ISSN 1301-1375 | e-ISSN 2146-9113
Volume : 26 Issue : 1 Year : 2024


Türk Beyin Damar Hastalıkları Dergisi - Türk Beyin Damar Hast Derg: 26 (1)
Cilt: 26  Sayı: 1 - Nisan 2020
1.
Kapak
Cover

Sayfalar I - V

DERLEME
2.
İnme Hemşireliği: Standartlar ve pratik uygulamalar kılavuzu Türk Beyin Damar Hastalıkları Derneği ve Nöroloji Hemşireliği Derneği Ortak Strateji Projesi
Acute Stroke Nursing: Standards and practical applications Turkish Society of Cerebrovascular Disease and the Society of Neurological Nursing: Joint Strategy Project
Mehmet Akif Topcuoglu, Zeliha Tulek, Sakine Boyraz, Atilla Özcan Özdemir, Aylin Özakgül, Ayse Guler, Bijen Nazliel, Canan Togay Isikay, Erdem Yaka, Ethem Murat Arsava, Gulsen Caglar, Hadiye Sirin, Ipek Midi, Murat Mert Atmaca, Naile Alankaya, Nedim Ongun, Nurdan Yıldırım, Özlem Aykaç, Özlem Küçükgüçlü, Öznur Usta Yeşilbalkan Ve Ark.
doi: 10.5505/tbdhd.2020.41713  Sayfalar 1 - 90
Akut inme klinik pratiğinde intravenöz tromboliz ya da trombektomi / aspirasyon gibi nörogirişimsel tedavilerin başarıyı yakalayabilmesi için iki uygulama ile desteklenmesi gerekir. Bunların ilki akut hastaların merkezlere zamanında ve güvenli triyajını sağlayacak olan “akut inme sevk ve idare sistemi”, diğeri ise bu hastaların akut dönem hastane kalışındaki uygulamalarıdır. Hastane uygulamaları nöroloji yoğun bakım veya inme ünitelerinde başlayan bir süreç olup sonuçları hemşirelik uygulamalarının kalitesinden doğrudan etkilenir. Akut inme hemşireliği inme spesifik tedavilerin etkin ve güvenli uygulaması, kan basıncı, kan şekeri, yutma, nütrisyon ve hidrasyonun yönetimi; hastanın postür, mobilizasyon, erken dönem fizik tedavi ve rehabilitasyon planı; bilinç ve nörolojik muayenenin takibi; ayrıca venöz tromboembolizm, gastrik ve enfeksiyon proflaksisi; KIBAS, enfeksiyon, solunumsal yetmezlik ve kanama gibi komplikasyonların önlenmesi ile yoğun bakımda hasta takibi ve çok etkili hasta, hasta yakını ve takım etkileşimi ve iletişimini içerir. Bu derleme akut inme hemşireliğinin birçok güncel rehberinin ülkemiz için adapte edilmiş temel uygulama ve metriklerini sunar.
Intravenous thrombolysis and acute neurointerventional therapies such as or neurothrombectomy / aspiration should be compleed by two approaches in order to achieve meaningful success in acute stroke clinical practice. The first is the “acute stroke system of care” that will ensure the timely and safe transfer and triage of acute patients to the centers, and the second is the management of these patients in the hospital stay during the acute period. In-hospital acute stroke practice is a comprehensive process that begins in neurological intensive care or stroke units, and the results are directly affected by the level and quality of stroke nursing practice. Acute stroke nursing consists of, but not limited to, effective and safe application of stroke-specific treatments; management of blood pressure, blood sugar, swallowing, nutrition and hydration; patient's posture, mobilization, early physical therapy and rehabilitation plan; monitoring of consciousness and neurological examination; venous thromboembolism, gastric ulcer and infection prophylaxis; prevention of complications such as KIBAS, infection, respiratory failure and bleeding and intensive care unit management and very effective patient, patient relative and team interaction and communication. This manuscript presents the fundamental practices and metrics adapted for our country from many current guidelines of acute stroke nursing.

TIP HABERI
3.
COVID-19 pandemisinde akut iskemik inme tedavisi: Uzman görüşü
Mehmet Akif Topçuoglu, Ethem Murat Arsava, Atilla Özcan Özdemir
doi: 10.5505/tbdhd.2020.62134  Sayfalar 91 - 94

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
4.
Akut iskemik inme; etyopatogenetik sınıflandırma, nöroradyolojik, klinik, prognostik korelasyon
Acute ischemic stroke; etiopathogenetic classification, neuroradiological, clinical, prognostic correlation
Gülgün Uncu, Elçin Aydın, Ayşe Güler, Hadiye Şirin, Ayse Sağduyu Kocaman, Mehmet Cem Çallı
doi: 10.5505/tbdhd.2020.35693  Sayfalar 95 - 106
GİRİŞ ve AMAÇ: Akut iskemik inme; ani başlangıçlı, sıklıkla fokal nörolojik defisite yol açan, travmatik olmayan nedenlerle ortaya çıkan beyin damar hastalığına bağlı olarak gelişen, 24 saatten uzun süren ya da 24 saat içinde ölümle sonuçlanabilen klinik tablodur. A Causutive Classification of Stroke (CCS) Harvard Üniversitesi tarafından düzenlenen ve internet bağlantısı ile herkesin ulaşım şansının olduğu, kullanımı kolay, standartize ve güvenilir bir program olarak tüm dünyada inme ile ilgilenen hekimler tarafından kabul görmektedir. Bu çalışmada iskemik inmelerin akut döneminde inme sınıflaması yapılarak olası etyopatogenetik faktörün ortaya konması ve bu dönemde inme alanındaki hemodinamik değişikliklerin DWI/PWI MRI mismatch alan ölçümleri ile değerlendirilerek etyoloji ile korelasyonu yanısıra bu durumun klinik bulgulara ve prognoza yansımasının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışamaya toplam 30 akut iskemik inme hastası alınmıştır. Tüm hastalara ilk 24 saatte, 48. saatte ve taburculuk öncesi Kranial MRG, Difüzyon MRG ve Perfüzyon MRG tetkikleri yapıldı. Hastalara yapılan tetkikler sonrasında elde edilen sonuçlar eşliğinde CCS formları dolduruldu. Tüm hastalarda inme subtipi analizi yapıldı.Hastaların perfüzyon MRG lerinde rCBv, rCBF ve rTTP haritaları oluşturuldu. MR çekimleri sırasında hastaların NIHSS skorları hesaplandı. İnme sonrası taburculuklarındaki mevcut durumun tespitini standardize etmek amacıyla GOS kullanıldı
BULGULAR: Çalışma sonucunda rCBV haritalarındaki defisit alanlarının hasta prognozu açısından anlamlı olduğu görüldü. rCBV artan böylelikle defisit alanı azalan hastaların NIHSS skorlarında gerileme izlendi. Bu hastaların çoğunlukla supra-aortikbüyük arter aterosklerozu nedenli inme geçirdiği saptandı. Penumbra hesaplamasında rTTP haritaları kullanıldı. Ancak rCBV haritaları ile prognostik olarak daha anlamlısonuçlar elde edilebileceği saptandı. Bu bulgumuz literatür ile uyumluydu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Akut iskemik inme zamanla yarıştığımız tedavi protokolü olan; erken tanı ve tedavinin hastanın yaşam kalitesini belirgin bir biçimde etkilediği bir hastalıktır. Trombolitik tedavi zamanı inme gelişimi baz alınarak yapılmaktadır. Elde edilen veriler eşliğinde bu zaman belirlemesinde, tedavi kararı verilmesinde ve doz belirlenmesinde perfüzyon MRG tetkikleri kullanılabilir. Bu amaçla daha çok çalışma yapılması gerekmektedir.
INTRODUCTION: Acute ischemic stroke is a clinical picture, which can last more than 24 hours and result in death in 24 hours, and its main cause is cranial vascular disease. CCS is a programme which is organized by Harvard University. In this study, classification and possible ethiopathogenetical factors of acute ischemic stroke were indicated. And hemodynamic changes of the ischemic tissue were measured by DWI/PWI MRI mismatch methods. Our puposes were interpretingt the correlations between DWI/PWI MRI mismatch methods and ethiological factors an effect of this correlation on clinical findings and prognosis.
METHODS: Totally, 30 patients with acute ischemic stroke were involved in this study. Cranial MRI imaging DWI/PWI MRI mismatch methods and clinical measurements that determined by NIHSS and GOS were performed three times CCS forms were filled with whole clinical and laboratory findings.At perfusion MRI, rCBF, rCBV, and rTTP maps were created. During MRI, all patients NIHSS scores were measured. To standardize the status of patients after discharge, GOS was used.
RESULTS: In the result of this study, it is seen that the prognosis is related to deficient area seen the rCBV maps. NIHSS scores who seregional cerebral blood volume increased and by means deficient areas in the rCBV maps decreased. In these patients, much of them had a stroke due to the supra-aortic large arterial atherosclerosis.In the measurement of penumbra, rTTP maps were used. But with the rCBV maps, it was detected that more meaning fulresults could be gained. And this finding was compatible with the literature.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Acute ischemic stroke is a disease in which we race with the time. And with the early diagnosis and treatment, the quality of patients life can be changed. According to obtained information, the timing of the treatment, deciding the treatment and also its dosage, Perfusion MRI methods can be used.

5.
Pons enfarktlarında etyopatogenez lokalizasyona göre değişir; Retrospektif bir klinik çalışma
Etiopathogenesis of pons infarction differs according to the localisation; A retrospective clinical trial
Eda Çoban, Songul Senadim, Dilek Atakli, Aysun Soysal
doi: 10.5505/tbdhd.2020.48343  Sayfalar 107 - 112
GİRİŞ ve AMAÇ: İskemik inmelerin % 25’i arka dolaşım enfarktları olup, tüm iskemik inmelerin % 7’sini pons enfarktları oluşturur. İzole pons enfarktları paramedian pons enfarktları (PPI) ve küçük derin yerleşimli pons enfarktları (SDPI) olmak üzere sınıflandırılmakta ve etyopatogenez farklılık göstermektedir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamızda Ocak 2010- Haziran 2018 tarihleri arasında nöroloji kliniğimize başvurmuş 122 pons enfarktı tanılı (48 PPI, 74 SDPI) hasta retrospektif olarak incelenmiştir. Hastalar enfarkt lokalizasyonlarına göre iki gruba ayrılmış, rutin inmeye yönelik etyolojik incelemeleri ve mevcut klinik dataları not edilmiştir.
BULGULAR: 122 hastada en sık gözlenen etyolojik neden küçük damar hastalığı olmuştur. 48 hasta PPI, 74 hasta SDPI olarak sınıflandırılmıştır. % 68 ile hipertansiyon en sık saptanan kronik risk faktörü olmuştur. Ancak her iki grup arasında hipertansiyon, diabet, dislipidemi ve koroner arter hastalığı açısından anlamlı farklılık bulunmamıştır. PPI grubunda tüm hastalarda ekokardiyografi bulguları normaldir. SDPI grubunda 11 hastada ekokardiyografide kardiyoemboli açısından patolojik bulgu tespit edilmiş olup istatistiki olarak anlamlı bulunmuştur. Ayrıca SDPI grubunda erkek cinsiyeti hakimiyeti saptanmış ve erkeklerde patolojik ekokardiyografi bulgularının daha sık olduğu dikkati çekmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Küçük derin yerleşimli pons enfarktlarında kardiyoembolizm etyolojiden sorumlu major neden olabilirken, basiller arter aterosklerozu PPI larda esas neden olarak kalmıştır. Bu bilgi izole pons enfarktlarında tedavi yaklaşımında yol gösterici olabilir.
INTRODUCTION:
Of the ischemic strokes, 25 % involve the posterior circulation ischemic infarcts (POCI) and pontine infarctions account for about 7% of all ischemic strokes. Isolated pontine infarctions are usually classified into two types: paramedian pontine infarcts (PPIs) and small deep pontine infarcts (SDPIs). The main pathogenesis of each of the two types differ. Our study was designed to investigate the main causes of isolated pontine infarctions.

METHODS: A retrospective search of the patient database of our institution was performed for a total of 122 patients who were admitted to our neurology clinic between January 2010 and June 2018. Acute ischemic stroke patients, comprising 48 PPI patients and 74 SDPI patients, were enrolled. Routine etiological investigations were performed for each patient, and clinical data were collected.
RESULTS: Of the 122 enrolled patients, the most frequent etiological cause of isolated pontine infarction was small vessel disease. There were 48 with PPI and 74 with SDPI patients. Hypertension was the most frequent chronic risk factor with the ratio of 68 %. But there was no significant difference in the prevalence of hypertension, diabetes, dislipidemia, coronary artery disease between patients with PPI and SDPI. In PPI group echocardiography was normal in all patients. In SDPI group 11 patients had abnormal cardioembolic findings and it was significantly important. Also male predominancy was detected in SDPI group and in males cardioembolic echocardiography findings were more prevalent than females.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Cardioembolism may be the major cause of SDPI while basillar artery (BA) atherosclerosis remains the cause of PPI in our study. This information may assist in therapeutic approaches of isolated pontine infarction subtypes.

6.
Spontan serebral ve servikal arter diseksiyonunda lezyon lokalizasyonu, etiyoloji ve demografik inceleme
Lesion localization, etiology and demographic evaluation in spontaneous cerebral and cervical arteries dissection
Leyla Yusuf Babaşova, Hatice Ömercikoğlu Özden, Feyyaz Baltacıoğlu, İpek Midi
doi: 10.5505/tbdhd.2020.36002  Sayfalar 113 - 119
GİRİŞ ve AMAÇ: Spontan karotis ve vertebral arter diseksiyonu tüm iskemik inmelerin %1-2’sini, genç inme hastalarının ise %10-25’ini oluşturmaktadır. Bu çalışmada genç hastalarda diseksiyon vakalarını tanımlamak, nörolojik semptom ve bulgularını saptamak, demografik özelliklerini ortaya koymak, etyolojik risk faktörlerini araştırmak, damar tutulumu ve tedavi yöntemlerini incelemek amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2012 -Temmuz 2019 tarihleri arasında hastanemiz nöroloji servisinde, kraniyo-servikal diseksiyon tanısı ile takip edilen toplam 53 hasta çalışmaya alındı. Demografik özellik olarak yaş, cinsiyet; risk faktörü, son 1 ay içinde travma öyküsü sorgulandı. Nörolojik semptom ve bulgular kayıt edildi. Diseksiyon tanısı düşünülen hastalara; kraniyal MRG, servikal/ kraniyal MR Anjio, yağ baskılı T1-ağırlıklı servikal MRG ve gerekli görülen hastalara DSA incelemesi yapıldı.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 53 hastanın, 30’u erkek, 23’ü kadın hastadan oluşmaktaydı. Vertebral arter diseksiyonlarında (VAD) yaş ortalaması 40,8, karotis arter diseksiyonlarında (KAD) ise 43,3 olarak bulundu. Çalışmada 30 hastada VAD, 23 hastada KAD görüldü. Bilateral KAD 4 hastada, bilateral VAD 1 hastada tespit edildi. Ekstrakraniyal diseksiyon 30 hastada, intrakraniyal diseksiyon 23 hastada mevcuttu. Risk faktörlerine bakıldığında sigara ve hipertansiyon en sık rastlanan risk faktörüydü. Son 1 ay içinde geçirilmiş travma sorgulamasında hastaların %41,5’unda major ya da minor travma öyküsü vardı. Hastalarda %88,6 oranında antiagregan tedavi tercih edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Literatürde karotis arter diseksiyonlarının daha fazla olduğu bildirilmekle birlikte sınırlı sayıda hasta ile yaptığımız çalışmamızda vertebral arter diseksiyonu daha fazla bulunmuştur. Ekstrakraniyal diseksiyonlar çoğunlukta olup, tüm diseksiyonlar arasında %40 oranında minor ya da major travma öyküsüne rastlanmıştır. Sigara ve hipertansiyon en önemli risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde hangi artere ilişkin diseksiyonların daha fazla olduğunu saptamak için çok merkezli çalışmalara ihtiyaç vardır. Genç inme ile gelen hastalarda diseksiyon ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır.
INTRODUCTION: Spontaneous carotid and vertebral artery dissection involves 1-2% of all ischemic stroke and 10-25% of stroke cases among young adults. The aim of our study was to identify the dissection cases and neurological symptoms and signs, to investigate the etiological risk factors, to reveal the vascular involvement and to evaluate the demographic characteristics and treatment practices particularly in young patients.
METHODS: A total of 53 cranio-cervical dissection patients who were hospitalized in our hospital between January 2010 - July 2019 were examined retrospectively. Age, sex, risk factors, and trauma history in the last month, neurological symptoms and signs were noted. Cranial MRI, cranial and cervical MR-anjio, T1-weighed fat sat cervical MRI, DSA were applied for suspected patients.
RESULTS: Of the 53 patients with dissection, 23 were female and 30 were male. The mean age for vertebral artery dissection (VAD) was 40,8 and carotis artery dissection (CAD) was 42,2 years. Thirty patients were VAD, 23 patients were CAD. Four patients had bilateral carotid and one patient had bilateral vertebral artery dissection. In the subgroup analysis, 30 patients had extracranial, 23 had intracranial dissection. When risk factors were evaluated, cigarette smoking and hypertension were most common. Major or minor trauma story was observed in 41,5% of patients. Antiaggregant treatment was used in 88,6% of patients.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In the present study, VAD was more common and can be different from the other studies in literature. Extracranial dissections were dominant and nearly 40% of all dissections had a history of minor or major trauma. Smoking and hypertension were the most common risk factors. It needs more patients with multi center study to understand the incidence of craniocervical dissections in Turkish population. Arterial dissection has to be considered in differential diagnosis in young stroke patients.

7.
İskemik inmeli hastalarda erken rehabilitasyon: hemen rehabilitasyona başlanmalı mıdır?
Early rehabilitation for ischemic stroke patients: should it be initiated immediately?
Gokhan Yazici, Arzu Guclu Gunduz, Hale Zeynep Batur Caglayan, Cagla Ozkul, Melek Volkan Yazici, Bijen Nazliel
doi: 10.5505/tbdhd.2020.86619  Sayfalar 120 - 125
GİRİŞ ve AMAÇ: Günümüzde inmeli hastalarda erken rehabilitasyon çalışmaları hız kazanmıştır. Erken rehabilitasyonun daha etkili olduğu bildirilse de, gerçekten "erken" teriminin ne anlama geldiği açık değildir. Erken terimi bazen saatlerle, bazen de günlerle ifade edilmektedir. Bu çalışma, iskemik inmeli hastalarda erken rehabilitasyonun başlama zamanının bozukluk, gövde fonksiyonu ve iyileşme derecesi üzerinde bir etkisi olup olmadığını araştırmaktır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Akut iskemik inme tanısı alan ve hastaneye yatırılan 21 hasta çalışmaya dahil edildi. Rehabilitasyona mümkün olan en erken sürede başlandı ve inme oluşumundan rehabilitasyon başlangıcına kadar geçen süre kaydedildi. Ölçüm yöntemi olarak Glasgow Sonuç Ölçeği, Ulusal Sağlık Enstitüleri İnme Ölçeği ve Gövde Bozukluğu Ölçeği kullanıldı. Tüm ölçümler ilk seanstan önce ve taburculukta yapıldı.
BULGULAR: Tüm hastalar taburcu edildi ve hiçbir hastada rehabilitasyona bağlı komplikasyon gelişmedi. İnme oluşumundan rehabilitasyon başlangıcına kadar geçen süre en erken hastada 12 saat ve en geç hastada 234 saat olarak kaydedildi (ortanca (IQR): 79.5(58,5/107,5)). Sonuçlar incelendiğinde rehabilitasyonun başlama zamanı ile bozulma, gövde fonksiyonu ve iyileşme derecesi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olmadığı görüldü (p> 0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçları, rehabilitasyonun başlama zamanının iyileşme üzerinde doğrudan bir etkisi olmadığını göstermiştir. Erken rehabilitasyon programı alan iskemik inme hastaların başlangıca göre daha iyi klinik bulgu verdiğini gösterilmiştir ancak erken rehabilitasyonun iyileşmeye katkısının ne ölçüde olduğunun belirlenmesi için kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: Nowadays early rehabilitation studies in stroke patients have gained momentum. Although early rehabilitation is reported to be more effective, what is really meant of the term “early” is not clear. The term early can sometimes refer to minutes, sometimes to hours, while sometimes even to days. The aim of the present study was to determine whether the initiation time of rehabilitation has an effect on impairment, trunk function and degree of recovery in ischemic stroke patients.
METHODS: Twenty-one patients with acute ischemic stroke diagnosis who were admitted to the hospital were included in the study. The rehabilitation was initiated as early as possible and the elapsed time; from the stroke occurrence to initiation of rehabilitation, was noted. Glasgow Outcome Scale, National Institutes of Health Stroke Scale and Trunk Impairment Scale were used to measure the effect of treatment. Evaluations were made at baseline and at discharge.
RESULTS: All of the patients were discharged and no complication aroused in any patient. The elapsed time; from the stroke occurrence to initiation of rehabilitation was 12 hours in the earliest patient and 234 hours at the latest (median (IQR): 79.5 (58,5/107,5). When the results were examined, no statistically significant relationship was present in between the initiation time of rehabilitation on impairment, trunk function and on degree of recovery (p> 0,05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results of this study showed that time of initiation of rehabilitation does not have a direct effect on recovery. Ischemic stroke patients included in the early rehabilitation program have shown improvements when compared to baseline. However, controlled studies are needed to determine the extent to which early rehabilitation contributes to recovery.

OLGU BILDIRILERI
8.
Gebelikte mekanik trombektomi
Mechnical thrombectomy in pregnancy
Mustafa Gökçe, Yılmaz İnanç, Mehmet Mahsum Kaplan
doi: 10.5505/tbdhd.2019.49469  Sayfalar 132 - 135
Son yıllarda mekanik trombektomi büyük damardan kaynaklanan tromboembolik inmelerin tedavisinde oldukça etkin bir tedavi olarak ortaya çıkmıştır. Buna rağmen gebelik gibi bazı hasta gruplarında etkinliği tam olarak bilinmemektedir. Burada 32 yaşında ilk trimester gebeliği olan, inme geçiren ve başarılı bir trombektomi ile tedavi edilmiş hasta sunulmaktadır. Mekanik trombektominin gebe akut iskemik inmeli hastaların tedavisinde önemli bir tedavi seçeneği olduğu düşüncesini paylaşmaktayız.
In recent years, data from several randomized clinical trials demonstrated a clear benefit of endovascular treatment in patients with acute ischemic stroke caused by a proximal vessel occlusion in the anterior circulation. Despite this, the benefit in some cohorts such as pregnant patients is not well known. Ischemic stroke in pregnancy relatively uncommon but it’s result can be devastating for pregnant and fetus. Here we describe a case who is 32-year-old patient that develop ischemic stroke during firt trimestry pregnancy who was succesfully trated with mechanical thrombectomy.We consider that mechanical thrombectomy is a important treatment option for pregnant patient with acute ischemic stroke.

9.
İzole unilateral hipoglossal sinir felcinin nadir nedenleri
Isolated unilateral hypoglossal nerve paralysis with unusual causes
Kezban Aslan, Hacer Bozdemir, Dilek İscan, Emine Kılıç Bağır, Kerem Mazhar Özsoy, Yunus Kenan Bıçakcı, Erol Akgül, Suzan Zorludemir
doi: 10.5505/tbdhd.2020.14238  Sayfalar 136 - 140
Burada, nadir nedenlerden dolayı ortaya çıkmış unilateral hipoglossal sinir felci vakalarını sunduk. Olguların ikisi de progresif disfaji ve konuşma bozukluğu ile kliniğimize başvurdu. Radyolojik bulgular dışında sinire bası yapan lezyonun diğer laboratuvar incelemelerinde herhangi bir özellik yoktu. Tanı bir hastada biyopsiyle, diğer hastada ise dijital subtraksiyon anjiografi (DSA) ile kondu.
We herein describe two rare cases of unilateral hypoglossal nerve paralysis due to unusual causes. Two of the cases presented with progressive dysphagia and speech impairment. All laboratory investigation were unremarkable except radiologic finding related with the lesion which is pressed on the nerve. Diagnoses of the lesions were established with biopsy at the first patient and digital subtraction angiography (DSA).

LookUs & Online Makale
w