ISSN 1301-1375 | e-ISSN 2146-9113
Turkish Journal of Cerebrovascular Diseases - Türk Beyin Damar Hast Derg: 19 (1)
Volume: 19  Issue: 1 - Nisan 2013
BASIC INFORMATION
1.Nutrition in Patients with Head Trauma
Burcu Totur, Meryem Yavuz
doi: 10.5505/tbdhd.2013.24633  Pages 1 - 6
Kafa travması geçiren hastalarda, enerji gereksinimi normal hayattaki kişilere oranla %40 artmaktadır. Bazı durumlarda bu oran %200’lere ulaşmaktadır. Glikoz metabolizmasında azalma, protein dönüşümünde artma, hiperdinamik kardiyovasküler durumun gelişmesi, sıvı-elektrolit dengesinde değişiklik, sitokin ve hormon salınımında artma, gastrointestinal fonksiyonlarda değişiklik gibi çeşitli metabolik bozukluklar gözlenmektedir. Hipermetabolik ve hiperkatabolik durum sonucu ortaya çıkan enerji gereksinimini karşılayabilecek, immunolojik durumu düzeltmede, yara iyileşmesinde ve daha iyi bir nörolojik sonuca ulaşmada yardımcı olacak yeterlilikte bir beslenme desteğinin sağlanması önemlidir. Beslenme desteği, kafa travmalarında tedavinin önemli bir bölümünü oluşturmakta ve kafa travmaları sonrasında görülen ikincil yaralanmaları ciddi oranda etkilemektedir.
Kafa travmalı hastalarda, ağızdan beslenme mümkün olmadığında, enerji gereksinimleri enteral ya da parenteral yol ile sağlanmaktadır. 1970’li yıllarda kafa travmalı hastaların beslenmesinde parenteral yol çok önemli bir role sahip iken günümüzde enteral yol ile beslenme ön plana geçmiştir. Enteral ya da parenteral beslenmenin farklı avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Yapılan klinik ve laboratuvar çalışmalarda, enteral beslenmenin sistemik immüniteyi iyileştirdiği, majör infeksiyöz komplikasyonların insidansını azalttığı, travmaya metabolik yanıtı azalttığı, bağırsak mukozasını koruduğu, bağırsak mikrofloranın ekolojik dengesini koruduğu gösterilmiştir.
Bu makalede, kafa travmalı hastalarda beslenmenin önemi ve enteral beslenmenin tercih edilme nedenleri incelenmektedir.
The need of energy increases by 40% in patients with a head trauma, when compared to people who are living a normal life. This ratio reaches to 200% in some cases. It is important to give a nutrition support which can satisfy the energy need resulted from the hypermetabolic and hypercatabolic states and that is enough to help to fix the immunologic state and achieve a better result in healing the injury.
When oral nutrition is not possible in the patient with a head trauma, their energy need is satisfied through enteral and parenteral nutrition. Though parenteral nutrition had held an important role in feeding patients with head trauma, enteral nutrition is applied much more widely today. Enteral and parenteral nutrition both has their own advantages and disadvantages. In the clinical and laboratory studies that had been held, it was found that enteral nutrition improved the systemic immunity, decreased the incidence of the major infectious complications, decreased the metabolic response to trauma, protected the intestinal mucosa, and protected the ecologic balance of the microflora.
In this article, it is investigated through the importance of the feeding in patients with a head trauma and reasons to chose enteral nutrition.

RESEARCH ARTICLE
2.The evaluation of serum uric acid levels in the ischemic stroke subtypes
Özden Kamışlı, Sinan Gönüllü, Suat Kamışlı, Yüksel Kaplan, Cemal Özcan
doi: 10.5505/tbdhd.2013.52724  Pages 7 - 10
AMAÇ: Ürik asit pürin metabolizmasının son ürünü olup, suda çözünen bir antioksidandır. Birçok çalışmada ürik asit yüksekliği ile serebrovasküler hastalıklar arasında ilişki olduğu ve hiperüriseminin prognozu olumsuz etkilediği saptanmıştır. Biz bu çalışmada iskemik inmenin erken döneminde ölçülen serum ürik asit düzeyleri ile iskemik inme alt gruplarındaki ilişkiyi araştırdık.
YÖNTEMLER: Çalışmaya Ocak-Aralık 2011 tarihleri arasında İskemik inme tanısı ile takip edilen 237 hasta alındı. İskemik inme alt tipleri Bamford sınıflamasına göre yapıldı. Serebrovaskuler hastalığın başlangıcından itibaren ilk 24 saatte hastaneye basvuran hastalarin serum ürik asit düzeyleri ve inme alt tipleri arasındaki ilişki incelendi.
BULGULAR: Bu çalışmada ürik asit düzeyleri tüm inme hastalarında yüksek bulunmakla birlikte en fazla yükseklik posterior sirkülasyon infarkt grubunda saptandı. Ancak bu yükseklik istatistiksel olarak anlamlı değildi.
SONUÇ: Daha çok sayıda hasta katılımlı çalışmaların hiperüriseminin iskemik inmedeki patogenetik rolüne ve özellikle posterior sirkülasyon inmeleri ile ilişkisine ışık tutacağı düşünüldü.
OBJECTIVE: Uric acid is a water-soluble antioxidant which is the end-product of purine metabolism. Several studies indicated that high levels of serum uric acid increased the risk of cerebrovascular events and some of them reported poor prognosis with increased serum uric acid levels in stroke patients. Our aim was to analyse serum uric acid levels in the early phase of ischemic stroke and determine whether increased levels of uric acid are associated with ischemic stroke subtypes.
METHODS: 237 patients with ischemic stroke admitted to the study between January 2011 and December 2011. Ischemic stroke subtypes were classified according to Bamford classification. Patients admitted in the the beginning of the first 24 hour of disease were included the study. We compare the serum uric acid levels between stroke subgroups and controls.
RESULTS: We found increased serum uric acid levels in all stroke patients but the most increased levels were in the posterior circulation infarct group. However this elevation was not statistically significant.
CONCLUSION: Future researches should be focus on the pathogenetic mechanism of hyperuricemia as well as examining the role in stroke subtypes especially posterior circulation infarcts.

3.DSA Experience In Interventional Neurology Clinic: Analysis of Patients
Vedat Ali Yürekli, Gürdal Orhan, Erdem Gürkaş, Serpil Demirci, Süleyman Kutluhan, Hasan Rifat Koyuncuoğlu, Nihat Şengeze
doi: 10.5505/tbdhd.2013.30602  Pages 11 - 17
AMAÇ: Son yıllarda Dijital Substraksiyon Anjiyografi (DSA) ve endovasküler tedavilerin önemi giderek artmaktadır. Nöroloji pratiğinde Girişimsel Nöroloji’nin önemini vurgulamak ve kısa süredir kliniğimizde yapmakta olduğumuz DSA uygulamalarıyla ilgili deneyimimizi paylaşmayı amaçladık.
YÖNTEMLER: Haziran 2011 ile Haziran 2012 tarihleri arasında karotis stenozu ve anevrizma ön tanılı 27 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Hastaların yaşları ortalama 59,7 olup, 24 ile 78 arasındaydı. Girişimsel Nöroloji Kliniğimizde DSA tetkiki uygulandı ve sonuçları analiz edildi.
BULGULAR: Yedisi kadın, 20’si erkek, yaş ortalaması 59,7 olan toplam 27 hasta incelemeye alınmıştır. 4 hastaya anevrizma, 22 hastaya karotis stenozu, 1 hastaya subklavyan steal sendromu ön tanıları ile DSA tetkiki uygulanmıştır. Anevrizma ön tanılı 4 hastadan birinde dural arteriovenöz fistül, birinde vertebrobaziller ve karotis sistemde dolikoektazi saptanmıştır. KS ön tanısı ile DSA yapılan 20 hastanın 5’inde %70 ve üzeri internal karotid arter (İKA)de darlık bulunmuştur. 6’sında ise sağ İKA’da total oklüzyon saptanmıştır. Bu 5 hastadan 4’üne karotis stent implantasyonu uygulanmıştır. Karotis doppler incelemelerinde anlamlı darlığı olan hastaların 5’inde DSA sonucunda anlamlı darlık saptanmamıştır.
SONUÇ: Noninvaziv nörogörüntüleme yöntemlerinin avantajlarına rağmen tanısal servikoserebral anjiografi serebrovasküler olaylı hastaların değerlendirilmesinde ve başarılı bir girişimsel tedavinin planlanmasında halen standard bir görüntüleme yöntemidir.
OBJECTIVE: In recent years, Digital Subtraction Angiography (DSA) and endovascular treatment’s importance increases gradually. We aimed to emphasize the importance of the Interventional Neurology in neurology practice and we aimed to share our experience about DSA examination which we have done for a short time in our Neurology clinic.
METHODS: 27 patients with a diagnosis of carotid stenosis or aneurisym were included in the study between June 2011 and June 2012. Patients were between the ages of 24 and 78 and the average was 59.7 years old. DSA examination was applied in our Interventional Neurology Clinic and their results were analysed.
RESULTS: Seven female and 20 male, total 27 patient, with the average age of 59.7, were analyzed. One patient with the diagnosis of subclavian steal syndrome, 4 patient with the diagnosis of the aneurisym, 22 patient with the diagnosis of the carotid stenosis were underwent to DSA examination. Dural arteriovenous fistula was determined in one of four patients with the diagnosis of aneurysm and in another patient, vertebrobasilar and bilateral carotid dolichoectasia was determined. In DSA examination, over 70% of the internal carotid artery stenosis were found in five of 22 patients with the diagnosis of carotid stenosis. In six patients right total internal carotid artery stenosis was determined. Carotid stent implantation were applied in four of 5 patients.
CONCLUSION: Despite advances in noninvasive diagnostic neuroimaging, diagnostic cervicocerebral angiography remains the criterion standard for the evaluation of patients with cerebrovascular disease

4.Erythrocyte sedimentation rate: Can be a prognostic marker in acute ischemic stroke?
Selim Selçuk Çomoğlu, Aslı Ece Çilliler, Hayat Güven
doi: 10.5505/tbdhd.2013.32042  Pages 18 - 22
AMAÇ: Bu çalışmada akut iskemik inmeli hastaların başvuru sırasındaki nörolojik bulgularının şiddeti, kısa dönem prognozları, inme risk faktörleri ve etyolojisi ile eritrosit sedimentasyon hızı (ESH) arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: İnme başlangıcından sonraki ilk 24 saatte hastaneye kabul edilen iskemik inmeli ardı sıra 158 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların başvuru National Institutes of Health Stroke Scale (NIHSS) ve modifiye Rankin Skalası (mRS) ve taburculuk modifiye Rankin Skalası (mRS) puanları, beyin görüntüleme bulguları, inme risk faktörleri ve etyolojileri kaydedildi. Hastaların başvuru sırasındaki ESH değerlerine göre 3 gruba ayrıldı ve bu 3 grupta yer alan hastalar başvuru nörolojik bulgularının şiddeti, kısa dönem prognozları, inme risk faktörleri ve etyolojileri açısından karşılaştırıldı.
BULGULAR: Seksen dokuz kadın, 69 erkek toplam 158 akut iskemik inmeli hasta çalışmaya alındı. ESH≤10 mm/s olan hastalar 1. grubu (n=49), ESH değerleri 11-25 mm/s olanlar 2. grubu (n=69), ESH≥26 mm/s olan hastalar ise 3. grubu (n=40) oluşturdu. Gruplar arasında başvuru NIHSS ve mRS puanları, taburculuk mRS puanları ve inme etyolojileri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı. Koroner arter hastalığı 1 ve 2. gruplarda 3. gruba göre istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde daha sık bulunurken (p=0.018), kalp kapak hastalığı 2. grupta 1. gruba göre daha sıktı (p=0.037).
SONUÇ: Çalışmamızdan elde edilen bulgular, akut iskemik inmeli hastalarda ESH’nın başvuru klinik bulgularının şiddetini yansıtmadığını ve kısa-dönem prognozun öngörülmesinde bir belirteç olarak kullanılmasının yararlı olmadığını göstermiştir.
OBJECTIVE: The aim of this study is to investigate the relationship between the erythrocyte sedimentation rate (ESR) values and the severity of neurological findings on admission, short- term prognosis, risk factors and etiology of the patients with acute ischemic stroke.
METHODS: One hundred and fifty-eight consecutive patients who admitted to the hospital within 24 hours of stroke onset were retrospectively analyzed. National Institutes of Health Stroke Scale (NIHSS) and modified Rankin Skale (mRS) scores on admission and mRS scores at discharge, brain imaging findings, stroke etiology and risk factors of the patients were recorded. Patients were classified into three groups according to ESR values on admission and compared in terms of severity of clinical symptoms on admission, short-term prognosis, risk factors and etiology of stroke.
RESULTS: A total 158 patients with acute ischemic stroke including 89 women and 69 men were enrolled in the study. Patients with ESR≤10 mm/h were included in group 1 (n=49), ESR levels between 11-25 mm/h were included in group 2 (n=69) and ESR≥26 mm/h were included in group 3 (n=40). No significant difference was determined between the groups in terms of NIHSS and mRS scores on admission and mRS scores at discharge and etiology of stroke. While coronary artery disease was found more frequently in group 1 and 2 than group 3 (p=0.018), valvular heart disease was more frequently in group 2 than group 1 (p=0.037).
CONCLUSION: The results of our study revealed that ESR levels on admission don’t reflect the severity of stroke and can not be accepted as a useful predictor of short-term prognosis in patients with acute ischemic stroke.

BRIEF COMMUNICATION
5.Clinical and radiological evaluation in vertebral artery dissections
Murat Çabalar, Samiye Uysal, Aslı Demirtaş Tatlıdede, Hakan Hatem Selçuk, Batuhan Kara, Vildan Ayşe Yayla
doi: 10.5505/tbdhd.2013.49368  Pages 23 - 27
Genç yaş serebrovasküler hastalıkların sebepleri arasında vertebral arter diseksiyonu son yıllarda daha sık bildirilmektedir. Spontan olabileceği gibi boyun manipulasyonlarını veya travmayı takiben de ortaya çıkabilir. Olguların 3’ü kadın (ortalama yaş: 35±265 yıl), 7’si erkek (ortalama yaş: 37.71±4.96 yıl) idi. İki olguda boyun bölgesine uygulanan travma öyküsü vardı. Nörolojik muayenede tüm olgularda serebellar bulgular ön planda idi. Radyolojik incelemelerde 2 olguda bilateral, 5 olguda sağ ve 3 olguda sol vertebral artere ait vasküler değişiklikler izlendi. Hastaların tümüne antikoagülan tedavi verildi. Dokuz olguda tam iyilik hali görülürken bir olgu sekel olarak iyileşti. Vertebral arter diseksiyonunda hızlı tanı ve uygun tedavi ile prognoz genellikle iyidir. Dijital substraksiyon arteriografi disseksiyon tanısında altın standarttır. Bu yazıda vertebral arter diseksiyonunda klinik ve radyolojik özellikler gözden geçirildi.
In recent years, vertebral artery dissection (VAD) is reported more frequently as a cause of young cerebrovascular accidents. It can occur spontaneously or following a neck manipulation and trauma. The patients were 3 females (mean age: 35±26 years) and 7 males (mean age: 37.71±4.96 years). Only 2 patients described neck trauma. Cerebellar findings were prominent in all cases. On radiological investigation, vascular changes of vertebral arteries were detected bilaterally in 2 cases, right in 5 and left in 3 cases. All the cases were treated with anticoagulant therapy and cured but 1 with sequela. Prognosis of vertebral artery dissection is generally good by early diagnosis and treatment. In this article, we reported clinical and radiological properties of 10 vertebral artery dissection cases.

LETTER TO EDITOR
6.Demonstration of vocal cord paralysis in CT angiography source images in a patient with Wallenberg’s syndrome: A case vignette
Mehmet Akif Topçuoğlu, Ethem Murat Arsava, Kader Karli Oguz
doi: 10.5505/tbdhd.2013.88528  Page 28
Abstract |Full Text PDF

CASE REPORT
7.A case of carotid dissection having significant benefit from thrombolytic treatment
Sibel Güler, Ufuk Utku, Sedat Tuncel, Yahya Çelik
doi: 10.5505/tbdhd.2013.58077  Pages 29 - 32
Karotis arter diseksiyonuna bağlı iskemik inmeler gençlerde daha sık görülmekle birlikte tüm inmeler içerisinde yaklaşık %2-5 oranındadır. 56 yaşında solak erkek hasta ani gelişen sol hemiparezi ve afazi yakınması ile acil serviste değerlendirildi. NIH skoru 24 olan ve Kranial BT’si normal olarak değerlendirilen olguya IV trombolitik tedavi uygulandı. 24 saat sonraki NIH skoru ise 14’e indi. Aynı gün yapılan ekstrakranial Doppler USG’de, Kranial MRG ve MR anjio’da karotis diseksiyonu ile uyumlu bulgular tespit edildi. 5 gün sonra tekrarlanan MR anjio’da parsiyel rekanalizasyon izlendi. Tekrarlanan Kranial BT’de sadece striokapsüler infarkt tespit edildi. Komplikasyon olarak herhangi bir kanama bulgusu izlenmedi. Burada oldukça nadir görülen ekstrakranial internal karotis diseksiyonu sonrası İV trombolitik tedavinin oldukça güvenli olduğuna ve diseksiyon olmayan olgular ile karşılaştırıldığında diseksiyon vakalarında kanama komplikasyonu ve prognoz açısından farklılık olmadığına bu olgu eşliğinde dikkat çekilmiştir.
Ischemic stroke due to carotid artery dissection is more common among young people and it accounts about 2-5% of all strokes. A 56 year old left landed male patient was evaluated for left-sided hemiparesis and aphasia in the emergency department. His cranial CT was assessed normal and NIH score was assessed 24 then he undergone thrombolytic therapy. His NIH score was decreased to 14 after 24 hours. At extracranial dupplex USG, cranial MRI and MR-Angiography, done the same day there were findings for carotid dissection. At MR-anjio repeated 5 days later, partial recanalization were seen. At control cranial CT only striocapsüler infarct was seen. There was no any evidence of bleeding as complication. Here we present a rare case of extracranial carotid artery dissection case undergone IV thrombolytic therapy and want to take attention that in carotid dissection IV thrombolytic therapy is quiet safe and there is no difference of complication such as hemorrhage and the prognosis is no different then those with no carotid dissection.

8.Basilar artery aneurysm case presented with neck pain
Uygar Utku
doi: 10.5505/tbdhd.2013.36035  Pages 33 - 34
Beyin ve boyun damar yapılarının bozuklukları ile ilgili boyun ağrısı; nadir olmamakla birlikte gereken önem verilmediği için sıklıkla göz ardı edilen bir durumdur. Gerginlik şeklinde aniden başlayan, enseye doğru yayılan, saniyeler içerisinde şiddetlenen ve dayanılmaz hal alan boyun ağrısı ile başvuran 51 yaşında kadın hastada basilar arter distal ucunda anevrizma saptanmıştır. Olgu, tek bulgusu boyun ağrısı olan rüptüre olmamış basilar arter anevrizması olup konuya dikkat çekmesi açısından sunulmaktadır.
Neck pain related with disorders of the brain and neck vascular structures is not rare but importance was attached to a condition that is often overlooked. Tension as a sudden onset, radiating to the nape, the neck pain becomes unbearable and within seconds the raging 51-year-old female patient with aneurysm at the distal end of basilar artery was found. Case, the only sign of neck pain with unruptured basilar artery aneurysm is presented in terms of raising awareness on the subject.

LookUs & Online Makale