ISSN 1301-1375 | e-ISSN 2146-9113
Volume : 1 Issue : 1 Year : 2023


Türk Beyin Damar Hastalıkları Dergisi - Türk Beyin Damar Hast Derg: 1 (1)
Cilt: 1  Sayı: 1 - 1995
1.
ÇIKARKEN
Gazi Özdemir
Sayfa I

2.
SEREBRAL İSKEMİ MODELİNDE GİNKGO BİLOBA'NIN ETKİLERİ (Bir Elektron Mikroskop Çalışması)
THE EFFECT OF GINKGO BILOBA IN A RAT MODEL OF CEREBRAL ISCHEMIA (An Electron Microsropic Study)
Şükrü Torun, Gazi Özdemir, Kevser Erol, İpek Cingi, Ülkü Öner, Türkan Erbengi
Sayfalar 1 - 5
GİRİŞ ve AMAÇ: Geçici ön-beyin iskemisi sıçan modelinde, Cinkgo biloba'nın tek başına ve nikardipin ile birlikte kullanımında ultrastrüktürel değişiklikler üzerine olan etkilerini elektron mikroskop ile değerlendirdik. İskemi öncesi ve sonrası dönemleri kapsayarak Cinkgo biloba 'yı nikardipin ile birlikte alan hayvanlarda nöral elemanlar hemen tamamen normaldi. Aktif ilaç verilmeyen kontrol gruplannda ve Cinkgo biloba'yı sadece iskemi öncesinde tek veya nikardipin ile birlikte alan gruplarda ise çeşitli derecelerde ultrastrüktürel değişiklikler vardı. Ginkgo biloba'nın nikıirdipinle birlikte iskemik beyin hasanna karşı, özellikle iskemi-sonrası dönemde etkili olduğu ve bu etkinin iskemi-öncesi uygulama ile desteklenebildiği düşünülmüştür.
YÖNTEM ve GEREÇLER:
BULGULAR:
TARTIŞMA ve SONUÇ:
INTRODUCTION: We evaluated the effect of Cinkgo biloba extract alone and in combination with nicardipine on ultrastructural changes in a rat model of transient forebrain ischemia by using electron microscope. The appearence of neural elements was fairly normal in theanimalswhich received Ginkgo biloba in combination withnicardipine in both pre- and post-ischemic periods. Non-treated control groups and the groups which Cingko bil oba was given alone or combined with nicardipine only in pre-ischemic period showed vaıious degrees of ultrastructural ischemic chıınges. It can be suggested that Ginkgo biloba is effective against ischemic cerebral damage, particularly in post-ischemic period, and this effect might be supported by pre-ischemic co-administration of nicardipine.
METHODS:
RESULTS:
DISCUSSION AND CONCLUSION:

3.
SEREBROVASKÜLER HASTALIKLARA BAĞLI KOMANIN PROGNOZUNU BELİRLEMEDE KLiNiK VE LABORATUVAR BULGULARININ DEGERİ
THE PREDICTIVE VALUE OF THE CLINICAL AND LABORATORY FlNDlNGS IN COMATOSE PATIENTS DUE TO CEREBROVASCULAR LESIONS.
Ali ÖZEREN, Yakup SARICA, Ali Can TÜRKÜNER, Hacer BOZDEMİR
Sayfalar 7 - 11
GİRİŞ ve AMAÇ: Strok'a bağlı komalı 87 olguda Glasgow Koma Skoru (GKS), okülosefalik refleks (OSR), vestibulooküler refleks (VOR) ve ışık refleksi gibi klinik nörolojik bulgular ile BT ve beyin sapı uyarılmış potansiyel (BAEP) çalışması sonuçlarının prog· nozla ilişkisi araşhnlmışhr. Ortalama 8.2 (1-40) gün izlenen ve yaş ortalaması 57.7 (20·78) olan olguların 47'si erkek, 40'ı kadındır. GKS, OSR, VOR ve ışık refleksi ile BT bulgularının prognoz tahmininde önemli veriler sağladığı sonucuna varılmışhr. BAEP bulgularının klinik sonuçla ilişkisi sınırlıdır. Yaş, cinsiyet ve hipertansiyonun klinik sonuçla doğrudan bir ilişkisi yoktur.
YÖNTEM ve GEREÇLER:
BULGULAR:
TARTIŞMA ve SONUÇ:
INTRODUCTION: To analyse the value in estimation of the ou tcome of comatose state due to stroke, Glasgow Coma Score (GCS), oculocepha lic (OSR), vestibuloocular (VOR), light reflexes and laboratory findings such as CT scan and brainstem auditory evoked pa. tentials (BAEP) were investigated on 87 patients. Fourty-seven male and 40 female patients with a mean age 57.7 years (range 20-78) were followed for an average of 8.2 (range 1-40) days. GCS, OSR, VOR, light reflexes and CT-scan findings were significant predictors of prognosis. There is a limited relationship between BAEP results and prognosis. Age, sex and hy· perıension did not influence clinical outcome in coma due to stroke.
METHODS:
RESULTS:
DISCUSSION AND CONCLUSION:

4.
AFAZİDE STRÜKTÜREL VE FONKSİYONEL LEZYON ARASINDAKi iLiŞKiNiN DEGERLENDİRİLMESİ
EVALUATION OF RELATIONSHIP BETWEEN STRUCTURAL AND FUNCTIONAL LESION IN APHASIA
Kürşad KUTLUK, Raif ÇAKMUR, Barış BAKLAN, Hatice DURAK, Bülent TEKİNSOY, Özlem KUT
Sayfalar 13 - 19
Bu çalışmada iskemik serebrovaskOler hastalığa bağlı afazisi olan 12 olguda Boston Afazi Tanı Testi uygulanarak afazi tipi belirlendi. Afazi tipi olarak Broca (2 olgu), Wemicke (2 olgu), Transkortikal Sensoriel (2 olgu), Anomik (2 olgu) ve global afazi ( 4 olgu) olarak değerlendirilen bu olgu grubunda nöroradiyolojik inceleme yöntemleri (BT ve/ veya MR) ile lezyonun yeri ve büyüklüğü saptandı. Aynca tüm olgulara serebral kan akımını değerlendirmek amacıyla SPECT ve zemin ritmi anormalliklerini ortaya koymak amacıyla Kantitatif EEC incelemeleri yapıldı. SPECT ve Kantitatif EEC afazi ye yolaçtığı düşünülen yapısal lezyondan daha geniş alanda yerleşimli fonksiyonel defisitin varlığını gösterdi. Geniş homolog kortikal fonksiyonel lezyonun özellikle derin yerleşimli lezyonların yolaçtığı afazi sendromlanna katkıda bulunduğu sonucuna vanldı.
Aphasia tests were performed on twelve stroke patients with language disturbances including the types of Broca (two patients), Wemid:e (two patients), Transcortical sensoıy (two patients), anomic (two patients) and global (four patients). CT and/or MRI were done to detect the lesion location. Ali patients were also evaluated by SPECT for the measurement of regional cerebral blood. flow and Quantitative EEC for background abnormalities. SPECT and Quantitative EEG revealed greater functional defects than structural lesions assessed by CT or MRI. The wide homolog cortical hypoperfusion areas were suggested to contribute to the aphasic syndromes, especially in deep small lesions.

5.
NİMODİPİN, SİSTEMİK KAN BASINCI VE NABIZ ETKiLEŞiMi
THE INTERACTION BETWEEN NIMODIPINE AND SYSTEMIC BLOOD PRESSURE AND PULSE RATE
Nevzat UZUNER, Demet GÜCÜYENER, Gazi ÖZDEMİR, Şükrü TORUN
Sayfalar 21 - 31
Dihidropiridin grubundan serebroselektif bir kalsiyum kanal blokeri olan nimodipin'in sistemik kan basıncı ve nabız üzerine etkilerini değerlendirmek amacı ile ; akut serebrovasküler olay nedeniyle ilk 24 saat içerisinde başvuran hastalar nörolojik muayenelerinden hemen sonra sırasıyla nimodipin (50 hasta) ve kontrol (50 hasta) grubuna alındı. Bütiln hastalann kraniyal BT'leri çekildi. Nimodipin grubuna alınan subaraknoid ve intraserebral knnamalı hastalara nimodipin infuzyon pompası ile iv olarak 2mg/saat (olabildiğince), iskemik serebrovasküler olay saptanan hastalara nimodipin oral olarak 180 mg/gün verildi. Kontrol grubundaki hastalara, kanama olsun olmasın, nimodipin verilmedi. Hastalann yahrıldıktan sonraki ilk saat içerisinde O. (bazal ölçüm), 5., 15., 35., 60.ıncı dakikalarda ve sonraki 23 saat içinde saatte bir ve daha sonraki 24 saat içinde de 2 saatte bir arteriyel kan basıncı ve nabız ölçümleri kaydedildi. Antihipertansif tedavi gerektiren 10 hasta (nimodipin grubunda 2, kontrol grubunda 8 hasta) daha sonra çalışmadan çıkarıldı. Sonuçların değerlendirilmesinde, 2 yönlü varyans analizi, TUKEY W testi ve student's t testi kullanıldı. Her iki grupta da hastalar ve ölçümler arasında heterojenite saptandı. Oral nimodipin verilen grupta ilk saatlerden itibaren sistolik ve diastolik, infuzyon grubunda ise sadece sistolik kan basıncı kontrol grubuna göre anlamlı derecede düştü. Nimodipin'in Glasgow koma skalası 11 ve ııltında olan, önceden hipertansiyonu olan veya olay sırasında hipertansiyon gelişen ve kalp yetmezliği bulunan hastalarda hipotansif ve bradikardik etkisi belirgin olınamışhr.
The aim of this study to evaluate the effects of the nimodipine ,which is .:ı cerebroselective calcium channel bloker, on the systemic blood pressure and the pulse rate. The patients admitted within first 24 hours due to acute cerebrovascular events, have been randomised to nimodipine (50 patients) or control (50 patients) groups. Their cranial CT were performed. In nimodipine group, if subarachnoid hemorrhage or intracerebral hemorrhage has been displayed by CT, the nimodipine would have been given 2 mg/hour intrııvenously with perfusion pomp if available. ıf ischemic lesion has been displayed by cranial CT, the nimodipine would hııve been given orally at 180 mg in day. In control group, whether or not the cranial CT displııyed hemorrhage, nimodipine were not given. After admission ıo the hospital, ali patient's sysıemic blood pressures and pulse r.ıtes have b.een recorded asa basa] point. After then, 5th, 15th, 30th and 60th minutes in the first hour, and after than every hours within the 23 hours, and every two hours in the second 24 hours their blood pressures and pulse rates were also recorded. Ten patients ( 2 patients in nimodipine group and 8 patients in control group) excluded because they has been treatment with antihypertensive agents due to malign hypertension. Two directed variance analysis, TUKEY W tests and student's t tests were used far statistical analysis. Either patients or records showed heterojenite in nimodipine group, as well as in control group. Systolic and diastolic blood pressures were significantly decreased in the group using nimodipine per orally, while only systolic blood pressure was significantly decreased in the group using nimodipine intravenously. Furthermore the hypotensive and bradycardic effects of the nimodipine were not significant in the groups which patients has Clasgow coma scale 011, and patients with previously hypertensive or heart failure.

6.
ARTERDEN ARTERE EMBOLİK İNMELERDE BT BULGULARI
CT FINDINGS IN ARTERY TO ARTERY EMBOLIC STROKE
Sibel KARŞIDAĞ, Betül YALÇINER, Hayriye KÜÇÜKOĞLU, Lütfü HANOĞLU, Feriha ÖZER, Baki ARPACI, Sevim BAYBAŞ, Dursun KIRBAŞ
Sayfalar 33 - 36
Bu çalışmada etyolojik faktör olarak arterden artere emboli saptanan iskemik strok'larda beyin tomografisinde infarktın vasküler dağılım patemi araştırılmıştır. Arterden artere embolik stroke tanısında, Duplex Scan ve Color Doppler ile ekstrakranial karotissistemlnde ileri stenoz (%70 ve üzeri) veya derin ülsere plak saptanması ve kardiak emboli kaynağının EKC, ekokardiografi ile dışlanması kriter olarak kullanılmıştır. Hastanemiz stroke polikliniğinde takip edilen 638 hastadan, iskemik strok olarak kabul edilen 516'sı çalışma kapsamına alınmıştır. Bu hastalardan SS'inde (yaş ort: 64.11±11.1 yıl, kadın/erkek ; 30/25) etyolojik faktör olarak arterden artere emboli saptanmıştır. % 60'ında tek taraflı ileri stenoz, "1034.S'unda bilateral ileri stenoz, "/o5.4'ünde ülsere plak tespit edilmiştir. Gerek tek, gerek iki taraflı ileri karotis stenozlarında en sıklıkla gözlenen pial arter infarktları ve bunların içinde özellikle middle serebral arteri kapsayan infarktlardır. Düşük akıma bağlanan striatokapsüler infarktlar tek taraflı stenozlarda daha sık saptanmıştır.
in this study, vascular distribution pattem of infarct has been investigated tomographically in ischemic cerebrovascular accidents (CVA) in which artery-to-artery emboly hils been estilblished as an etiologic filctor. In diagnosing artery-ıo-artery embolic CVA, following criteria were used: 1. Advanced stenosis (%70 or above) and/or deep ulcerilled plaque must be found in extracranial carotis arteria by duplex scanning and color doppler ultrasonography. 2. A cardiac emboly source has to be excluded by physical examinııtion, ECC ı:ınd transthoracic echocardiography. Of the 638 patients who were followed up by our hospital's stroke polyclinic in 1993-1994, 516 cases that were diagnosed as ischemic CVA were included in the study. in 56 cases (averageage: 64.11±11.13 yrs, F/M: 30/26) artery-to-artery emboly has been established as the etiologic factor. in "f,, 60 of lhe cases unilaternl advanced stenosis, in 34.5 % bilateral advanced stenosis, in 5.4 o/,,u\cerated plaque ha ve been found. When considering ali of our cases, it is found that infarcts of piııl artery territory especially in MCA area were most frequent in both unilateral and bilateral advanced stenosis. MCA cortical branches were influenced more than the deep branches.

7.
STROKTA ANTİKARDİYOLİPİN ANTİKORLARI
ANTYCARDIOLYPYN ANTYBODIES ON STROKE
Nebahat TAŞDEMİR, Temel TOMBUL, Uzay ATEŞ, Mehmet GÜLERSÖNMEZ
Sayfalar 37 - 40
Bazı oloinunün, enfuksiyt'lz ve kardiyov:ıskiiler hasta\ıklard.ıı yüks
Jt has bcen recorded that the arıticarcliolipin antibodics Which known !hat rise in some autoimmune, infectious and cardiovascular diseases take role on strokc elhiopathogencsis. The ACA 's cause lo ischemk stroke invcstigating il ııonvasculitic thrombotic lesi on in cerebral veins and arteries in lhis studt 43 stroke cascs have been taken for investlgution, containing 24 males end 19 femalcs who are 25-85 years old (Avr,and 50:58,42±14,02) 34 ofpatientswere isclıemic and 9 of them were homomagicstroke. ACA highness has been detemıined on 8 of the total cases, 4 of them were lgG and 4 of them lgM group antibodies.. The average age has beeıı found significianly smalL in thc group who have high ACA, in comparison with the group who have nomıal ACA (A ve. arıd SD:57 25±1 J ,59), (t=12A 1 ;P

8.
TALAMİK HEMATOMLARDA POSTSTROK HİPERGLİSEMİ
POSTSTROKE HYPERGLYCEMIA IN PATIENT WITH THALAMIC HEMATOMAS
Taşkın DUMAN, Şerefnur ÖZTÜRK, Sabahat GÜRÇAY
Sayfalar 41 - 43
Serebrovasküler olaylarda poststrok hiperglisemi ve bunu etkileyen faktörler halen tartışma konusudur. Lezyon Jokalizasyonu ile poststrok hiperglisemi arasındaki ilişkiye değinen çok az sayıda çalışma vardır. Bu çalışmada talamik lokalizasyonlu hematomlarda hiperglisemi araştırıldı. Kliniğimizde 1 şubat 1993 - 1 Haziran 1994 tarihleri arasında izlenen talamik hematomlu 53 hasta, başlangıç k.ın şekerleri yön ünden değerlendirildi. Diabetik olmayan 53 hastanın 35'inde (%66) strok başlangıcında kan şekeri yüksek bulundu. Bu oran, strokta hiperglisemi insidansına ilişkin olarak yayınlanmış verilerden belirgin olarak yüksektir. Talamik bölge lezyonlarında hiperglisemi oluşumunda, strokta hiperglisemiyi açıklayan diğer mekanizmaların yanında, hipota\amik disfonksiyon ve regülatuilr merkezin irritasyonu da ilgili görünmektedir. Talilmik bölgeyi ilgilendiren hemiltomlilrın, poststrok hiperglisemi yönünden daha yüksek risk taşıdıklilrı düşünüldü.
Poststroke hyperglycemia and involved factors arestill a discussion field in cerebrovascular accidents. There are few studies which note a relationship between poststroke hyperg\ycemiil and lesion localiuıtion. in this study, hyperglycemia was investigated in the piltients with thatamic hemiltoma. 53 patients who were admitted to ourdepartment betweerı January 1993 and June 1994 with thediagnosis of thalamic hem atoma were evaluated for admission blood sugar. On stroke onset, increased blood g\ucose wus found in 35 patients of 53 patienls with thalamic hematoma. This ratio issignifıcilntlyhigher thiln results which were reported as related to the incidenceofhyperglycemia in acute stroke. in occurrence of hyperglycemia in ıhalamic lesions, behind the mechanisms which explaln hyperglycemia acute stroke, hypothalilmic disfunclion and irritation of the regulatoir center seems also involved. it was ronsidered that, hemiltomas which effect thillamic region ha ve higher risk for poststroke hyperglycemia.

9.
SEREBROVASKÜLER HASTALIKLARDA HİPERVİSKOZİTE
HYPERVISCOSITY IN CEREBROVASCULAR DISEASES
Can CANDAN, Ufuk UTKU, Ahmet SALTIK, Babürhan GÜLDİKEN, Hüseyin TOPALLAR
Sayfalar 45 - 48
Çalışmamızda akut iskemik serebrovasküler hastalığı (SVH) olan 25 hast.ıda kan viskozitesini tayin ederek SVH risk faktörleri, diğer hemoreolojik değişiklikler, is kemik lezyonun boyutu ve prognoz ile ilişkisini araştırdık. Yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş 18 kişilik sağlıklı kontrol grubu ile yapılan istatistiksel değerlendirmeler sonunda hasta grubunda kan viskozitesinin anlamlı olarak yüksek olduğu bulundu (Mann-Whitneı testi; z= 2.897, p= 0.0038). Artmış kan viskozitesi hematokrit, hemoglobin veeritrositsayı.sı ile pozitif korelasyon, plazın.ı albumin,alfa 1 ve alfa 2 globulindüzeyleri ile negatif korelasyon gösterdi. Kan fibrinojen, serum lipid düzeyleri, lezyon genişliği ve SVH prognozu ile ilişki saptanmadı.
We assessed the blood viscosity of 25 patients with acute ischemic cerebrovascular disease (CVD) and investigated foran association between the blood viscosity and risk factors of CVD, other hemorheological alterations, size of the in fa ret and prognosis. The blood visrositywas found significantly increased in pntients group (Mann-Whitney test; z= 0.897, p= 0.0038) when compared to the age- and sex-matched control group consisting of 18 normal people. lncreased viscosity was associated with elevated hematocrit, hemoglobin, reci blood cell count and decreased plnsma albumin, alfal and alfa 2 globulin levels. No correlation was found related with fibrinogen, blood lipids, size of the lesion and prognosis of CVD.

10.
İSKEMİK - DAMAR HASTALIKLARINDA KROMOZOM ANALiZ iLE GENETiK ÇALIŞMA
A GENETIC STUDY ON ISCHEMIC CEREBROVASCULAR DISEASES
Mehmet ZARİFOĞLU, Sevim AKÇAĞLAR, Asuman ALİ, İbrahim BORA, Ö. Faruk TURAN
Sayfalar 49 - 51
Strokun genetik geçişli bir hastalık olduğu yolunda, moleküler düzeydeki genetik çalışmalarda kanıtlar ortaya konmaktadır. Vasküler orijinli hastalıkların familya sıklık göstermesi, tıkayıcı tip Beyin Damar Hastalıklarında da risk faktörü olarak kabul edilir. Bu çalışmalardada iskemik strokta kromozomal anomalinin olabilirliğini araştırmak amacıyla, bilinen bir risk faktörü olmayan, 9 hasla ve 1. dereceden yakını 17 kişide kromozom analizi yapılmıştır. Sonuçta toplam 26 kişinin yapılan kromozom incelemesinde herhangi bir sayısal ve morfolojik anomali saptanmamıştır.
Evidences of genetic studies in molecular level showed that stroke maı be genetic transmission disease, this may be receive risk factor in occlusive cerebrovascular diseases. in this study, for the purpose of research possibility of clıromosomal malformations in ischemic stroke, chromosomal anayısis made in 9 patients and 17 persons fırst level relalives of those patients, which not demonstrated anı risk factor for stroke. And the end in chromosomal analysis of 26 persons not found any numerical and morphological malformation.

11.
SIÇANLARDA SUBARAKNOİD KANAMAYA BAĞLI VAZOSPAZM ÜZERİNE MAGNEZYUM SÜLFATIN ETKİSİ
EFFECT OF MAGNESIUM SULFATE ON VASOSPASM AFTER SUBARACHNOID HEMORRHAGE IN RATS
Ömer Faruk TURAN, Mustafa BAKAR, Şahsine TOLUNAY, Mehmet ZARİFOĞLU, İbrahim BORA, Sadık SADIKOĞLU, Erhan OĞUL
Sayfalar 53 - 55
Bu deneysel vazospazm modeli sıçanların sistema magnasyna otolog kan verilmesi ile oluşturuldu. Magnezyum sülfat günde iki defa 300 mg/kg i.m. verildiğinde kronik (7 gün) vazospazm üzerine baziler arterin morfometrik ölçümlerinde ve histopalolojik incelemesinde plasebo grubwıa göre anlamlı bir değişiklik izlenmedi.
This experimental vasospasm model was made by giving aotologous blood into the cistema magna in rats. When giving 300 mg/kg twicedaily mııgnesium sulfate on chronic vasospasm (7 days) on bıısilarartery, both morphologicmeasurements and histopathological changes were not seen than plasebo groups.

12.
45 YAŞ ALTI İSKEMİK SEREBROVASKÜLER OLAYLARDA ETYOLOJİK FAKTÖRLER
ETIOLOGICAL FACTORS IN ISCHEMIC CEREBROVASCULAR EVENTS UNDER 45 YEARS OF AGE
Okay SARIBAŞ, Hakan AY, Mehmet Akif TOPÇUOĞLU
Sayfalar 57 - 61
Amaç: Kırkbeş yaş altı iskemik stroklarda klinik ve etyolojik özelliklerin saptanması Metod: 1990-1994 ytlkırı arasında iskemik strok tanısıyla Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Servisinde izlenmiş olan 1034 hasta içerisinden 45 yaş ve altında olan 100 sayıda hasta konsekütif olarak çalışmaya alınmışhr. Tüm hastalar etyopatogeneze yönelik standart bir protokol çerçevesinde değerlendirilmiştir. Hastalar 17.-30 ve 31-45 yaş olmak üzere iki gruba ııynlmış, gruplar arası etyoloji k farklılıklar incelenmiştir .Skrok nedeni olabilecek etyolojik faktörler TOAST stroke klasifikıısyon sistemine göre sınıflandırılmıştır. Ayrıca herbir etyolojik gruba göre lezyon büyüklüğü, lokalizasyonu ve topografisi belirlenmiştir. Bulgular. 45 yaş altı is kemik stroklar, tüm hastaların o/o9.7 sini oluşturmaktndır. Kardiyoembolizm (%62} en önemli strok nedeni iken, literatürdeki sık nedenlere (diseksiyon, migren, patent fora men ovale} rastlanmamışhr. Hastaların ancak %4 ünde neden bulunamamıştır. Sonuç: Hastaların %62 sinde bir yada daha fazla kardiyak emboli kaynağının bulunmuş olması, bu hastalara rutin olarak trarıstorasik EKO yııpılmasının önemini ortaya koymaktadır. Etyolojik özelliklerin literatüre göre önemli fnrklı\ıklar göstermesi bu konuda çok merkezli multidisiplinerçalışmaların gerekliliğini işaret etmektedir.
Airn: This study was designed tu determine etiological nnd clinical fetures of ischemic strokes under age 45. Methods: one hundred consecutive patients under age 45 among 1034 ischemic strokes hosbitalized. in the Neurology Service of Hacettepe University Hosbital during the period of 1990-1994 were enrolled. A detailed etiological analysis according to our standart protocol was performed in ali subjects. We evaulated patient ıs in 2 groups as 17-30 years and 31-45 years. etiologic factors responsible for the stroke were classifıed according tı TOAST criteria. The groups were compilred in respect to the Jesion size, localization and topography. Results: Ischemic strokes under age 45 constituted 9.7o/., of all palients. Cnrdioembolism was found to be the leading cause of stroke (62%). Other common causes reported in the literature (dissection, migrane, patent foramen ovale) were not observed in our study group. Wecouid not find any etiology in 4o/., of patients. Conclusion: The high frequency of cardioembolism emphasizes the importances of performing transthoracic ECHO to ali patients under age 45. The difference in underlying etiologies between our study population and literature indicates the immeediatenecessityof multicenter trials in Turkey.

13.
İSKEMİK STROKLARIN ÖNLENMESİNDE ASPİRİN TEDAVİSİ İLE BAŞARILI OLUNMAYAN VEYA ASPİRİN KULLANAMAYAN HASTALARDA TİKLOPİDİN'İN ETKİSİ
THE EFFECT OF TICLOPIDINE PREVENTING IN ISCHEMIC STROKE IN PATIENTS WHO CANNOT TOLERATE ASPIRIN OR WHO HAVE NOT HAD SUCCESS WITH ASPIRIN THERAPY
Sevin BALKAN, Hülya AYDIN, Zülküf ÖNAL, B. AYTEKİN
Sayfalar 63 - 68
Celişmiş ülkelerde myokard infarktüsü ve kanserden sonra üçüncü sıklıkta ölüme neden olan bir hastalık alınası nedeniyle strok önlenmesi bir sağlık sorunudur. Strok profilaksisinde kullanılan çeşitli ilaçlar arasında aspirin en sık kullanılan ajandır ve strok rölatif riskini o/9 30 civarında azaltır. Yeni bir antiplatelet ilaç olan tiklopidinin TıA ve stroklu hastalarda strok ve ölümleri önlemede aspirinden daha etkili olduğu gösterilmiştir. Bu çalışma ile iskemik serebrovasküler hastalığı olan ve aspirin ile başarılı tedavi edilemeyen ya da aspirini tolere edemeyen bir grup hastada tiklopidinin etkinliğinin incelenmesi amaçlanmıştır. 26 TıA veya iskemik strok (RıND, minor veya majör strok)' lu hasta total 6.9 aylık (4-11 ay) takip süresince 500 mg/gün tiklopidin ile tedavi edildi. Çalışma sonucunda 24 hastada cinsiyet ayırımı olmaksızın ilacın kesin etkili olduğu (etkinlik % 92.4) gösterildi. Hastalar arasında 2 hastada (% 7.6) deri döküntüsü şeklinde yan etki görüldü. Sonuç olarak; TıA ve iskemik strokların önlenmesinde tiklopidinin aspirinden daha etkili olduğu ve aspirini tolore edemeyen hastalara verilebileceği saptandı.
Prevention ofstrokeisa healıcare problem as stroke is the third causeof death after myocard in fa ret and cancer, in developed countries. Among various drugs for the prophylaxis of stroke aspirin is the most widely used agent with its relative risk reduction far stroke of about 30 o/o. Ticlopidine a new antipi.atelet agent, has been shown to be more effective than aspirin in preventing stroke and death in patients with TıA and stroke. The purpose of this study was to determine the efficacy of tiklopidine in a groupof patient with ischemic cerebrovasculardiseasewho had not success with aspirin therapy or who could not tolerateaspirin. During the total follow-upperiod ofmean 6,9 months (4-11 monthıı), 26 patients with TıAor stroke ( RıND, Minor or majör stroke) were treated with tiklopidine SOOmg/day. Prophylactic efficacy of the drug has been definetely shown at the and of the trial in 24 patients (efficacy of 92,4 %) without any sex differences. Among thesepatients percentage of adverse effects seen as skin rash was 7,6 o/o. ın conclusion tiklopidine in preventing TıA and stroke is more effective than aspirin and can be prescribed in patients who are unable to tolerate aspirin.

14.
KALP VE BEYİN İLİŞKİSİ
HEART AND BRAIN
Gazi ÖZDEMİR
Sayfalar 69 - 73
Merkez sinir sistemi, otonomik sistemin balansı ve nöroendokrin etkilerle kardiyovasküler sistemin fonksiyonel regulasyonunda kompleks bir role sahiptir. Beyin ve kalp arasında fizyolojik ve patolojik durumlarda karşılıklı bir etkileşim vardır.Embolik strokta en etkili risk faktörleri atrial fibrilasyon, prostetik kapak, mitral stenoz ve yeni miyokard enfarktüsüdür. Strokun başlangıç döneminde, bazı serebral lezyonlar, kalpte ritim bozukluklarına yol açabilirler.
Sentral nervous system has complex role in the functional regulation of the cardiovasculer system by autonomic nervous system balanceand neuroendocrinal effects. There is a reciprocal afeects between the heart and brain during thephysiologic and pathologic changes. The essential risc factors for embolic stroke are atrial fibrillation, prostetic valves, mitral stenosis and new myocard infarction, cerebral lesions in the initial period of stroke may lead to rhytmic disturbances of the heart.

15.
TÜRKİYE'DE HALK SAĞLIGI AÇISINDAN STROK - TÜRKİYE'DE STROK İÇİN HİZMETİN ORGANİZASYONU VE YÖNETİMİ
STROKE FOR PUBLIC HEALTH IN TURKEY - ORGANIZATION AND MANAGEMENT OF THE SERVICE FOR STROKE IN TURKEY
Dursun KIRBAŞ, Göksel BAKAÇ, Lütfü HANOĞLU
Sayfalar 75 - 83
Makale Özeti |Tam Metin PDF

16.
AKUT İSKEMİK İNMEDE KALSİYUM ANTAGONİSTLERİNİN GENEL DEĞERLENDİRMESİ
RESULTS OF Ca++ CHANNEL ANTAGONISTS IN ISCHEMIC STROKE
Emre KUMRAL
Sayfalar 85 - 86
Akut iskemik strok'ta, bugüne kadar 9 çalışmada 120 mg oral (PO) nimodipin ve 2 çalışmada 1-2 mg/s intravenöz (iV) kullarulmışhr. Bu çalışmalardaki 3632 hastaya PO nimodipin veya plasebo, 392 hastaya iı;e iV nimodlpin veya plasebo kullarulmışbr. Çalışmaların çoğunda Barthel skoruyla fonksiyonel gidiş, Mathew skalasııla da sekel durum değerlendirmelei yapılmışhr. 12 saattm önce PO nimodipin ile sağalhma başlayanlarda (330 hasta) plasebo gurubuna göre daha iyi bir klinik durum saptanmışhr. 13 ile 24 saat arasında sağalbma başlananlarda anlamlı düzelme görülmemiştir. 24 saatten sonra sağalhma başlananlarda ilacın bir etkisi olmadığı veya kötüleşme gözlenmiştir. Nörolojik skor orta veya ciddi bozuksa ilaan daha etkili olduğu görülmüştür. Intravenöz nimodipin uygulayan çalışmalarda ise nörolojik iyileşme açısından olumlu sonuçlar alınamanuşhr. Nikardipin ile yapılan çalışmalar daha yetersiz olmakla beraber, ilk sonuçlar erken sağalbma başlayanlarda olumlu gözükmektedir.
in acute ischemic stroke, nine multi-centre, placebo controlled oral nimodipine studies included 3632 patients and two studies with iV nimodipine against placebo were carried on 392 patients. A favorable functional outcome was assessed by Barthel score and by Mathew disability scale. The patients treated with oral nimodipine within 12 h had benefits but those treated between 13 and 24 h had no effect and those treated after 24 h had a worse clinical outcome. The effect was moreevidentwhen the initial neurologic scores showed moderate to sev ere impairments. The studies with IV nimoclipine showed no benefit in acute ischemic stroke. Nicardipine would require further studies for to eva)uate the effect in acute ischemic stroke.

LookUs & Online Makale
w