ISSN 1301-1375 | e-ISSN 2146-9113
Volume : 23 Issue : 2 Year : 2023


Türk Beyin Damar Hastalıkları Dergisi - Türk Beyin Damar Hast Derg: 23 (2)
Cilt: 23  Sayı: 2 - Ağustos 2017
DERLEME
1.
İskemik İnmede Kök Hücre Tedavileri
Stem Cell Therapies in Ischemic Stroke
Birsen İnce
doi: 10.5505/tbdhd.2017.38233  Sayfalar 46 - 50
Nörolojik hastalıkların tedavisinde kök hücreler büyük ilgi görmektedir. Ancak teknik ve etik sorunlar henüz tam çözümlenmemiştir. Bu zorluklara rağmen deneysel çalışmalardan klinik çalışmalara geçiş için büyük çaba harcanmaktadır. Hem klinik öncesi hem klinik çalışmalarda kök hücre uygulamalarını standardize etmek için kılavuzlar yayınlanmaktadır. Bu yazıda iskemik inmeli hastalarda son yıllarda yapılan kök hücre uygulamaları gözden geçirilmiştir.
Stem cells have been a great interest in the treatment of neurological diseases. However, technical and ethical issues are still not resolved. Despite all difficulties, there has been a great effort for the translation of knowledge from animal studies to human stroke. To establish standardized protocols, guidelines have been published for the preclinical and clinical stem cell studies. This review summarizes the stem cells applications in patients with ischemic stroke in recent years.

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
2.
İnmeli Hastalarda Uyku Kalitesi, Anksiyete ve Depresyonun İncelenmesi
Examination of Sleep Quality, Anxiety and Depression in Stroke Patients
Esra Dogru Huzmeli, Elif Tugba Sarac
doi: 10.5505/tbdhd.2017.81905  Sayfalar 51 - 55
GİRİŞ ve AMAÇ: İnmeli hastalarda farklı düzeylerde uyku problemleri, depresyon ve anksiyete görülmektedir. Çalışmamızın amacı inmeli hastalarda uyku kalitesi, anksiyete ve depresyonu ve hastalık durasyonunun bu semptomlar üzerine etkisini incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya Mustafa Kemal Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı’na bir yıl içinde başvuran ve çalışmaya katılmayı kabul eden hemiplejik hastalar dahil edildi (n=30). Demografik bilgiler, hemiplejinin durasyonu kaydedildi. Hastaların uyku kalitesi, Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği ile; depresyon düzeyi, Beck Depresyon İndeksi ile; anksiyete, Genel Anksiyete Ölçeği ile; mental durum, Mini Mental Test ile değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların %40’ının mental durumlarının normal olduğu, geri kalanının farklı düzeyde mental bozukluğu olduğu bulundu. Hastaların %33.3’ünün Genel anksiyete bozukluğu vardı ve hastaların sadece %10’unun depresyon durumları normaldi. Hastaların %53.3’ünün zayıf uyku kalitesi olduğu bulundu. Beck Depresyon İndeksi ile Pitspurg Uyku Kalitesi Ölçeği arasında anlamlı, pozitif ve orta düzeyde korelasyon vardı. Beck Depresyon İndeksi aynı zamanda Genel Anksiyete Bozukluğu ölçeği ile pozitif ve anlamlı orta düzeyde korelasyon bulundu. Diğer korelasyonlar zayıftı ve anlamlı değildi. Hastalığın durasyonunun anksiyete, uyku kalitesi, depresyon ve BMI’i etkilemediğini bulduk.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Uyku kalitesi ile depresyon ve depresyon ile anksiyete arasında ilişki olduğunu bulduk. Psikolojik durum uyku kalitesini, uyku kalitesi de psikolojik durumu etkiler. Hastalığın durasyonunun uyku kalitesi, depresyon, anksiyeteyi etkilemediğini ve kadın erkek arasında bu semptomlarda fark olmadığını bulduk.
INTRODUCTION: Different level of sleep problems, depression and anxiety are common in stroke pateints. The aim of the present study was to examine the sleep quality, anxiety and depression in stroke patients and to examine effect of duration of the disease on that symptoms.
METHODS: Hemiplegic patients admitted to the Mustafa Kemal University Hospital Neurology Department, during 1 year and accept to participate to the study were included (n=30). Demographic data, duration of the hemiplegia were recorded. Patients’ sleep quality was assessed with The Pittsburgh Sleep Quality Index, depression with The Beck Depression Inventory, anxiety with Generalized Anxiety Disorder Scale and cognitive status with the Mini Mental State Examination.
RESULTS: It was found that 40% of the patients’ cognitive status was normal and the remainhad different level of cognitive impairment. 33.3% of the patients had severe generalized anxiety disorder and only 10 % of them depression status was normal. We found that 53.3% of the subjects had poor sleep quality. The correlation between Beck Depression Inventory and The Pittsburgh Sleep Quality Index was significant, positive and moderate. Beck Depression Inventory had significant, positive and moderate correlation with Generalized Anxiety Disorder Scale too. Other correlations were mild and not significant. We find that duration did not affect the anxiety, the sleep quality, depression and BMI.
DISCUSSION AND CONCLUSION: We found that there was a relationship between sleep quality and depression; depression and anxiety. Psychological state affects the sleep quality and vice versa. Duration of the disase did not affect the sleep quality, depression, anxiety and there was not any difference between male and female sex in these symptoms.

3.
Serebral anevrizmayla birlikte olan ve olmayan subaraknoid kanamaların demografik ve klinik özellikleri
Demographic and clinical features of subarachnoid hemorrhages with and without cerebral aneurysm
Ali Yilmaz, Ayca Ozkul
doi: 10.5505/tbdhd.2017.05025  Sayfalar 56 - 61
GİRİŞ ve AMAÇ: Anevrizma rüptürüne bağlı subaraknoid kanaması (SAK) olan hastalar spontan nonanevrizmal SAK hastalarından klinik özellikleri ile ayrılırlar.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Anevrizmal ve nonanevrizmal SAK hastalarımızın demografik ve klinik özelliklerini retrospektif olarak inceledik. Anevrizmaların lokalizasyon, boyut özellikleri, boyun, çap-boyun oranı ve kanama şiddeti açısından Fisher skoru ile ilişkisi de aynı zamanda değerlendirildi.

BULGULAR: Çalışmamızda 205 SAK hastası iki gruba ayrılarak yer aldı: anevrizmal (n: 130) ve nonanevrizmal (n: 75).Demografik özellikler, komorbidite, ilaç kullanımı ve hastaların klinik profilleri farklılık göstermedi. WFNS (4.02±1.44 vs. 2.84±1.34, p=0.00) ve Fisher skorları (2.78±0.97 vs. 2.25±0.85, p=0.00) anverizmal SAK'ta daha yüksek saptandı ve anterior kommunikan arter en sık anevrizma lokalizasyonunun olduğu yerdi (n: 41, 20%). Anevrizma boyutu, çap, boyun, çap-boyun oranının kanama şiddeti üzerine bir etkisi yoktu. Hipertansiyonu olan hastalarda WFNS ve Fisher skorları nonhipertansiflere göre daha yüksek elde edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Anevrizmal SAK ve ayrıca komorbid hipertansiyonu olan hastalarda bağımsız olarak daha yüksek WFNS ve Fisher skorları bulduk. En sık rüptüre anevrizmalar anterior kommunikan arterde lokalize idi. Rüptüre anevrizmanın yeri ve boyutunun kanama şiddeti üzerine bir etkisi yoktu.
INTRODUCTION: Patients who have subarachnoid hemorrhage due to aneurysm rupture differ from patients suffering spontaneous nonaneurysmal subarachnoid hemorrhage (SAH) in the aspects of clinical features.
METHODS: We investigated retrospectively the demographic and clinical features of our patients with aneurysmal and nonaneurysmal SAH. The characteristics of the aneurysms including localization and size, and their relation with the severity of the hemorrhage by Fisher score were also evaluated.
RESULTS: Our study included 205 SAH patients who were divided into two groups: aneurysmal (n: 130) and nonaneurysmal (n: 75). The demographic characteristics, comorbidities, drug usage and clinical profiles of patients showed no difference. World Federation of Neurological Surgeons (WFNS) SAH grading (4.02±1.44 vs. 2.84±1.34, p=0.00) and Fisher scores (2.78±0.97 vs. 2.25±0.85, p=0.00) were found higher in aneurysmal SAH and the anterior communicating artery was the most common site of the aneurysms (n: 41, 20%). The size, diameter, neck and diameter-neck ratio of aneurysm had no effect on the severity of hemorrhage. In patients with hypertension, WFNS and Fisher scores were higher than in nonhypertensives.
DISCUSSION AND CONCLUSION: We found higher WFNS and Fisher scores in aneurysmal SAH, and also in patients with accompanying hypertension. Most ruptured aneurysms were detected in the anterior communicating artery. The location and size of the ruptured aneurysm had no effect on bleeding severity.

KISA RAPOR
4.
Cinsel Aktivite Başağrısı: Olgular Eşliğinde Güncel Bir Bakış
Headache Associated With Sexual Activity: A Current Overview Accompanied By Cases
Ali Akyol, Saliha Yeter Amasyali, Ahmet Şair, Ayça Özkul
doi: 10.5505/tbdhd.2017.92063  Sayfalar 62 - 67
Uluslararası baş ağrısı cemiyetinin (IHS) son sınıflamasına göre primer cinsel aktivite baş ağrısı (CAB) tanımı ile, kafa içi bozukluk olmaksızın cinsel uyarılma ile ortaya çıkan, künt iki yanlı olarak başlayan ve orgazm ile aniden yoğunlaşan baş ağrıları ifade edilir. Bu baş ağrılarının sekonder nedeni olarak ayırıcı tanıya RSVS (reversibl serebral vazokonstriksiyon sendromu), arteryel diseksiyon, glokom, anevrizma rüptürüne bağlı subaraknoidal kanama, feokromositoma gibi patolojiler girmektedir. Baş Ağrısı Bozukluklarının Uluslarası Sınıflaması üçüncü son sınıflamasında CAB preorgazmik ve orgazmik olarak ayrılmayıp, değişken prezentasyona sahip tek bir antite olarak kabul edilmiştir. Tipik klinik prezentasyona sahip olgularda bile (orta yaş, erkek, normal nörolojik muayene) olası sekonder patolojiyi dışlamak zorunludur. Klinisyenlerin sekonder patolojiler açısından farkındalıklarını arttırmak üzere üç olgumuzu literatür bulguları ile karşılaştırarak sunmak istedik. Olgularımızın kan basıncı, rutin biyokimyasal tetkikleri ve nörolojik muayeneleri normaldi. Her 2 erkek olgunun kranyal manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve manyetik rezonans anjiografi (MR-A) tetkiklerinde özellik saptanmazken kadın hastada internal karotis arterde anevrizma saptandı. Bu olguda kanama bulgusu yoktu. Önleyici tedavi olarak cinsel aktiviteden 30-60 dakika öncesinde indometazin (50 mg) önerdiğimiz her üç hastanın takibinde de ataklar devam etmemiştir.
According to the last classification of the International Headache Society (IHS), primary headache associated with sexual activity (PHASA) begins as dull bilateral pain with sexual stimulation and suddenly condenses with orgasm in the absence of any intracranial disorder. The differential diagnosis includes various pathologies such as reversible cerebral vasoconstriction syndrome, arterial dissection, glaucoma, subarachnoid hemorrhage due to aneurysmal rupture, and pheochromocytoma. PHASA is not subdivided into preorgasmic or orgasmic subforms, but it was accepted as a single entity with variable presentation in this last classification [International Classification of Headache Disorders, 3rd edition, beta version (ICHD-III) ]. It is mandatory to exclude possible secondary pathology, even in cases with typical clinical presentation (middle age, male, normal neurological examination). We found an underlying secondary pathology in only one of the three cases (internal carotid artery aneurysm). We considered it appropriate to present three cases to increase the awareness of clinicians in terms of secondary pathology. All three patients received indomethacin for preemptive therapy (50mg, intake 30-60 minute prior to sexual activity) with good results.

OLGU BILDIRILERI
5.
Benedikt Sendromu: Nadir Bir Olgu Sunumu
Benedikt's Syndrome: A Rare Case Report
Aslı Aksoy Gündoğdu, Dilcan Kotan
doi: 10.5505/tbdhd.2017.48379  Sayfalar 68 - 70
Benedikt sendromu, mezensefalonun mediyan tegmentum bölgesinin hasarı ile ortaya çıkan nadir bir orta beyin sendromudur. En sık etiyolojik nedeni iskemidir. Bu bölgenin iskemisine sıklıkla posteriyor serebral arter veya baziler arterin paramediyan dallarının tıkanıklığı neden olmaktadır. Kliniğinde ipsilateral okülomotor sinir paralizisi, kontralateral hemiparezi, hemihipoestezi, hemiataksi ve kore veya tremor görülmektedir. Bu yazıda, nörolojik ve nöroradyolojik bulguları ile tanı alan, kardiyoembolik inme nedeniyle gelişen bir Benedikt sendromu olgusu sunulmuştur.
Benedikt syndrome is a rare midbrain syndrome which is associated with the damage of the median mesencephalic tegmentum. The most common etiology of this syndrome is ischemic stroke. The occlusion of the posterior cerebral artery or the paramedian branches of the basilar artery results with the ischemia of this midbrain territory. Ipsilateral occulomotor cranial nerve palsy, contralateral hemiparesis, hemihypoesthesia, hemiataxia and korea or tremor are the clinical symptoms of this syndrome. In this article, we reported a case of Benedikt syndrome with an etiologic cause of cardioembolic stroke, who was diagnosed by the neurological examination and neuroradiological findings.

6.
Parapleji ile Prezente olan Spinal Epidural Hematom: İki Farklı Etiyoloji ve Tedavi Yaklaşımı
Spinal Epidural Hematoma Presenting with Paraplegia: Two Different Etiologies and Treatment Approaches
Çetin Kürşad Akpınar, Hakan Doğru, Kemal Balcı, Levent Güngör
doi: 10.5505/tbdhd.2017.16046  Sayfalar 71 - 74
Spontan ve spontan olmayan epidural hematomlar nadir görülen, tanı ve tedavide gecikme olması durumunda kalıcı nörolojik defisitlere neden olabilen acil hastalıklardandır. Genellikle klinik, şiddetli bir sırt ağrısını takiben gelişen, spinal kord basısına ait bulgulardır. Ani gelişen nörolojik bulguların saatler içerisinde düzelmeye başlaması durumunda cerrahi tedavi ertelenebilirken, saatler içerisinde klinik bulguların ilerlemesi durumunda en kısa zamanda cerrahi tedavi yapılmalıdır. Spinal epidural hematom olgu 1’de antikoagülan tedavi alırken, olgu 2’de ise herhangi bir tedavi almıyorken gelişmişti. Olgu 1 konservatif tedavi ile olgu 2 ise cerrahi tedavi ile düzeldi. Biz bu yazıda 2 farklı etiyolojik neden ve 2 farklı tedavi yaklaşımı izlediğimiz spinal epidural hematom olguları sunduk.
Spontaneous and non-spontaneous epidural hematomas are among rarely seen emergency diseases which can cause permanent neurological deficits in the event of delays in diagnosis and treatment. They are findings of spinal cord compression that generally develop following a clinical, severe backache. While surgical treatment can be delayed in case of recovery of sudden neurological findings within hours, surgical treatment should be conducted as soon as possible in case of advancement of the findings within hours. Spinal epidural hematoma developed when Case 1 was receiving anticoagulant therapy while it developed in Case 2 when the case was not receiving any therapy. Case 1 recovered with conservative treatment and Case 2 recovered with surgical treatment. In this article, we presented spinal epidural hematoma cases with 2 different etiological causes in which we followed 2 different treatment approaches.

7.
Karotis artere stent yerleştirme sonrasında ilişkili görüntüleme bulgusu olmaksızın sol orta serebral arter enfarktını taklit eden geçici nörolojik defisitler: Bir olgu sunumu
Transient neurological deficits mimicking left middle cerebral artery infarct after carotid artery stenting without associated imaging findings: A case report
Melek Kandemir, M. Savaş Tepe, Z. Betül Yalçıner
doi: 10.5505/tbdhd.2017.42275  Sayfalar 75 - 79
Karotis artere stent uygulama esnasında çeşitli komplikasyonlar görülebilmektedir. İskemik lezyonlar ve hiperperfüzyon sendromu iyi bilinen komplikasyonlardır ve diffüzyon görüntüleme tekniği ile yeni serebral mikroembolik lezyonlar hemen hemen tüm hastalarda saptanmaktadır. Biz bu yazıda, stent uygulanmasından hemen sonra geçici nörolojik defisit gelişen ve ek görüntüleme bulgusu olmayan bir vaka sunmak istedik.
Altmış dört yaşında erkek hastada karotis artere stent yerleştirme sonrasında sol orta serebral arter enfarktını taklit eden geçici nörolojik defisit ile karakterize bir komplikasyon gözlenmiştir. Komplikasyon stent yerleştirme işleminden hemen sonra gözlenmiş ve semptomlar 48 saat içerisinde düzelmiştir. Manyetik rezonans görüntüleme tetkiklerinde yeni enfarkt, hemoraji veya meninkslerde yüksek sinyal intensitesi gözlenmemiştir.
Bu komplikasyonun en olası patogenezi olarak stent yerleştirme sonrasında meydana gelen hemodinamik değişikliklerden kaynaklanan lokal damarların vazoparalizisinin sonucu olarak gelişen vazojenik ödem ve/veya tekrarlanan kontrast madde uygulanmasının biyokimyasal etkileri olduğu düşünülmüştür.
Various complications have been reported after carotid artery stenting. Ischemic lesions and hyperperfusion syndrome are well-known complications, and new cerebral microembolic lesions detected via diffusion-weighted imaging are observed in almost all patients. We describe a case who developed transient neurological deficits immediately after stenting without additional imaging findings.
A 64-year-old male underwent carotid artery stenting complicated by transient neurological deficits mimicking a left middle cerebral artery infarction. The complication occurred immediately after stenting, but the symptoms resolved within less than 48 h. Magnetic resonance imaging findings showed no signs of a new infarct, no hemorrhage, and no high signal intensity in the meninges.
We conclude that the most likely pathogenesis of this complication was vasogenic edema because of vasoparalysis of the local vessels, resulting from hemodynamic changes occurring after stenting and/or biochemical effects of repeated contrast agent administration.

8.
Akut iskemik inmede uygulanan intravenöz rekombinant doku plazminojen aktivatörü sonrası oluşan dil şişmesi olgusu
A case of tongue swelling after intravenous recombinant tissue plasminogen activator administration for acute ischemic stroke
Murat Çabalar, Hülya Ertaşoğlu Toydemir, Anıl Özkaya, Hacı Ali Erdoğan, Vildan Yayla
doi: 10.5505/tbdhd.2017.58070  Sayfalar 80 - 82
Akut inme ile hastanemize başvuran 70 yaşında erkek hasta. Özgeçmişinde hipertansiyon öyküsü olup günde 4/240 mg/gün trandolapril-verapamil kullanıyordu. Konfüze ve sağ hemiplejisi vardı. Difüzyon manyetik rezonans görüntülemede sol orta serebral arter sulama alanına uyan bölgede iskemi görüldü. Hastaya intravenöz (iv) r-tPA (recombinant tissue plasminogen activator) infüzyonu verildikten sonra dilde şişme gelişti. Standart anti anaflaktik tedavi uygulanması ile dil şişmesi kayboldu. Bazı dil şişmesi olgularında iv r-tPA uygulamasının sonlandırılmasına gerek olmayabilir. Bu iv r-tPA uygulaması sırasında orolingual anjioödem geliştiğinde solunum probleminin şiddeti bize uygulamanın devam ettirilmesine veya sonlandırılmasına yardımcı olabilir.
A 70-year-old man was admitted to our hospital with acute stroke. He had a history of hypertension with trandolapril-verapamil 4/240 mg per day therapy. He had confusion and right-sided hemiplegia. Diffusion magnetic resonance imaging revealed an ischemic lesion on the left middle cerebral artery territory. After receiving intravenous (iv) recombinant tissue plasminogen activator (r-tPA) infusion, he developed tongue swelling. With standard anti anaphylactic medication tongue swelling disappeared. Termination of iv r-tPA may not be required in some tongue swelling cases. Timing of angioedema, circumstances under which iv r-tPA is administered and the severity of relevant respiratory problems may be helpful in the decision of termination or continuation of iv r-tPA administration.

9.
Başağrısı ve İnme Atağı ile Presente Olan Bir POEMS Olgusu
A POEMS Case Presenting with Headache and Stroke
Zehra Arıkan, Ece Tünerir, Utku Oğan Akyıldız, Zahid Bolaman, Ali Akyol
doi: 10.5505/tbdhd.2017.59454  Sayfalar 83 - 86
POEMS sendromu multisistemik tutuluş ve polinöropati ile seyreden, nadir görülen bir plazma hücre diskrazisidir. Plazmositom tarafından salgılanan vasküler endotelial büyüme faktörü semptomlardan sorumludur. Bu makalede ilk klinik prezentasyonu başağrısı ve iskemik serebrovasküler olay olan bir POEMS olgusu sunulmuştur.
POEMS syndrome is a rare plasma cell disorder which is characteristic multisystemic manifestations and polyneuropathy. Vascular endotelial growth factor secreted by plasmocytoma is responsible fort he symptoms. Described in this article is a POEMS case that on first clinic presentation appeared to be an ischemic cerebrovascular disorder and headache.

LookUs & Online Makale
w