ISSN 1301-1375 | e-ISSN 2146-9113
Turkish Journal of Cerebrovascular Diseases - Türk Beyin Damar Hast Derg: 3 (2)
Volume: 3  Issue: 2 - December 1997
1.NEUROSPYCHOLOGICAL AND NEUROPYSIOLOGICAL FEATURES OF VASCULAR DEMENTIA
Yahya Karaman, Aysun Akpoyraz, Emel Köseoğlu, Meral Mirza, Handan Ö. Turan, Özgül Çatakoğlu
Pages 55 - 65
Vasküler demans Alzheimer hastalığından sonra en sık görülen demans nedenidir. Bu çalışmanın amacı, vasküler demanslarda kognitif fonksiyonları, özellikle lisan fonksiyonlarının tipini ve sıklığını, vasküler orijinli demansta klinik karekteristkleri, geç latans potansiyellerin rolünü ve kognitif fonksiyonlarla elektrofizyolojik bulgular arasında ilişki olup olmadğını incelemektir. Biz "NINDS-AIREN kriterleri"ne göre vasküler demans düşünülen 21 hastayı nöropsikolojik, nörofizyolojik ve nöroradyolojik olarak değerlendirdik ve bulguları aynı yaş grubundan 23 normal kontrolle ve demansı olmayan serebral vasküler hastalıklı 30 kişilik hasta grubuyla karşılaştırdık. Kliniğimizde takip edilen serebral vasküler infarktı olan hastalardan% 6.4'ünde tesbit ettiğimiz demansların 13 (% 61.9)'ü multipl infarkt, 5 (% 23.9)i tek infakt, 2 (% 9.5) si hemorajik infarkt, biri laküner infarkt idi. Demanslı hastaların P3 latans ve amplitüdleri ortalaması sağlam kontrol grubuna ve demansı olmayan hasta grubuna göre önemli değişiklikler gösterdi (p<0.01). Nl, P2, N2 latans değerleri vasküler demansı olan ve olmayan hasta grupları arasında önemli istatistiki fark göstermedi. ~ Demanslı hastaların çoğunda subkortikal ( % 61.9 -13 hasta) yerleşimli multipl infarktları vardı, 6 (% 28.5) sında belirgin kortikal atrofi görüldü. En sık etkilenen kognitif fonksiyonlar hafıza, yazma, konuşma, anlama, konstrüksiyon, öğrenme, hesaplama fonksiyonları idi. Vasküler demansı olan hastalardaki kognitif fonksiyonlarda azalma geç latans
potansiyellerin P3 latans gecikmesi ve amplitüd düşüklüğü şeklinde görülmektedir. Hastalarımızdaki bulgular lezyon lokalizasyonu ve lateralizasyonu ile uyumluluk göstermektedir.
After Alzheimer's disease; vascular dementia is the second most common cause of dementia. The aim of this study is to evaluate the cognitive impairments especially language impairment and their frequency seen in vascular dementia. We also try to find evaluate the relationship between cognitive functions and electrophysiological findings. 21 patients with vascular dementia according to NINDS-AIREN criteria were assessed neuropsychologicall, neurophysiologicall, neuroradiologically and compares with 30 non demented patient with multiple cerebral vascular infarcts and 23 healthy control subjects at the same age. 13 (% 61.9) of the demented patients had multiple infarctions while 5 (% 23.9) had only one infarct, 2 ( % 9.5) had hemmorragic infarct and one had lacunar infarcts. it was concluded that patients with vascular dementia have significantly prolonged P3 latencies and lower amplitude compared with normal controls and non demented patients. There were no statistical difference in Nl, P2, N2 between patients with vascular dementia and non demented patients. Most of the multiple infarcts located subcortically and in 6 (% 28.5) patients there were intense cortical atrophy. The most affected cognitive functions were memory, graphia, learning, calculation, language, comprehension, and construction. The impairment of cognitive functions in patients with vascular dementia is reflected by the delay of P3 latency and depression of P3 amplitude compenents of P3. These findings showed concordance with localization and lateralization of the lesion.

2.THE DIAGNOSTIC VALUE OF HIGH INTENSITY TRANSIENT SIGNALS iN ISCHEMIC STROKE
Gazi ÖZDEMİR, Nevzat UZUNER, Demet GÜCÜYENER
Pages 67 - 70
Bu çalışmanın amacı, transkranyal Doppler sonografi ile yüksek yoğunlukta geçici sinyallerin (high intensity transient signals "HlTS") iskemik strokta ortaya çıkışını göstermek ve tanısal değerini tartışmaktır. Akut strok'lu (S4 hafta) 128 hasta ve kronik strok'lu (>4 hafta) 118 hasta ile strok geçirmemiş olan 134 kişi üzerinde prospektif olarak eş zamanlı-iki taraflı transkranyal Doppler incelemesi yaptık. Standart protokole uygun olarak HITS analizi yapıldı. lskemik strok'lu hastalarda (%37.8), kontrol grubuna göre (%22.4) belirgin olarak yüksek oranda HITS saptandı (p=0.0021). Strok'lu hastalar klinik alt gruplara göre değerlendirildiğinde HITS oluşumu yönünden belirgin bir farklılık saptanmadı. Aynı şekilde, görüntüleme yöntemleri ile sınıflandırılan lezyon tipleri arasında da HITS oluşumu açısından belirgin farklılık saptanmadı. Akut ve kronik strok'lu hastalar arasında da HITS açısından farklılık bulunmadı. Başta HITS olmak üzere, hiperlipidemi, prostetik kalp kapağı, iskemik kalp hastalığı, diabetes mellitus, ağır sigara içimi ve genel anestezili operasyon varlığı iskemik strok için bağımsız risk faktörleri olarak saptandı. Sonuçlarımız HITS'in iskemik strok için bağımsız bir risk faktörü olduğunu ortaya çıkardığından dolayı iskemik strok'ta transkranyal Doppler ile HITS taramasının önemini vurgulamıştır.
The aim of this study was to investigate the high-intensity transient signals (HITS) occurrence in patients with ischemic stroke using transcranial Doppler monitoring to find out diagnostic relevance. We prospectively performed bilateral transcranial Doppler monitoring from the both middle cerebral arteries in 128 patients with an acute (S4 weeks), in 118 patients with a chronic (> 4 weeks) cerebral ischemic event, and in 134 control subjects without a cerebral ischemic event. HITS were analyzed according to a standardized protocol. Patients with ischemic stroke had a significantly (p=0.0021) higher rate of HITS occurrence (37.8%) than that of control subjects (22.4%). Clinical subgroups of patients did not show any significant differences between HITS occurrence, as well neuroimaging results. We did not find any significant differences between acute and chronic ischemic events when considering HITS ocurence. Moreover, HITS, hyperlipidemia, prosthetic heart valves, ischemic heart disease, diabetes mellitus, current smoking and old operation with general anesthesia showed that each of them was an independent risk factor for ishemic stroke. Our results underline the importance of trancranial Doppler monitoring for detecting HITS in ischemic stroke patients, because HITS occurrence was found as the independent risk factor for ischemic stroke.

3.EARLY CASE-FATALITY RATES iN ACUTE STROKE
Göksel BAKAÇ, Demet YANDIM, Lütfü HANOĞLU, Dursun KIRBAŞ
Pages 71 - 74
Bu çalışmada, son üç yıl içersinde nöroloji kliniğine akut inme ile başvuran ardışık olgular, retrospektif olarak incelenerek, olgu-ölüm oranı, inme tipi ile hastanedeki ölüm zamanları ve ölüm nedenleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Olgular bilgisayarlı tomografi (BT) bulgularına göre iskemik inme ve hemorajik inme olarak değerlendirilmiştir; BT yapılamayan olgular inme tipi ayırdedilemeyen grupta sınıflandırılmışlardır. Farklı inme tiplerindeki olgu-ölüm oranları hesaplanmış ve ölüm zamanları birinci hafta, ikinci hafta, ikinci hafta-ikinci ay dilimlerine ayrılmıştır. Olüm nedenlerinin sınıflamasında Oxfordshire Community Stroke Project (OCSP) kriterleri kullanılmıştır. Olüm zamanlarının ve ölüm nedenlerinin inme tiplerine göre farklılık gösterip göstermediği araştırılmıştır. Son üç yılda başvuran 771 hastadan 143'ü (%19) hastanede kaybedilmiştir. Hemorajik inme ve nedeni belirlenemeyen inmeye bağlı ölüm oranlan (sırasıyla,%2 ve %89), iskemik inmeye bağlı ölüm oranlarından (%15) anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (ki-kare,p<0.0001). Olümlerin 91'i (%64) ilk hafta içinde, 16'sı (%11) ve 36'sı (%25) sırasıyla ikinci ve ikinci hafta sonrasında ortaya çıkmıştır, ancak ölüm zamanlan inme tiplerine göre anlamlı farklılık göstermemiştir (ki-kare, p>0.05). Tüm inme tipleri birlikte değerlendirildiğinde, olguların çoğunda başlıca ölüm nedeninin primer nörolojik olay olduğu bulunmuş; bunu sıklık sırasıyla komplikasyonlar, kardiyak nedenler ve tekrarlayan inme takip etmiştir. Ancak ölüm nedenleri inme tipleri arasında farklılık göstermemiştir (ki-kare, p>0.05). Çalışmamızda olgu-ölüm oranı ve bu oranın inme tipleri arasındaki dağılımı diğer çalışmalarla uyumlu bulunmuştur. Olüm zamanları ve ölüm nedenleri ile ilgili farklı sonuçların, çalışma populasyonlarının farklılığından ve bizim çalışmamızda nedeni belirlenemeyen inme grubundaki ölüm oranının yüksekliğinden kaynaklandığı düşünülmüştür.
In this study it is aimed to analyze, retrospectively, types of stroke and case-fatality rates regarding the cause and time of early death in a population of consecutive patients referred to a neurology clinic with acute stroke during the last three years. Patients were assessed as having ischemic or hemorrhagic stroke according to the computerized tomography (CT) findings; the ones who did not have a CT scan, were regarded as having unidentified stroke type.Case fatality rates were identified according to stroke subtypes and timing of deaths were grouped as occuring in the first week, in the second week, between second week and second month .. The categories of Oxfordshire Community Stroke Project (OCSP) were used in recording the causes of death. It is sought to address if there is significarit relationship between stroke subtypes and time and cause of early deaths. Of the 771 stroke patients referred consecutively in the last three years, 143 (19%) died in the early period. The case-fatality rates for hemorrhagic and unidentified stroke were significantly higher (respectively, 23% and 89%) than ischemic stroke (15%).Ninety-one (64%) died in the first week; with 16 (11 %) and 36 (25%) deaths occuring in the second and after the second week, respectively. But there was no significant relationship between stroke subtypes and time of deaths (chi-square, p>0.05). When overall stroke types were taken into account, the primary cause of death was the primary neurological sequelae in over half the population; with complications, cardiac problems and recurrence of stroke, following in diminishing order. However there was no significant relationship between stroke subtypes and cause of deaths (chi-square, p>0.05). In our study, case-fatality rates overall and in stroke subtypes were similar with other studies. However, our results by means of time and cause of deaths in stroke subtypes, differred from these studies. We think that, this discrepancy comes from having worked on different populations, and because of high case-fatality rates of the unidentified stroke type in our population.

4.CLINICAL CHARACTERISTICS OF CARDIOGENIC CEREBRAL EMBOLISM
Mehmet Akif TOPÇUOĞLU, Hakan AY, Okay SARIBAŞ
Pages 75 - 77
lskemik inmenin erken dönemde doğru tedavisi ancak infarkt nedeninin bu dönemde tespit edilmesiyle olanaklı olabilir. Bu çalışmada kardiak nedenli inmelerin spesifik klinik özelliklerini belirlemeye çalıştık. Bu amaçla izole romatizma! kapak patolojisi olan 56 hasta kardiyoembolizm grubu olarak alındı. Yine izole aterotrombotik inmeli 44 hasta ise kontrol grubu olarak çalışıldı. İnmenin başlangıcına ait hikaye her hastadan çok detaylı olarak elde edildi. lki gruptaki tüm hastalar ekokardiyografi ve bilateral karotid doppler USG'yi de içeren standart bir protokol çerçevesinde incelendi. Kardiyoembolik grupta başlangıçta bilinç kaybı ve ani başlangıcın aterotrombotik gruba göre anlamlı olarak daha sık olduğu belirlendi (p<0.001). Antesedan ipsilateral TlA öyküsü aterotrombotik grupta daha fazla olmaya eğilimli idi. Kardiyoembolik grupta infarkt boyutu aterotrombotik gruba göre istatistiksel anlamlılığa ulaşmamakla birlikte daha büyüktü. Sonuçlar bazı klinik özelliklerin kardiak nedenli inmelerin aterotrombotik nedenlilerden ayrılmasında yardımcı olabileceğini ve tedavi seçimine ışık tutabileceğini telkin etmektedir.
Early accurate management of ischemic stroke require early differentiation of infarct subtype. We tried to determine special clinical features of cerebral infarctions caused by cardiogenic embolism. 56 patients with ischemic stroke who had rheumatic valvular disease (RVD) were studied. 44 patients with atherothrombotic strokes were enrolled as control group. Careful clinical history to ascertain symtoms and circumstances at onset was obtained in all patients. Each underwent complete neurologic examination and cardiac evaluation including echocardiography. The laboratory investigations including lipid fractions and haematologic test and bilateral carotid doppler ultrasound were also performed. In cardioembolism group, the percentage of sudden onset and altered level of consciousness at onset were higher than atherothrombosis (p<0.001). Antecedan ipsilateral TlAs are tend to associate with atherothrombotic stroke. Size of infarction seems to be slightly larger in cardioembolics than athero-thrombotics. The results support that clinical features can distinguish cerebral infarction caused by cardiac sources and help early choice for therapeutic strategy.

5.THE COMPARISON OF CLINICAL CLASSIFICATION WITH LESİON LOCALIZATION iN ACUTE ISCHEMIC STROKE
Göksel BAKAÇ, Demet YANDIM, İsmail KÜÇÜKALİ, Tufan ACUNER, Günay GÜL, Bahar DEMİRBAĞ, Dursun KIRBAŞ
Pages 83 - 85
Bu çalışmada Kasım 1994 - Haziran 1996 tarihleri arasında akut iskemik inme ile kliniğimize başvuran ilk inmeli 150 ardışık hasta ilk muayene bulgularına göre, kranyal BT incelemeleri göz önüne alınmaksızın, Oxfordshire Community Stroke Project ( OCSP ) sınıflamasına göre Total Anterior Sirkulasyon lnfarktı (TACI ), Parsiyel Anterior Sirkulasyon lnfarktı ( PACI), Posterior Sirkulasyon lnfarktı ( POCI ), ve Laküner lnfarkt ( LACI ) olarak gruplanmıştır. Bu klinik klasifikasyon ile görüntüleme bulgularını kıyaslamak amacıyla BT veya MRI 'da klinik ile ilgili olabilecek lezyonlar geniş, orta ve küçük kortikal, geniş ve küçük subkortikal infarkt, watershed infarkt, posterior serebral arter ( PCA ) infarktı, beyin sapı ve serebellar infarkt olarak sınıflanmıştır. 36 hasta OCSP sınıflamasına göre TACI grubunda olup 22 (361)'sinde geniş, 10 (328)'unda ise orta boy kortikal infarkt saptanmıştır. PACI grubundaki 49 hastanın 35 (37l)'inde geniş veya orta boy kortikal infarkt, 6 (312) 'sında geniş subkortikal infarkt görülmüştür. POCl'li 26 hastanın 21 (380)'inde beyin sapı, serebellum veya PCA infarktı bulunmuştur. 38 hasta klinik klasifikasyon ile LACI olarak sınıflanmış ancak görüntüleme bulguları sadece 9 (324)'u ile uyumlu bulunmuştur. lO'unda geniş subkortikal, 3'ünde geniş, S'inde orta boy kortikal infarkt görülmüştür. Bu uyumsuzluğun sağ hemisfer lezyonları için daha fazla olduğu görülmüş ve erken dönemde ayrıntılı muayene yapılmaması nedeniyle hastaların yanlış bir grupta sınıflandığı düşünülmüştür.
in this study 150 consecutive patients, admitted to our clinic with an acute ischemic stroke between November 1994-June 1996, were classified according to the clinical classification of Oxfordshire Community Stroke Project (OCSP), as total anterior circulation infarct (TACI), partial anterior circulation infarct (PACI), posterior circulation infarct (POCI) and lacunar infarct (LACI) based on their initial clinical assessment, without regarding the neuroimaging findings. in order to compare the clinical classification with the lesion localization, the presumably related lesions on CT seans were classified as large, medium or small cortical infarcts, small or large subcortical infarcts , watershed infarcts, posterior cerebral artery (PCA) infarcts, brain stem and cerebellar infarcts. According to OCSP classification 36 patients were classified as TACI of whom 22 (613) had large, 10 (283) had medium cortical infarcts. There were 49 patients diagnosed clinically as POCI. Thirty-five (713) had medium or large cortical infarcts and 6 (123) had large subcortical infarcts. Twenty-one (803) of 26 patients classified as POCI had brainstem, cerebellar or PCA infarcts. There were 38 patients classified as LACI; however only 9 (243) were appropriate with the CT scan findings. Ten had large subcortical, 3 had large and 5 had medium cortical infarcts. it was observed that mostly right hemisphere lesions were classified inappropriately; probably due to underdiagnosing the right hemisphere cortical dysfunction in the early period.

6.THE EVULATION OF RECURRENT CEREBROVASCULAR ATTACKS
Yüksel SANDIKÇI, Süleyman KUTLUHAN, Süha AYTEKİN
Pages 87 - 91
Bu çalışma; serebrovasküler atak (SV A)'larda rekürrens nedenleri ve rekürrensin prognoz üzerine etkilerini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Kütahya Devlet Hastanesi Nöroloji kliniğinde 01.10.1991 - 31.12.1996 tarihleri arasında yatırılarak serebrovasküler hastalık tanısıyla tedavi edilen 962 olgu analiz edilmiştir. Hastaların 885'inde tek atak, 70'inde iki atak (birinci rekürrens), yedisinde üç atak (ikinci recürrens) gözlenmiştir. Rekürren serebrovasküler atak (RSVA)'lı olgularda hipertansiyon (HT) % 75, kalp hastalığı (KH) % 75 ve HT ile KH birlikte % 46 olmak üzere en sık saptanan risk faktörleridir. Rekürrens, iskemik SVA'larda (1/10) hemorajik olanlara (1/39) oranla anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. RSV A'lı olgularda ilk ve ikinci ataklar arası ortalama süre 36.29 ay, ikinci ve üçüncü ataklar arası ise 15.14 ay olarak bulunmuştur. Bir kez SVA geçiren 885 olgunun 242'si (%27) ölürken, RSVA'lı 77 olgunun ; 23'ü ilk rekürrensden, üçü de ikinci rekürrensden sonra olmak üzere 26'sı (%34) ölmüştür.Rekürrens mortalite ve morbiditeyi artırdığından, ilk kez SVA geçiren olguların; başta HT ve KH olmak üzere risk faktörleri yönünden daha düzenli ve sıkı kontrol altında tutulmalarının tekrar SVA geçirme olasığını azaltacağı dikkatimizi çekmiştir.
The aim of this research is to investigate the causes of recurrence in cerebrovascular attacks (CV A), and the effects of recurrence on prognosis of CV A. We analyzed 962 patients with CV A diagnosis in Neurology elinic of Kütahya State Hospital within six years dated January 1991 to December 1996. We observed only one attack in 885, two attacks (first recurrent attack) in 70, and three attacks (second recurrent attack) in seven cases. in cases of recurrent ev A (RCVA), the most frequently determined risk factors both separately (%75) and together (%46) have been hypertension a cardiac disease. The recurrence was remarkably high in ischemic ev As than it was in hemorrhagic ones. The average time between the first and the second CVAs was 36.29 months, and was 15.14 months between the second and the third eVAs. Totally 26 of 77 patient with RCVA have died as follows; 23 after the first recurrence and three after the second recurrence as well as 242 of 885 patients of ev A (%27) have died. Since recurrences increase the mortality and morbidity, cases having CV A for the first time need to be examined carefully regarding the risk factors such as hypertension and cardiac diseases with priority.

7.THE EFFECTS OF HEMATOLOGICAL FACTORS ON EARLY MORTALITY AND PROGNOSIS iN PATIENTS WITH ISCHEMIC STROKE
Nurgül AYDIN, Ufuk UTKU, Hakan YILMAZ, M. Sarper ERDOĞAN
Pages 93 - 96
İskemik stroklu olgularda, bazı hematolojik parametrelerin akut dönemdeki yüksekliklerinin prognostik öneme sahip oldukları ve bunların özellikle geniş arter tutulumları ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada yaş ortalaması 63.25±11.68 olan 150 iskemik stroklu olguda, ilk 24 saat içerisindeki hematokrit (Hct), hemoglobin (Hb), platelet (Plt), lökosit (Lök), sedimantasyon, BT bulguları ile 15 günlük kısa dönem prognozları arasındaki ilişki, Rankin Skalası kullanılarak incelenmiştir. Olguların 25'i (%16,6) ilk 15 gün içerisinde, eksitus olmuştur. Hayatta kalanlarla (125 olgu), eksitus olanlar (25 olgu) erken prognoz açısından karşılaştırıldığında hematolojik parametrelerden Hb, Hct, Plt arasında anlamlı bir farklılık bulunmazken, lökosit (t=2.99, p=0.03) ve sedimantasyon değerleri ile (t=2.02, p=0.045) anlamlı derecede ilişki olduğu görülmüştür. BT incelemelerinde ise eksitus olgularının özellikle geniş arter alanı tutulumu olanlar arasında (t=8.84, p=O.Ol)anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır. Olguların 15 gün sonrası Rankin skorları değerlendirildiğinde ise, yine lökosit (t=4.44, p<0.01) ve sedimantasyon (t=3.4, p=0.01) değerleri yüksek olanlarda Rankin skorlarının daha kötü oldukları da görülmüştür. Bu sonuçlara bakılarak iskemik stroklu hastalarda erken mortalite ve prognoz üzerine, hematolojik parametreler içerisinde lökosit ve sedimantasyon değerlerinin olumsuz etkisi olduğunu söyleyebiliriz.
prognostic importance and these are particularly related with large artery involvement. in our present study, 150 ischaemic stroke cases, whose average age was 63.25±11.68, were included. The relationship among hematocrit (Hct), hemoglobulin (Hb), platelet (Plt), leucocyte (Leuc.), sedimentation, CT findings and 15 days early period prognosis was searched by using Rankin Scale within first 24 hours. 25 of the cases (16.6 %) died in the first 15 days. When the survivals (125 cases) were compared to the cases who dead (25 cases) for predicting early prognosis, a significant difference were not found among Hb., Hct. and Plt. values, but there was a significant relation between leucocyte (t=2.99, p= 0.03) and sedimentation ( t=2.02, p=0.045) rates. in CT evaluations, the cases who dead particularly took place in the group of large artery area involvement (t=8.84, p=0.01). When the Rankin scores were evaluated 15 days later, again the cases whose both leucocyte (t=4.44, p<0.01) and sedimentation (t=3.4, p=0.01) rates were high had worse Rankin scores. By regarding these results, we can conclude that early leucocyte and sedimentation values have negative effect on early mortality and prognosis in patients with ischemic stroke.

8.DYSPHAGİA İN STROKE
Sibel KARŞIDAĞ, Baki ARPACI, Sibel ÇETİN, İnci KOÇ
Pages 97 - 100
Disfaji, inmenin sık rastlanan önemli sonuçlarından birisidir. Bu çalışmada, disfaji saptanan 32 hastada, BT ile lezyon lokalizasyonu çalışılmıştır. Disfaji beyin sapı lezyonları kadar kortikal, subkortikal heınisferik lezyonlarda da saptanmıştır. Aspirasyon pnömonisi özellikle beyin sapı lezyonları, geniş kortikal lezyonlar ve iki taraflı lezyona sahip hastalarda dikkat çekmiştir.
Dysphagia is a common and important consequence of stroke. We studied lesion locations in 32 individuals who had dysphagia by computed tomography. We documented dysphagia in cortical, subcortical heınispheric lesions as well as brain-stem strokes. We found evidence for aspiration pneumonia in patients with brain-stem strokes, cortical lesions,and bilateral hemispheric lesions.

9.THE ROLE OF CAROTİD STENOSİS iN ISCHEMİC STROKE AND DOPPLER FINDINGS
Temel TOMBUL, Yılmaz ÜTKÜR, Vildan YAYLA, Nebahat TAŞDEMİR
Pages 101 - 107
Ekstrakranial Karotis atreosklerozu ve stenozu (EKAS), iskemik strok etyopatogenezinde önemli bir role sahiptir. İpsilateral karotis aterosklerozunun %70'lere, ileri stenozun %10-20'lere varan oranlarda ortaya çıkabildiği ve tüm iskemik strokların %20'sinin karotislerden kaynaklanma olasılığının olduğu kaydedilmiştir. Bu çalışmada karotis aterosklerozunun iskemik stroktaki rolünü ve Doppler bulgularını ortaya koymayı amaçladık. Yaşları 40-85 arasında olan 29'u erkek 27'si kadın olan 56 iskemik stroklu hasta çalışma kapsamına alındı. Kontrol grubu olarak yaş aralığı (42-80) olan 24 hasta seçildi. Karotis aterosklerozu olan ve olmayan stroklu gruplar ve kontrol grubu; Doppler bulgularının sıklığı, özellikleri, tomografi bulguları yönünden karşılaştırıldı. Karotis aterosklerozu ve stenozunun özellikleri, tomografi bulguları yönünden karşılaştırıldı. Karotis aterosklerozu ve stenozunun iskemik strokta önemli oranda görüldüğünü (%67) ve asemptomatik kontrol grubuna göre sıklık (p<0,01) ve stenoz derecesi yönünden fazla olduğunu saptadık. Tromboemboli kaynağı olma riski yüksek olan, ipsilateral orta ve ileri stenoza sahip hasta oranı %20'dir. Bu grupta morfolojik özellik gösteren (ülsere, kalsifiye ve hetorojen) aterom plaklarının daha fazla ortaya çıktığı görüldü. Gruplar arasında serebral infarkt büyüklüğü yönünden önemli fark yoktu (p>0,05). Tromboemboli kaynağının karotisler olduğunu düşündüğümüz hastalarda, orta ve küçük infarktların daha sık olduğu, borderzone infarktların daha fazla ortaya çıktığını gördük. Doppler US, karotis hastalığının saptanmasında non invazif kolay uygulanılabilir bir testtir. Karotis stenozunu izlemede, medikal ve cerrahi tedaviye karar vermede yararı büyüktür.
Atherosclerosis and stenosis of extracranial carotid artery have an important role on etiopathogenesis of ischemic stroke. Ipsilateral carotid atherosclerosis has been reported in a rate of %70, severe stenosis %10, and %20 of all stroke can be sourced by carotid artery. The aim of this study is to recognize the role of carotid atherosclerosis and Doppler findings on ischemic stroke. 56 patients with ischemic stroke (29 males; 27 females), whose ages were between 42-80 years were included to the study. As a control group, 24 subjects between ages of 42-80 years were included.The frequency and the features of Doppler and tomography findings were compared between the groups with and without carotid atherosclerosis and the control subjects. Carotid atherosclerosis and characteristics of stenosis were compared with tomography findings. We determined that atherosclerosis and stenosis of carotid artery were ata considerable rate in ischemic stroke (%67), and in terms of tl~e degree of the stenosis and the frequency, it was higher than the control group (p<0.001). The rate of patients with ipsilateral mild and severe stenosis, having high risk of tromboemboli is %20. in this group, it has beben observed that atheroma plaques exhibiting morphologic features of ulceration, calsification, and heterogenity were much higher. Atheroma plaques were most frequently found at bulbar site of carotid bifurcation. With respect to the left side, the external carotid atherosclerosis was much higher at the right side (p<0.05). Cerebral infarct size have not shown any significant difference between the groups (p>0.05). We determined medium and small sized infarcts and borderzone infarcts more frequently in patients at whom we thought that carotids were source of thromboembolie. Doppler is a noninvazive and easily applicable test on detecting of carotid artery. it has great benefit on deciding of medical or surgical treatment and on following up the carotid stenosis.

10.THE EFFECT OF NIMODIPINE ON MOTOR DEFICITS iN ACUTE ISCHEMIC STROKE
Aytekin AKYÜZ, Kamil TOPALKARA, İhsan TOPALKARA, Suat TOPALKARA
Pages 109 - 111
Serebral iskemi tedavisinde kalsiyum antagonistlerinin etkinliği son yıllarda yoğun şekilde incelenmektedir. Bu çalışmada akut iskemik inmeli hastalarda bir kalsiyum antagonisti olan nimodipin'in motor defisit üzerine etkisi araştırıldı. Nimodipin grubundaki akut iskemik inmeli 11 hastaya 6x60 mg/gün nimodipin ve antiagregan tedavi uygulandı. Kontrol grubundaki akut iskemik inmeli 19 hastaya sadece antiagregan tedavi verildi. Tüm olgularda O. ve 72. saatlerde motor kuvvet değerlendirildi. 72. satteki motor kuvvette düzelme kontrol grubu lehine anlamlı olarak farklı idi. Aynca nimodipin grubundaki hastaların O. ve 72. saatdeki kan basınçları arasında fark yoktu. Bulgularımız nimodipin'in akut iskemik inmede motor kuvvet üzerine olumsuz etki yaptığını ve bunun sistemik kan basıncı düşmesi ile izah edileceğini düşündürmektedir.
The efficacy of calcium antagonists in treatment of cerebral ischemia has been excessively studied in recent years. in this study, the effect of nimodipine on motor deficits in acute ischemic stroke was investigated. Eleven patients with acute ischemic stroke in the nimodipine group were given nimodipine (6x60 mgper day) and antiagregant drugs. 19 patients with acute ischemic stroke in controls group were only given antiagregant drugs. in all cases, motor strength at O and 72nd hours were examined. Improvement in motor strength at 72nd hours in controls group was better than nimodipine group. Also, there was no difference between arterial blood pressure at O and 72nd hours in nimodipine group. Our findings suggest that nimodipine hasa negative effect on motor strength in acute ischemic stroke which cannot be explained by its effect on systemic blood pressure.

11.İSKEMİK SEREBROVASKÜLER OLAYLARDA TROMBOLİTİK TEDAVİ
Gazi ÖZDEMİR
Pages 113 - 116
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale