbdhd.2021.88156  Pages 19 - 26
GİRİŞ ve AMAÇ: Aterosklerozun patolojik süreçlerinde nötrofil/yüksek yoğunluklu lipoprotein (NHO), monosit/yüksek yoğunluklu lipoprotein (MHO) ve düşük yoğunluklu lipoprotein/yüksek yoğunluklu lipoprotein (LHO) oranları gibi lipidle ilişkili biyobelirteçlerin önemi son zamanlarda anlaşılmıştır. Bu çalışmada NHO, MHO ve LHO’nun yaşlı hastalardaki asemptomatik karotis stenozunu ön görme yeteneğini tartışmayı ve karşılaştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamıza Ocak 2010- Eylül 2020 tarihleri arasında kliniğimize başvuran ve baş dönmesi şikayeti bulunan 65 yaş üzeri 124 hasta ile benzer yaş ve cinsiyete sahip 125 sağlıklı kontrol dahil edildi. Beyaz küre sayımı ve biyokimyasal analizler için tüm hastalardan kan örneği alınırken; karotis stenozunu saptamak amacıyla karotis arter doppler ultrasonografi uygulandı.
BULGULAR: NHO, MHO ve LHO değerleri hasta grubunda istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekken; NHO, MHO ve LHO değerleri ile karotis darlık derecesi arasında aynı yönlü bir ilişki bulundu. Karotis darlığını saptamada kesim değeri belirlemek amacıyla yapılan ROC analizinde NHO için eğri altındaki alan (EAA) 0.68, kesme noktası 0.09 olarak tespit edilirken; MHO için EAA 0.61, kesme noktası 0.01; LHO için ise EAA 0.58 ve kesme noktası 1.61’idi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak, yaşlı hastalardaki asemptomatik karotis stenozunu saptamada ek masraf gerektirmeyen ve kolay ulaşılabilir olan NHO, MHO ve LHO değerlerinin bu değerlerin tek başına olduklarından daha yüksek bir duyarlılıkla kullanılabileceğini ortaya koyduk. Ek olarak NHO değeri, MHO ve LHO değerleri ile kıyaslandığında karotis stenozunun varlığını ve derecesini tespit etmede daha değerli bir belirteç olarak saptandı.
INTRODUCTION: The importance of the lipid-related biomarkers, like neutrophil to high density lipoprotein cholesterol (HDL) ratio (NHR), monocyte to HDL ratio (MHR) and low density lipoprotein cholesterol (LDL) to HDL ratio (LHR), has been implicated in the pathological process of atherosclerosis. Our study was conducted to discuss and compare the predictive ability of the NHR, MHR and LHR in elderly patients with asymptomatic carotid stenosis(ACS).
METHODS: Our study included 124 patients, aged ≥ 65 years, complained with dizziness and applied to our clinic from January 2010 to September 2020 and 125 healthy controls of similar age and gender. When blood samples were taken for white blood cell count and biochemical analysis; carotid artery Doppler ultrasonography was performed to define carotid stenosis.
RESULTS: While NHR, MHR and LHR values were significantly higher in the patient group; a linear correlation was found between NHR, MHR and LHR values and the degree of carotid stenosis. In the ROC analysis performed to determine the cut-off values in detecting carotid stenosis, the area under the curve (AUC) for NHR was 0.68 and the cut-off point was 0.09; the AUC for MHR was 0.61, cut-off point was 0.01 and the AUC for LHR was 0.58 and the cut-off point was 1.61.
DISCUSSION AND CONCLUSION: As a result, we revealed that NHR, MHR, and LHR ratios can be used with a higher sensitivity than using these values individually in detecting asymptomatic carotid stenosis in elderly patients. In addition, NHR value was found to be a more valuable biomarker in defining the presence and degree of carotid stenosis compared to MHR and LHR values.

5.Investigation of early term neurodevelopmental treatment-bobath approach results in patients with stroke
Gökhan Yazıcı, Arzu Güçlü Gündüz, Hale Zeynep Batur Çağlayan, Çağla Özkul, Melek Volkan Yazıcı, Bijen Nazlıel
doi: 10.5505/tbdhd.2021.64426  Pages 27 - 33
GİRİŞ ve AMAÇ: Nörogelişimsel-Bobath (NDT-B) yaklaşımı, nörolojik hastalığı olan bireylerin değerlendirilmesi ve tedavisinde kullanılan bir tedavi yöntemidir. Bu çalışmanın amacı; iskemik inmeli hastalara akut dönemde uygulanan Nörogelişimsel Tedavi-Bobath (NGT-B) yönteminin fonksiyonel iyileşme üzerine etkilerinin incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya otuz dokuz akut iskemik inmeli hasta dahil edildi. Hastalar randomize olarak NGT-B (n: 21) ve standart rehabilitasyon (SR) (n: 18) gruplarına ayrıldı. Hastalar fizyoterapi programına başlamadan önce ve taburculuktan hemen önce: İnme Rehabilitasyonunda Hareket Değerlendirme Ölçeği (STREAM), Gövde Bozukluk Ölçeği (GBÖ), Berg Denge Ölçeği (BDÖ) ve Barthel İndeksi (Bİ) ile değerlendirildi. NGT-B grubundaki hastalara rehabilitasyon programı Bobath yöntemine uygun başlatıldı ve her seans 60 dakika olmak üzere; haftada beş gün uygulandı. SR grubuna hastanede uygulanan rutin programındaki egzersizler (pasif eklem hareketi ve yatak içi egzersizler) uygulandı.
BULGULAR: NGT-B’ın, hastanede geçirilen süreyi azalttığı, akut iskemik inme olan bireylerde mobilite ve dengeyi iyileştirmede SR'dan daha etkili olduğu görüldü (ortanca 8 güne karşı 11,5 gün, p = 0.02). İki tedavi yöntemi karşılaştırıldığında, NGT-B grubunda özellikle temel mobilite ve alt ekstremite becerilerinin daha fazla geliştiği görüldü. BDÖ’de yalnızca NGT-B grubunda önemli gelişmeler sağlandı. Her iki grupta da GBÖ ve Bİ ile tedaviler sonrası gelişme gözlendi (p <0.05). Çalışma sırasında herhangi bir komplikasyona rastlanmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bobath rehabilitasyonu klasik egzersizlerden farklı olarak görev odaklı, çok tekrarlı ve 24 saati içeren bir rehabilitasyon yaklaşımı olmasından dolayı özürlülük düzeyi üzerine direkt etkisi vardır. Yapılacak olan rehabilitasyon programlarına erken dönemde başlanması ve Bobath yaklaşımıyla desteklenmesi daha iyi sonuçlar elde edilmesini sağlayabilir.
INTRODUCTION: Neurodevelopmental-Bobath (NDT-B) approach is a problem-solving method used in assessment and treatment of individuals with neurological conditions. The purpose of this study is to investigate the effects of NDT-B approach on functional recovery in patients with acute ischemic stroke.
METHODS: Thirty-nine patients with acute ischemic stroke were included in the study. The patients were randomly assigned to NDT-B (n: 21) and standard rehabilitation (SR) (n: 18) groups. The patients were evaluated with Stroke Rehabilitation Assessment of Movement Scale (STREAM), Trunk Impairment Scale (TIS), Berg Balance Scale (BBS) and Barthel Index (BI) before initiation of the rehabilitation program and before discharge. In the NDT-B group, the rehabilitation program was applied according to the Bobath method, five days per week, 60 minutes per session. In the SR group, exercises were applied according to the hospital routine.
RESULTS: NDT-B reduced hospitalization period (median 8 days vs. 11.5 days, p=0.02) and was more effective than SR in improving mobility and balance. When the treatment methods were compared, it was observed that lower extremity and basic mobility skills improved more in the NDT-B group. Significant improvements were achieved only in the NDT-B group in BBS. Improvements were observed in TIS and BI in both groups following treatment (p <0.05). No complications were encountered during the study.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Bobath rehabilitation is a task-oriented, multi-repetitive, 24-hour rehabilitation approach and due to these components it has direct impact on level of disability. Early initiation of rehabilitation programs and supporting rehabilitation with the Bobath approach may provide promising results.

6.Stroke Epidemiology and Clinical Outcomes in Cankiri City
Can Çubuk, Ceren Efe Sayın
doi: 10.5505/tbdhd.2021.82474  Pages 34 - 41
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda Çankırı ilinin inme insidansının hesaplanması ve 2019 yılı içerisinde Çankırı Devlet Hastanesi'nde inme tanısı ile takip edilen hastaların demografik, etyolojik, klinik özellikleri, risk faktörlerinin saptanması ve klinik sonuçlarının incelenmesi planlanmıştır. Bu sayede ülkemiz ve dünya inme verilerine katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma retrospektif olarak yapılmış olup, 1 Ocak 2019-31 Aralık 2019 tarihleri arasında inme nedeniyle Çankırı Devlet Hastanesi Nöroloji Kliniğinde takip edilen hastalar dahil edilmiştir.
BULGULAR: Bir yıllık süre içerisinde hastanemizde 265 akut inme hastasının takip edildiği saptandı. İnme hastalarının %84.5'i iskemik inme, %8.3'ü geçici iskemik atak, %6.8'i hemorajik inme, %0.4'ü subaraknoid kanama olarak saptandı. İlin inme insidansı 124/100.000 kişi/yıl olarak saptandı. İskemik inme insidansı 114/100.000 kişi/yıl, hemorajik inme insidansı 9/100.000 kişi/yıl, geçici iskemik atak insidansı 11/100.000 kişi/yıl olarak değerlendirildi. İskemik inme ve hemorajik inmeler, inme öncesi, 1.hafta/taburcu ve 3.ay mRS (modified Rankin Scale) skorlarına göre karşılaştırıldığında anlamlı farklılık gözlenmedi (p>0.05). İnme hastalarının 30 günlük mortalite oranı %3.8 olarak saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda inme insidansı ülke ve dünya verilerine göre düşük olarak saptanmıştır. Ayrıca, inme hastalarının yaş ortalaması diğer çalışmalara göre yüksek olarak gözlenmiştir. Demografik, etyolojik, klinik veriler literatür sonuçları ile karşılaştırıldığında benzer özellikleri yanında farklılıkları da mevcuttur. İnme hastalarının 30 günlük mortalite oranı da çalışmamızda düşük olarak dikkati çekmektedir.
INTRODUCTION: This study aims to determine stroke incidence in Cankiri province and show demographic, etiologic, clinical presentations, risk factors and, clinical outcomes of patients with stroke followed up at Cankiri State Hospital in 2019. Thus it is aimed to contribute stroke data of Turkey and the world.
METHODS: The study was conducted retrospectively and was included the stroke patients follow in Cankiri State Hospital Clinic of Neurology between January 1, 2019, and December 31, 2019.
RESULTS: A total of 265 patients with stroke followed in our hospital in one year period. Of these patients, 84.5% had an ischemic stroke, 8.3% transient ischemic attack, 6.8% hemorrhagic stroke, 0.4% subarachnoid hemorrhage. The incidence of stroke was 124/100.000 per person-year in Cankiri province. The incidence of ischemic stroke was 114/100.000 per person-year, hemorrhagic stroke was 9/100.000 per person-year, the transient ischemic attack was 11/100.000 per person-year. When the ischemic and hemorrhagic strokes were compared according to mRS (modified Rankin Scale) scores before stroke, first week/discharge, and 3rd-month, no statistical difference was found (p>0.05). We assessed that the 30-day mortality rate of 3.8% in stroke patients.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In our study, stroke incidence was found lower according to Turkey and world data. Moreover, it was determined that stroke patients' mean age was higher when compared to other studies. When we compare with other studies, our study's demographic, etiologic, and clinical features also have differences. The lower rates of the 30-day mortality of stroke patients draw attention.

7.Acute ischemic lesions in patients with transient ischemic attack and association with clinical characteristics
Bülent Güven, Müjdat Deniz Benli, Beyza Nur Çetin, Hayat Güven
doi: 10.5505/tbdhd.2021.83788  Pages 42 - 49
GİRİŞ ve AMAÇ: Günümüzde geçici iskemik atak (GİA) “akut infarkt olmaksızın fokal beyin, spinal kord, veya retinal iskemi nedeniyle gelişen kısa süreli ve geçici nörolojik işlev bozukluğu atağı” olarak tanımlansa da; hastalarının yaklaşık 1/3’ünde akut iskemik lezyon görüntülenmekte ve inme gelişme riski için öngörücü bir bulgu olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmada GİA tanısı konulan hastalarda akut iskemik lezyonların ve bu lezyonların klinik özelliklerle ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Nörolojik defisiti ilk 24 saat içinde tam olarak düzelen ve klinik olarak GİA tanısı konulan hastalar çalışmaya alındı. Tüm hastalara semptom başlangıcından sonraki ilk 24 saat içerisinde beyin difüzyon ağırlıklı görüntüleme (DAG) yapılarak; akut iskemi ile uyumlu lezyonlar belirlendi. Nörolojik muayene bulguları, nörolojik defisitin düzelme süresi, vasküler risk faktörleri, GİA etyolojisi ve ABCD² puanları kaydedildi.
BULGULAR: Doksan dört hasta (37 kadın, 57 erkek; yaş ortalaması 68.4±13.8) çalışmaya alındı. Kırk hastada DAG’da difüzyon kısıtlayan akut iskemik lezyon saptandı (%42.6). Nörolojik semptomların düzelmesine kadar geçen süre DAG pozitif hastalarda 117.9±105.1 dakika, DAG negatiflerde ise 58±69.9 dakika idi ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.003). DAG pozitif grupta negatif gruba göre semptom süresi ≥60 dakika olan hasta sayısının daha fazla (p=0.025); <10 dakika olan hasta sayısının ise daha az olduğu (p=0.040) saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızın sonuçları semptomları 24 saat içerisinde düzelen hastalarda akut iskemik lezyonlara oldukça sık olarak rastlanılabileceğine, özellikle semptomları bir saatten daha uzun süren hastalarda akut iskemik lezyon görülme olasılığının daha yüksek olduğuna işaret etmiş; zaman-bağımlı ve görüntülenebilir iskemik lezyon varlığı ile ilişkili alt grupları içeren yeni sınıflandırmalara ve GİA tanımlamalarına gereksinim olabileceğini düşündürmüştür.
INTRODUCTION: Although transient ischemic attack (TIA) is defined as “a brief episodes of temporary neurological dysfunction due to focal brain, spinal cord, or retinal ischemia without acute infarction”; acute ischemic lesion is observed in approximately 1/3 of the patients and it is accepted as a predictive finding for the risk of developing stroke. In this study, it was aimed to investigate acute ischemic lesions in patients diagnosed with TIA and the relationship between these lesions and clinical features.
METHODS: Patients whose neurological deficits resolved completely within the first 24 hours and clinically diagnosed with TIA were included in the study. Brain diffusion weighted imaging (DWI) was performed in all patients within the first 24 hours after the onset of symptoms; Lesions compatible with acute ischemia were determined. Neurological examination findings, recovery time of neurological deficit, vascular risk factors, TIA etiology and ABCD² scores were recorded.
RESULTS: Ninety-four patients (37 females, 57 males; mean age 68.4±13.8 years) were included in the study. Acute ischemic lesion restricting diffusion was detected on DWI in 40 patients (42.6%). The time to recovery of neurological symptoms was 117.9±105.1 minutes in patients with DWI positive and 58±69.9 minutes in patients with negative DWI, and the difference was statistically significant (p=0.003). The number of patients with symptom duration ≥60 minutes was higher in the DWI positive group than in the negative group (p=0.025); the number of patients with <10 minutes was less (p=0.040).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results of our study indicated that acute ischemic lesions may be encountered quite frequently in patients whose symptoms recover within 24 hours, and that acute ischemic lesions are more likely to occur especially in patients whose symptoms persist for more than one hour; It suggested that new classifications and TIA definitions including subgroups related to the presence of time-dependent and viewable ischemic lesions may be required.

BRIEF COMMUNICATION
8.Simultaneous bilateral internal carotid artery occlusion: a case report and review of literature
Doğan Dinç Öge, Özge Berna Gültekin Zaim, Ethem Murat Arsava, Mehmet Akif Topçuoğlu
doi: 10.5505/tbdhd.2020.47704  Pages 50 - 55
Bilateral ICA oklüzyonu beyin sapı reflekslerinin korunduğu akut koma tablosu ile kendini gösteren oldukça nadir bir durumdur. Bu çalışmada ilk tanımlandığı 1954’ten itibaren bildirilen bilateral ICA oklüzyonu vakalarının meta-analizi ile birlikte ünitemizde bilateral ICA oklüzyonu ile izlediğimz bir olguyu sunuyoruz. Bilinen hipertansiyon ve akciğer kanseri tanısı olan 83 yaşında kadın hasta acil servise ani başlangıçlı koma ile başvurdu. Beyin boyun BT anjiyografi incelemesinde bilateral karotis arter oklüzyonu olduğu tespit edilmesi üzerine ivedilikle endovasküler tedaviye alındı ancak rekanalizasyon sağlanamadı ve hasta başvurudan 2 gün sonra kaybedildi. Yaptığımız meta-analize 18 farklı yayında bildirilen toplamda 25 hasta dahil edildi. Ortalama yaş 57 ± 20 ve mortalite %62,5 idi. Olgu popülasyonu içerisinde inme risk faktörleri arasında en sık hipertansiyon ve sigara yer almaktaydı. Hastaların en sık lateralizan hemisferik bulgular ile başvurduğu tespit edildi ve vakaların %72’sinde yapılan görüntülemelerde bilateral sulama alanlarında lezyon olduğu saptandı.Hastanın yapılan nörogörüntüleme çalışmaları göz önünde bulundurulduğunda etiyoloji olarak malignite ilişkili hiperkoagülabilite olduğu kanaatine varılmıştır. Akut bilateral karotis arter oklüzyonu acil revaskülarizasyon yapılmaz ise ölümcüldür. Akut bilateral karotis arter oklüzyonu metabolik komaları ve arka sistem enfarktlarını taklit edebileceği için akla gelmez ise endovasküler tedavi şansı yitirilebilir. Bu çalışma bilateral ICA oklüzyonu olan farklı vakalara tek bir kalemde yer vererek klinisyenlerin bu konudaki bilgi ve farkındalığını artırmayı hedeflemektedir.
Bilateral ICA occlusion is a rare stroke syndrome presenting with acute onset coma with intact brainstem functions. We report herein a typical example of acute simultaneous bilateral ICA occlusion case along with a meta-analysis of all cases reported since its first description in 1954. A 83-year-old woman with known hypertension and lung cancer presented to the emergency department with sudden onset coma. On CT angiography, bilateral internal carotid artery acute occlusion was detected, and the patient was transferred immediately into the angiography suit for endovascular treatment. Recanalization couldn’t be achieved, and the patient expired on second day after admission. Our meta-analysis included 25 patients from 18 different case reports. The mean age was 57 ± 20 years, the mortality rate was 62.5% and the most common stroke risk factors were hypertension and smoking. The patients presented mostly with lateralizing hemispheric signs (56%) and imaging studies showed bilateral lesions in 72% of the cases. Based neuroimaging studies, we concluded that the mechanism of stroke was malignancy induced hypercoagulability. Acute bilateral carotid artery occlusion is a moribund condition without timely and effective recanalisation. But, difficulties in differentiation from metabolic comas and massive posterior circulation strokes often lead to delayed treatment.

CASE REPORT
9.Symptomatic basilar artery vasospasm following perimesencephalic nonaneurysmal subarachnoid hemorrhage
Gülçin Benbir Şenel, Uğur Uygunoğlu, Birsen İnce
doi: 10.5505/tbdhd.2020.28863  Pages 56 - 59
Perimezensefalik anevrizmal olmayan subaraknoid kanama (PNSAK) intrakraniyal bir anevrizmaya dair kanıt olmaksızın mezensefalonun ön kısmında izlenen subaraknoid kanama ile şekillenir. PNSAK sonrası baziler vazospazm oldukça nadir olarak bildirilmiştir ve tipik olarak klinik bir bulguya neden olmaz. Burada, PNSAK sonrasında gelişen baziler vazospazm nedeniyle klinik şikayetleri ortaya çıkan bir hasta sunulmaktadır. Kırk yaşında erkek hasta ani başlayan şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma ve şuur bulanıklığı ile başvurdu. Hastanın iki hafta önce benzer şikayetlerinin olduğu ve PNSAK tanısı aldığı öğrenildi. Eski başvuru şikayetlerinin alevlenmesi ile başvuran hastaya dört sistem dijital serebral anjiografi (DSA) çekildi ve PNSAK’da hafif regresyon ile birlikte baziler arter vazospazmı izlendi. Hastanın yatışı sağlanarak bol hidrasyon, steroit-dışı anti-enflamatuar analjezikler ve anti-emetikler şeklinde semptomatik tedavi başlandı. Hastanın şikayetleri iki gün sonra tama yakın düzelmesi nedeniyle ek girişim düşünülmedi. Bir ay sonra tekrarı yapılan DSA incelemesinde baziler arterde vazospazm veya herhangi bir problem olmadığı ve PNSAK’ın tam olarak absorbe olduğu izlendi. Perimezensefalik anevrizmal olmayan subaraknoid kanamanın, daha iyi bir prognoza ve daha az komplikasyona sahip olması nedeniyle, diğer subaraknoid kanamalardan ayırt edilmesi gerekmektedir. Diğer yandan, nadir ve genellikle asemptomatik olmasına karşın, özellikle PNSAK’ın seyrinde klinik kötüleşmenin ortaya çıkması durumunda, baziler vazospazm akla getirilmelidir.
Perimesencephalic non-aneurysmal subarachnoid hemorrhage (PNSAH) is characterized by the presence of subarachnoid hemorrhage anterior to the mesencephalon with no evidence of an intracranial aneurysm. Basilar vasospasm following PNSAH is very rarely reported, and typically does not cause clinical symptoms. Here we present a patient with clinical symptomatology due to basilar vasospasm following PNSAH. A 40 year-old male patient was admitted due to severe headache, nausea, vomiting and confusion of sudden onset. It was noted that he had similar symptoms two weeks ago, and diagnosed to have PNSAH. Patient admitted due to exacerbation of previous presenting symptomatology had a four-vessel cerebral digital-subtraction angiography, which revealed vasospasm of basilar artery, together with some regression in PNSAH. He was hospitalized and given symptomatic treatment as hydration, nonsteroidal anti-inflammatory analgesics, and anti-emetics. His symptoms resolved completely within two days, and further intervention was not planned. Control DSA after one month revealed no vasospasm or any other abnormality in basilar artery, in addition with total resorption of PNSAH. Perimesencephalic non-aneurysmal subarachnoid hemorrhage should be distinguished from other subarachnoid hemorrhages, as it has better prognosis and fewer complications. On the other hand, although rare and usually asymptomatic, basilar vasospasm should be kept in mind especially if clinical deterioration occurs during the course of PNSAH.

10.Neurosarcoidosis presenting with seizure: Case report
Can Çubuk, Kezban Aslan, Duruhan Meltem Demirkıran, Arbil Açıkalın, Hüseyin Tuğsan Ballı, Yunus Kenan Bıçakcı, Oya Baydar, Ahmet Turan Evlice, Hacer Bozdemir
doi: 10.5505/tbdhd.2020.83436  Pages 60 - 64
Sarkoidoz öncelikli olarak akciğer ve lenf nodlarının tutulumu ile giden ve pek çok sistemi etkileyebilen bir granülamatoz hastalıktır. Nörolojik olarak, santral sinir sistemi ve periferik sinir sistemini tutarak farklı tablolarla prezente olabilir. Bu çalışmada epileptik nöbetlerle başvuran ve ileri tetkikler sonucunda nörosarkoidoz tanısı alan bir olgu sunulmuştur.
Sarcoidosis is a granulomatous disease primarily affecting the lungs and lymph nodes as well as several other systems. By affecting both the central and the peripheral nervous system, it may present with various different neurological features. We report a case with neurosarcoidosis presenting with seizures.

LookUs & Online Makale