ISSN 1301-1375 | e-ISSN 2146-9113
Volume : 24 Issue : 1 Year : 2024


Türk Beyin Damar Hastalıkları Dergisi - Türk Beyin Damar Hast Derg: 24 (1)
Cilt: 24  Sayı: 1 - Nisan 2018
DERLEME
1.
Endovasküler Tedavide Anestezi Stratejileri
Anesthesia Strategies in Endovascular Treatment
Zehra Uysal Kocabaş, Özlem Aykaç, Ezgi Sezer Eryıldız, Recep Baydemir, Atilla Özcan Özdemir
doi: 10.5505/tbdhd.2018.96158  Sayfalar 1 - 7
Büyük damar oklüzyonunun neden olduğu akut iskemik inme tedavisinde girişimsel yöntemlerle doğrudan pıhtıya müdahale edilen endovasküler tedavi yöntemleri seçilmiş hasta gruplarında standart tedavi haline gelmiştir. Hem zaman kaybını en aza indirmek için hem de hemodinamik stabilitenin sağlanması açısından endovasküler inme hastalarında perioperatif evrede uygulanacak anestezi stratejisini iyi belirlemek gerekir. Geçmiş yıllarda yapılan retrospektif çalışmaların çoğu bilinçli sedasyonun daha avantajlı olabileceğini göstermiştir. Ancak yapılan son randomize kontrollü çalışmalarda ise genel anestezinin bilinçli sedasyona göre daha kötü nörolojik sonuçlara yol açtığı gösterilememiştir. Bu derlemede anestezi seçimlerinin hasta sonuçlarını nasıl etkilediği son yayınlar eşliğinde sunulacaktır.
Endovascular treatment modalities that directly retrieve the clot have become standard strategies in the care of acute ischemic stroke with major vessel occlusion in selected patient groups. The anesthetic strategy applied in the perioperative stage of endovascular treatment should be well determined in order to minimize loss of time and to maintain hemodynamic stability. Most retrospective studies in previous years have shown that conscious sedation may be more advantageous. However, in recent randomized controlled trials, it has not been shown that general anesthesia leads to worse neurological outcomes when compared to conscious sedation. In this review, the effect of anesthetic strategy selection on patient outcome will be presented in the context of recent publications.

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
2.
İntrakranial anevrizması olan ve olmayan hastaların beyinlerindeki anterior dolaşımın anatomik varyasyonları
Anatomical variations of anterior circulation in the brains of patients with and without intracranial aneurysm
Ali Yılmaz, Ayca Ozkul
doi: 10.5505/tbdhd.2018.54154  Sayfalar 8 - 13
GİRİŞ ve AMAÇ: Serebral arterlerin anatomik varyasyonları anevrizmaların gelişimini etkileyebilir. Bu çalışmada amacımız serebral anevrizmalar bulunan ve bulunmayan hastalarda beyin anterior dolaşımının vasküler anatomik varyasyonlarını ve vasküler varyasyonlar arasındaki ilişkiyi saptamaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 438 hastanın serebral digital subtraction anjiyografi verileri retrospektif olarak incelendi. Anevrizma olan ve olmayan hastalarda MCA ve ACA-AcomA kompleksinin anatomik vasküler varyasyonları ayrı ayrı incelendi.
BULGULAR: Serebral anevrizma hastalarının çoğunda SAH vardı (n: 68,% 80). SAAH'da normal ACA AcomA kompleksi ve MCA vasküler anatomisi daha az görüldü ancak istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. ACA AcomA vasküler anatomisi, serebral anevrizması olan ve olmayan hastalar arasında anlamlı farklılık göstermedi; ancak serebral anevrizma hastalarında istatistiksel olarak daha yüksek MCA vasküler anatomik varyasyonları vardı (p: 0.03).
TARTIŞMA ve SONUÇ: ACA-AcomA vasküler anatomisi serebral anevrizması olan ve olmayan hastalar arasında anlamlı farklılık göstermedi. Ancak MCA vasküler anatomik varyasyonları serebral anevrizması olan hastalarda daha sık görüldü. MCA varyasyonları anevrizma oluşma riskini artırabilir ve bu nedenle anevrizma tedavisinin planlanmasında önemli bir role sahiptir.
INTRODUCTION: Anatomic variations of cerebral arteries may influence the development of aneurysms. In this study our aim was to determine vascular anatomical variations of the anterior circulation of the brain in patients with and without cerebral aneurysms and also the relationship between vascular variations.
METHODS: The cerebral digital subtraction angiography data of 438 patients were investigated retrospectively. Anatomical vascular variations of MCA and ACA-AcomA complex were investigated separately in patients with and without aneurysm.
RESULTS: Most of our patients with cerebral aneurysms had SAH (n: 68, 80%). Although normal ACA AcomA complex and MCA vascular anatomy was less frequently seen in SAH, there was no statistical significance. ACA AcomA vascular anatomy was not significantly different between patients with and without cerebral aneurysm, however patients with cerebral aneurysm had statistically higher MCA vascular anatomical variations (p: 0.03).
DISCUSSION AND CONCLUSION: ACA-AcomA vascular anatomy was not significantly different between patients with and without cerebral aneurysm. However MCA vascular anatomical variations were more commonly seen in patients with cerebral aneurysm. Variations of MCA may increase the risk of aneurysm formation and therefore have an important role in the planning of aneurysm treatment.

3.
Üçüncü Basamak Bir Nöroloji Kliniğinin Karotis Arter Stentlemesi Deneyiminin Retrospektif Değerlendirilmesi
Retrospective Evaluation of Carotid Artery Stenting Experience of a Third Stage Neurology Clinic
Gökhan Özdemir, Nazım Kızıldağ, Ahmet Hakan Ekmekci, Haluk Gümüş, Recep Aygül, Şerefnur Öztürk
doi: 10.5505/tbdhd.2018.95867  Sayfalar 14 - 18
GİRİŞ ve AMAÇ: İskemik inmenin hem primer hem de sekonder korumasında; karotis artere stent (KAS) yerleştirilmesinin etkinliği ve güvenirliği gösterilmiştir. Bizim bu çalışmadaki amacımız, üçüncü basamak nöroloji kliniğince yapılan KAS işlemininin güvenirliğini göstermek ve iki yıllık sonuçlarını klinik ve radyolojik olarak değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Temmuz 2015 ile Temmuz 2016 tarihleri arasında hastanemize başvuran, nöroloji kliniğimiz tarafından değerlendirilip, KAS kararı verilen ve stent uygulanan 27 hasta (ortalama yaş 71.6 [58-85]) çalışıldı. Çalışmaya semptomlu olup karotis arterde anjiyografik olarak %50’nin üzerinde darlık olanlarla, semptomsuz olup karotis arterde %70’in üzerinde darlık olan hastalar alındı.
BULGULAR: İşlem başarı oranı %96.3 dir (bir hastada işlemden 2 saat sonra stent içinde trombüs gelişti). KAS işlemi uyguladığımız bu hastaların hiçbirisinde ölüm, miyokart enfarktüsü görülmedi. Bu hastaların 6 aylık takiplerinde hiçbir hastada iskemik serebrovasküler olay veya geçici iskemik atak gelişmedi. Kendi kliniğimizce yapılan karotis doppler takiplerinde hiçbir hastada restenoz izlenmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Endovasküler üzerine eğitim almış nöroloji uzmanları tarafından yapılan karotis artere stent yerleştirilmesi işleminin semptomlu veya semptomsuz hastalarda düşük komplikasyon ve yüksek başarı oranları ile güvenli bir şekilde yapılabileceği ve hastaların daha sağlıklı bir şekilde takip edileceği kanaatindeyiz.
INTRODUCTION: In the protection of both primary and secondary ischemic stroke, the effectiveness and reliability of the placement of carotid artery stent (CAS) has been demonstrated. Our aim in this study is to demonstrate the reliability of the CAM procedure performed in the tertiary care neurology clinic and the clinical and radiological to evaluation the two-year results.
METHODS: Twenty-seven patients who applied to our hospital between July 2015 and July 2016, were evaluated by our neurology clinic, decided on CAS and stenting were studied (average age 71.6 [58-85]). Patients with symptomatic onset of the carotid artery stenosis over 50% angiographically, asymptomatic and over 70% stenosis in the carotid artery were included.
RESULTS: The operation success rate was 96.3% (a thrombus developed in the stent 2 hours after the operation in a single patient). No deaths or myocardial infarction occurred in any of these patients with CAS. No ischemic cerebrovascular event or transient ischemic attack occurred in any of the patients at 6 months follow-up. No restenosis was observed in any of the carotid doppler follow-ups performed in our clinic.
DISCUSSION AND CONCLUSION: We believe that carotid artery stent placement performed by neurologists trained in endovascular surgery can be safely performed with low complication and high success rates in symptomatic or asymptomatic patients and that patients will be monitored in a more healthy manner.

4.
Subaraknoid Hemorajili hastalarda mortaliteyi öngörmede Nötrofil / Lenfosit ve Lenfosit / Platelet Oranının Durumu
Admission Neutrophil to Lymphocyte and Platelet to Lymphocyte Ratio as a predictor of mortality in patients with Subarachnoid Hemorrhage
Ali Yılmaz, Ayca Ozkul
doi: 10.5505/tbdhd.2018.57338  Sayfalar 19 - 25
GİRİŞ ve AMAÇ: İnflamasyon, mortalitesi yüksek ciddi bir hastalık olan subaraknoid hemorajiye (SAH) yol açan patogenez ile ilişkilidir. Yeni inflamatuvar belirteçler olarak NLR ve PLR, SAH'li hastalarda klinik şiddeti ve mortaliteyi öngörmede yardımcı olabilir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Nöroloji ve Nöroşirürji Kliniğimize başvuran erişkin SAH hastalarının tıbbi kayıtları araştırıldı. Elektronik veri tabanından klinik, nöroradyolojik, laboratuvar ve takip verileri toplandı. Hemoglobin, lökosit, nötrofil, trombosit ve ortalama trombosit hacmi, nötrofil ile lenfosit oranı (NLR) ve trombosit ile lenfosit oranını (PLR) içeren giriş kan sayım değerleri de çalışıldı. Fisher skoru ve mortalite oranları da değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışmaya yaş ortalaması 52.94 ± 17.04 (20-104) yıl olan 94 (% 61.8) kadın ve 58 (% 38.2) erkek SAH'lı 152 hasta dahil edildi. Hastalar anevrizma (grup 1, n: 99) ve anevrizmal olmayan SAH (grup 2, n: 53) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Tam kan sayımı parametrelerinin karşılaştırılmasında, daha yüksek Fisher skoru ve mortalite oranına sahip olan anevrizmal SAH hastalarında düşük lenfosit ve daha yüksek nötrofil, NLR ve PLR değerleri bulduk. Fisher skoru ile lökosit, nötrofil, lenfosit, NLR ve PLR değerleri arasında da korelasyon vardı. Ayrıca ilerlemiş yaş ve daha yüksek NLR, PLR değerlerinin anevrizma varlığından bağımsız olarak mortalite oranları ile önemli derecede ilişkili olduğunu bulduk.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Anevrizmal SAH hastalarında daha yüksek mortalite oranları ve hastalık şiddeti ile, daha düşük lenfosit ve daha yüksek nötrofil, NLR, PLR değerleri vardı. Ayrıca ilerlemiş yaş ve daha yüksek NLR, PLR değerleri, anevrizma varlığından bağımsız olarak mortalite oranlarıyla anlamlı olarak ilişkiliydi. Klinik uygulamada SAH şiddetini ve kısa dönem mortaliteyi değerlendirmek için NLR ve PLR'nin basit parametreler olarak kullanılabileceğine inanıyoruz.
INTRODUCTION: Inflammation is associated with the pathogenesis of subarachnoid hemorrhage (SAH) which is a serious disease with high mortality. NLR and PLR as novel inflammatory markers may serve as predictors of clinical severity and mortality in patients with SAH.
METHODS: Medical records of adult SAH patients who were admitted to our Neurology and Neurosurgery Departments were investigated. Clinical, neuroradiological, laboratory, and follow-up data were collected from electronic database. Admission complete blood count values including hemoglobin, leukocyte, neutrophil, platelet and mean platelet volume, neutrophil to lymphocyte ratio (NLR) and platelet to lymphocyte ratio (PLR) were also studied. Fisher score and mortality rates were also evaluated.
RESULTS: : A total of 152 patients with a mean age of 52.94±17.04 (20-104) years, (94 (%61.8) females and 58 (38.2%) males) with SAH were included in the study. The patients were divided into two groups: aneurysmal (group 1, n: 99) and nonaneurysmal SAH (group 2, n: 53). In comparison of complete blood count parameters we found lower lymphocyte and higher neutrophil, NLR and PLR values in aneurysmal SAH patients who had also higher Fisher scores and mortality rate. There were also correlations between Fisher score and leukocyte, neutrophil, lymphocyte, NLR and PLR values. We also found that advanced age and higher NLR, PLR values are significantly related to mortality rates independent of presence of aneurysm.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Aneurysmal SAH patients had lower lymphocyte and higher neutrophil, NLR, PLR values with higher mortality rates and disease severity. Additionally advanced age and higher NLR, PLR values were significantly related to mortality rates independent of presence of aneurysm. We believe that NLR and PLR can be used as simple parameters to evaluate severity of SAH and short term mortality in clinical practice.

5.
Ortalama Platelet Hacminin Kriptojenik İskemik İnmeli Hastalarda Altta Yatabilen Paroksismal Atriyal Fibrilasyon ile Korelasyonunun Araştırılması
The investigation of correlation between mean platelet volume and paroxysmal atrial fibrillation in patients with cryptogenic ischemic stroke
Burcu Yüksel, Eylem Özaydın Göksu, Elif Uygur Küçükseymen, Murat Esin, Ali Ünal, Ahmet Genç, Aylin Yaman
doi: 10.5505/tbdhd.2018.16056  Sayfalar 26 - 30
GİRİŞ ve AMAÇ: Kriptojenik iskemik inmelerin potansiyel nedeninin çoğunlukla paroksismal atrial fibrilasyon (PAF) olduğu düşünülmektedir. Ortalama platelet hacmi (OPH)’nin ise bazı çalışmalarda PAF atağı esnasında seviyesinin arttığı bildirilmiştir. Bu çalışmada, PAF’ı saptanan kriptojenik iskemik inmeli hastalarda platelet agregasyonunun göstergesi olan OPH’nin atrial fibrilasyonu (AF) belirlemede etkisi olup olmadığı araştırıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Temmuz 2014 ile Aralık 2015 tarihleri arasında Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi nöroloji kliniğinde takip edilen kriptojenik iskemik inmeli hastalar incelendi. Demografik özellikleri, kan testleri (trombosit sayımı, OPH, nötrofil, lökosit, lenfosit sayısı, PCT ve PDW değerleri), nörogörüntüleme tetkikleri, standart elektrokardiyografileri (EKG), 24 saatlik holter EKG’leri, transtorasik ekokardiyografileri (EKO) kayıt edildi.
BULGULAR: Çalışmaya 133 hasta dahil edildi. 30 hastada (%22,6) AF saptandı. AF saptanan hastalarda OPH’de anlamlı bir artış saptanmadı (p: 0,462).
TARTIŞMA ve SONUÇ: OPH’nin birçok inflamasyonla seyreden hastalıkta arttığı gösterilmiştir. Her ne kadar daha önceki çalışmalar; PAF’u olan hastalarda artmış OPH’nin inme riskini arttırdığını göstermiş olsa da, biz çalışmamızda inme geçiren ve başlangıçta sebebi belirlenemeyen hastalarda PAF’ın belirlenmesinde OPH değerlerinin katkısının olmadığını tespit ettik.
INTRODUCTION: The cause of ischemic stroke is thought to be undetermined in around a quarter of patients. Paroxysmal atrial fibrillation could be responsible for a significant number of cryptogenic stroke events. In recent studies, mean platelet volume (MPV) has been found to be increased during paroxysmal atrial fibrillation (PAF) attacks. In this study, we aimed to assess whether increased MPV in cryptogenic stroke patients could be prognostic of atrial fibrillation.
METHODS: We analyzed cryptogenic ischemic stroke patients who were admitted to neurology clinic between July 2014-December 2015. Demographic features, blood tests, neuroimagings, standard electrocardiogram (EKG), 24 hours holter EKG, transthoracic echocardiography were all evaluated.
RESULTS: 133 patients were included to the study. Atrial fibrillation (AF) was detected in 30 patients (22,6 %). MPV was not found to be increased statistically in patients with AF.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Although MPV has been found to be increased during paroxysmal atrial fibrillation (PAF) attacks in recent studies, we could not find any evidence that MPV could be prognostic of atrial fibrillation in cryptogenic ischemic stroke patients.

KISA RAPOR
6.
Akut inmede fluktuasyon gösteren bir inme formu: Kapsüler uyarı sendromu
A stroke form fluctuating in acute stroke: Capsular warning syndrome
Seda Bostan, Özlem Aykaç, Fatma Ger, Ezgi Sezer Eryıldız, Zehra Uysal Kocabaş, Atilla Özcan Özdemir
doi: 10.5505/tbdhd.2018.02411  Sayfalar 37 - 41
Kapsüler uyarı sendromu, öyküsü, kliniği ve artmış tekrarlayan inme riski nedeniyle önemli bir sendromdur. Patofizyolojisi anlaşılamadığı için tedavi yaklaşımı üzerinde bir fikir birliği bulunmamaktadır. Antiagregan, antikoagülan ve trombolitik tedavilere rağmen klinik ilerleyebilir. Kapsüler uyarı sendromu tanısı ile izlediğimiz üç vakayı klinik prezentasyonu, radyolojik bulguları ve tamamlanmış bir inmeyi engellemenin zor olableceğini tartışmak amacıyla sunmayı amaçladık.
Capsular warning syndrome is an important clinical entity because of its typical story, presentation and increased risk of symptom recurrence recurrence. Since the pathophysiology of this syndrome has not be fully understood, there is no consensus on the treatment approach. Furthermore, clinical deterioration may occur despite antiplatelet, anticoagulant or trombolytic treatments. We aimed to present three cases with capsular warning syndrome to discuss their clinical presentations, radiological findings and to underline that prevention of its progression to a completed stroke may be difficult.

OLGU BILDIRILERI
7.
Sıradışı bir birliktelik mediyal medüller sendrom ve hemipleji cruciata; olgu sunumu
An unusual occurance medial medullary syndrome and hemiplegia cruciata; case report
Mehmet Balal, Kezban Aslan, Meltem Demirkıran
doi: 10.5505/tbdhd.2018.09226  Sayfalar 42 - 45
Mediyal medüller sendrom (MMS) ipsilateral dil parezisi, kontralateral hemiparezi ve derin duyu kaybını içerir. Hemipleji cruciata (HC) ise ipsilateral kol parezisi ve kontralateral bacak parezisinden oluşur. Her iki sendrom vertebral arter ve anterior spinal arterin V4 segmentini etkileyen patolojilerin bir sonucu olarak gelişir. 54 yaşında erkek hasta sol yan güçsüzlüğü ile başvurdu. Nörolojik muayenesinde sol hemiparezi ve dil sağ yarımında parezi saptandı. Diffüzyon MRI incelemede medulla oblangatanın anterior bölümünde akut diffüzyon kısıtlılığı saptandı ve MMS olarak tanındı. Bir ay sonra hasta sağ kol parezisi ve sol bacak parezisinde artış sonucu yeni bir inme atağı ile başvurdu. Diffüzyon MRI incelemede kraniyo servikal bileşke ve üçüncü vertebra düzeyinde akut diffüzyon kıstlılığı saptandı. Olgu MMS sonrası inme rekürrensi ile HC olarak tanındı. Bu yazıda inme rekürrensi ile aynı hastada nadir iki sendrom sunulmuştur.
Medial medullary syndrome (MMS) consists of ipsilateral lingual paresis, contralateral hemiparesis and lemniscal sensory loss. Hemiplegia cruciata (HC) consists of ipsilateral arm paresis and contralateral leg paresis. Both syndromes develop as a result of pathologies affecting V4 segment of the vertebral artery and anterior spinal artery. A 54-year-old man was admitted with left sided weakness. Neurological examination revealed left hemiparesis and right lingual paresis. Acute diffusion defect of anterior part of medulla oblongata was observed on Diffusion Weighted Imaging (DWI) and the patient was diagnosed with medial medullary syndrome. A month later, he developed another stroke causing a newly-emerging right arm paresis and progression of left leg paresis. DWI examination was repeated, which revealed an acute diffusion defect of craniocervical junction extending till third cervical vertebra. The patient was diagnosed with HC following MMS. We presented these two extremely rare syndromes which developed consecutively in a patient with stroke recurrence.

LookUs & Online Makale
w