ISSN 1301-1375 | e-ISSN 2146-9113
Volume : 29 Issue : 3 Year : 2024


Türk Beyin Damar Hastalıkları Dergisi - Türk Beyin Damar Hast Derg: 29 (3)
Cilt: 29  Sayı: 3 - Aralık 2023
1.
Kapak
Cover

Sayfalar I - V

DERLEME
2.
Akut iskemik inme endovasküler tedavisi ve ikincil endovasküler korumasıyla ilgili alınacak nörogirişimsel işlemlerin eğitim standartları
Training standards for neurointerventional procedures regarding endovascular treatment and secondary endovascular protection of acute ischemic stroke
Atilla Özcan Özdemir, Semih Giray, Erdem Gürkaş
doi: 10.5505/tbdhd.2023.29053  Sayfalar 106 - 114
Akut iskemik inmede endovasküler tedaviler kanıta dayalı tıpta yerini almıştır. Kılavuzlara giren bu tedavinin uygulanması ancak yeterli eğitimi almış nörogirişimsel işlem ancak uzman sayılarının arttırılması ile mümkündür. Randomize kontrollü çalışmalarda yeterli eğitimi almış nörogirişimsel tedaviyi yapacak uzmanlar yer almıştır. Akut iskemik inme tedavisinin semptom sonrası ilk 24 saate kadar uzaması, geniş infarktlı hastaların tedaviye alınması sonucunda bu tedaviyi uygulayacak nörogirişimsel uzman sayısı artmak durumundadır. Girişimsel nörolog sayısını arttırmak için belli bir teorik ve pratik eğitim programı düzenlenmiştir. Bu makalede girişimsel nörologlar için eğitim yolakları ve standartları belirlenmiştir.
Endovascular treatments for acute ischemic stroke have taken their place in evidence-based medicine. The implementation of this treatment, which is included in the guidelines, is only possible by increasing the number of neurointerventional specialists who have received sufficient training. In randomized controlled studies, experts who received adequate training to perform neurointerventional treatment were included. As the treatment of acute ischemic stroke extends to the first 24 hours after symptoms and patients with large infarcts are included in the treatment, the number of neurointerventional specialists who will apply this treatment must increase. A certain theoretical and practical training program has been organized to increase the number of interventional neurologists. In this article, educational pathways and standards for interventional neurologists are determined.

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
3.
Mekanik trombektomi yapılan akut iskemik inmeli hastalarda eritrosit dağılım genişliğinin (RDW) fonksiyonel durum ile ilişkisi
The relationship between erythrocyte distribution width (RDW) and functional status in patients with acute ischemic stroke who received mechanical thrombectomy
Fatma Ebru Algül, Yüksel Kablan
doi: 10.5505/tbdhd.2023.79847  Sayfalar 115 - 121
GİRİŞ ve AMAÇ: İnme, dünya genelinde ölüme yol açan hastalıklar içinde 2.sırada yer alan, epidemiyolojik çalışmalarda özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaygın, bireysel ve toplumsal sonuçları bakımından ağır bir hastalıktır. Akut iskemik inmede trombüs yükü ile ilişkili büyük arter oklüzyonu olan hastalarda güvenli ve etkin tedavi seçeneği olarak mekanik trombektomi yapılması önerilir. Yüksek RDW (Red Blood Cell Distribution Width) değerlerinin akut iskemik inmeli hastalarda erken dönemde ölüm, kötü fonksiyonel iyileşme, intravenöz trombolitik tedavi sonrası hemorajik transformasyon riskinde artış ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Biz de bu çalışmada bölgemizde mekanik trombektomi yapılan hastalarda RDW değerleri ile hastaların taburculuk sırasındaki ve 3. aydaki fonksiyonel durumu arasındaki ilişkiyi araştırmayı planladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2018 ile Mart 2022 tarihleri arasında hastanemizin acil polikliniğine başvuran 51 akut iskemik inme hastası dahil edilmiştir. Hastaların taburculuk modifiye rankin skoru (TmRS) ve 3. ay mRS hesaplanıldı, 3. ay mRS’u TmRS’ye eşit olan ve/veya TmRS’den küçük olanlar grup 1, 3. ay mRS’u TmRS’dan büyük olan hastalar grup 2 olarak sınıflandı. Grup 1 ve grup 2 arasında RDW düzeyleri karşılaştırıldı.
BULGULAR: Grup 1 ile grup 2 arasında yaş, işleme alınma süreleri arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmezken (p>0.05), TmRS, 3. ay mRS, başvuru NIHSS değeri ve RDW değerlerinin grup 2’de anlamlı olarak yüksek olduğu bulunmuştur (p<0,05). 3. ay mRS ile TmRS arasındaki fark ile RDW düzeyleri arasında orta düzeyde pozitif bir ilişki bulunduğu tespit edilmiştir (p<0,05, 0,29<r<0,70).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bölgemizde mekanik trombektomi işlemi uygulanılan iskemik inme hastalarında RDW’nin kötü fonksiyonel sonuçlar ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir. RDW’nin prognoz tespitinde kullanılabilmesi için ileride yapılacak daha geniş populasyonlu ve çok sayıda çalışmaya ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: Stroke ranks second among the diseases causing death worldwide and is a severe condition because of significant individual and societal consequences, especially prevalent in developing countries in epidemiological studies. Mechanical thrombectomy is recommended as a safe and effective treatment option for patients with acute ischemic stroke associated with large artery occlusion due to thrombus burden. High RDW (Red Blood Cell Distribution Width) values have been shown in patients with acute ischemic stroke to be associated with early mortality, poor functional recovery, and an increased risk of hemorrhagic transformation after intravenous thrombolytic treatment. In this study, we aimed to investigate the relationship between RDW values and the functional status of patients at discharge and 3 months who underwent mechanical thrombectomy in our region.
METHODS: 51 patients with acute ischemic stroke who presented to the emergency department between January 2018 and March 2022 were included. The discharge modified Rankin Scale (DmRS) and 3rd month modified Rankin Score were calculated, and those with DmRS equal to or less than 3rd month mRS were classified as Group 1 and those with 3rd month mRS greater than DmRS were classified as Group 2. RDW levels were compared between Group 1 and Group 2.
RESULTS: There was no significant difference in age and admission times between Group 1 and Group 2 (p>0.05). However DmRS, 3rd month mRS, initial NIHSS score and RDW values were significantly higher in Group 2 (p<0.05). A moderate positive correlation was found between difference of DmRS & 3rd month mRS and RDW levels (p<0.05, 0.29<r<0.70).
DISCUSSION AND CONCLUSION: RDW was found to be associated with poor functional outcomes in ischemic stroke patients underwent mechanical thrombectomy in our region,. Larger and more comprehensive studies are needed in the future for the use of RDW in the determination of prognosis.

4.
Karotiko-kavernöz fistüllerin endovasküler tedavisi: İki merkez deneyimi
Endovascular treatment of carotico-cavernous fistulas: Experiences of two centers
Ayşenur Önalan, Erdem Gürkaş, Özlem Aykaç, Zehra Uysal Kocabaş, Atilla Özcan Özdemir
doi: 10.5505/tbdhd.2023.19971  Sayfalar 122 - 128
GİRİŞ ve AMAÇ: Karotiko-kavernöz fistül (KKF), kavernöz sinüs içindeki arterler ve venler arasındaki anormal bağlantılardır. Tedavide amaç arteriyovenöz akımını koruyarak kavernöz sinüs arasındaki bağlantıyı kapatmaktır. Endovasküler olarak ayrılabilir balonlar, koiller, embolizan ajanlar ve son yıllarda akım yönlendirici stent ile tedavi seçenekleri bulunmaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: İki merkezde 2020-2022 yıllarında KKF tanısı konulan toplam 7 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastalar anatomilerine (direkt ve dural) ve Barrow sınıflamasına (Tip A, Tip B, Tip C, Tip D) göre sınıflandırıldı.
BULGULAR: Endovasküler olarak ulaşım sağlanan tüm hastalara koil ile embolizasyon sağlandı. Tip A olan bir hastada koilleme ile aynı seansta akım yönlendirici stent uygulandı. Endovasküler erişim sağlanamayan 1 hastanın takiplerinde fistülün spontan kapandığı izlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Karotiko-kavernöz fistüllerin direkt tipinde transarteryel yolla, dural tiplerinde de transvenöz yolla koil tedavisi güvenli ve etkindir. Bu tedavilerle fistülün tam kapanmadığı durumlarda internal karotis artere uygulanan akım yönlendirici stent, dural dallardan geçişi azaltarak uzun dönemde fistülün kapanmasına katkı sağlar.
INTRODUCTION: Carotico-cavernous fistula (CCF) are abnormal connections between arteries and veins within the cavernous sinus. The aim of the treatment is to close the connection between the cavernous sinus while maintaining the arteriovenous flow. There are treatment options with endovascular approach such as detachable balloons, coils, embolic agents and in recent years, flow-diverter stent.
METHODS: A total of 7 patients diagnosed with CCF between 2020-2022 in two centers were retrospectively analyzed. Patients were classified according to their anatomy (direct and dural) and Barrow classification (Type A, Type B, Type C, Type D).
RESULTS: In 6 of 7 patients, endovascular access could be achieved and embolizations were performed with coils. Flow diverter stent was applied in the same session with coiling in a patient with type A.In one patient with a failed endovascular access, spontaneous occlusion of the fistula was observed in follow-up control examinations.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Coiling of direct type CCF by transarterial approach and of dural type CCF by transvenous approach is safe and effective. In cases of incomplete occlusion of the fistula with these treatments, the flow-diverter stent applied to the internal carotid artery contributes to the occlusion of the fistula in the long term by reducing the passage through the dural branches.

5.
Çorum ili genç iskemik inme hastalarının demografik verileri, risk faktörlerinin değerlendirilmesi
Demographics of young patients with ischemic stroke in the city of Çorum: Evaluation of risk factors
Sinan Eliaçık
doi: 10.5505/tbdhd.2023.90582  Sayfalar 129 - 135
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, Çorum ilinde iskemik inme nedeniyle hastaneye yatışı yapılan 18-45 yaş arası hastalarda saptanan risk faktörleri gözden geçirilmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2013 ile Ocak 2023 tarihleri arasında toplam 124 genç iskemik inme (Gİİ) ve 23 geçici iskemik atak (GİA) tanıları ile hastanede yatan hastalar çalışmaya dahil edildi. Bu hastalarda ki risk faktörleri ve prognoz değerlendirildi.
BULGULAR: Gİİ grubunda hastaların 79’u erkek, 45’i kadındı. Yaş ortalaması 39,06 ± 5,96 yıldı. En sık izlenen tekli risk faktörü hipertansiyon (HT) 27 hastada, ikinci sıklıkta ise hastada sigara içme olarak belirlendi. Ortalama homosistein (HS) düzeyi 21,46±19,63 (5-97) µmol/L vitamin D (vit D) düzeyi ise 27,57±17,97 (3-68) ng/mlt olarak saptandı. Bamford sınıflamasına göre 52 hastada laküner infarkt, TOAST sınıflamasında 39 hasta küçük damar okluzyonu saptandı. Modifiye rankin skalası taburculuk sonrası birinci ayda poliklinik kontrolu bulguları ile değerlendirildi ve 59 hastada patolojik semptom yoktu. 18 hastada takip eden ortalama bir yıl içinde tekrarlayıcı inme saptandı. Bu grupta klasik risk faktörleri mevcuttu ve tekrarlayıcı inmesi olmayan ile karşılaştırıldığında Vit D düzeyi daha düşük, HS düzeyi ise daha yüksekti (p<0,05). GİA tanısı ile 23 vaka aynı dönemde takip edilmişti. Bu vakaların 16’sı erkek 7’si kadın cinsiyetteydi. Yine bu hasta grubunun tamamında klasik risk faktörleri vardı. HT bu grupta en sık risk faktörüydü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Genel olarak Gİİ hastalarda prognoz daha iyi seyretmekle birlikte risk faktörlerinin tedavi edilmesi ile etiyolojinin belirlenmesi, rekürrensi önlemek ve etkin tedavi açısından önemlidir.
INTRODUCTION: In this study, the risk factors detected in patients aged 18-45 years who were hospitalized for ischemic stroke in the city of Çorum were evaluated.
METHODS: A total of 124 young ischemic strokes (YIS) and 23 transient ischemic attacks (TIA) patients who were hospitalized with a diagnosis of YIS and TIA between January 2013 and January 2023 were included in the study. Risk factors and prognosis in these patients were evaluated.
RESULTS: Among the patients in the YIS group, 79 were male and 45 were female, and the mean age was 39.06±5.96 years. The most commonly identified single risk factor was hypertension (HT), affecting 27 patients, followed by cigarette smoking in 20. The mean homocysteine (HS) and vitamin D (vit D) levels were 21.46±19.63 (5–97) µmol/L and 27.57±17.97 (3–68) ng/ml, respectively. Of the total patients in the YIS group, 52 patients were identified with a lacunar infarct according to the Bamford classification and 39 with a small-vessel occlusion according to the TOAST classification. The Modified Rankin scale was applied to the findings detected at the first-month outpatient clinic visit, and 59 patients had no pathologic symptoms. Recurrent stroke developed in 18 patients over a mean follow-up of one year, in which the classical stroke risk factors were present, while vit D levels were lower and HS levels were higher (p<0.05). Among the 23 cases diagnosed with TIA, which were followed up at the same time, 16 were male and seven were female, and the classical risk factors were also present in all of the patients in this group, with HT being the most common.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Although the prognosis is better in YIS, the treatment of the risk factors and the detection of the etiology can be important in the prevention of recurrence and the efficient treatment of patients.

6.
COVID-19 PCR pozitif inmelerde klinik ve PCR-Ct değeri arasındaki ilişki
Relationship between clinical and PCR-Ct value in COVID-19 PCR positive strokes
Dilek İşcan, Selçuk Türkel
doi: 10.5505/tbdhd.2023.82584  Sayfalar 136 - 142
GİRİŞ ve AMAÇ: Giriş: COVID-19, PCR (Polymerase Chain Reaction) ile pozitif gösterilmiş ve serebrovasküler hastalık (SVH) tanısı alan hastalarla, COVID-19 PCR negatif olan aynı dönem SVH geçiren hastaların demografik özellikleri, kan parametreleri ve radyolojik görüntüler açısından karşılaştırarak COVID-19 ve SVH arasındaki ilişkinin açıklanması ve viral yük ile SVH kliniği arasındaki ilişkinin gösterilmesi hedeflenmiştir.

YÖNTEM ve GEREÇLER: COVID-19 PCR pozitif iken SVH geçiren 20 hasta ile kontrol grubu olarak aynı dönem SVH geçirmiş benzer yaş ve cinsiyette COVID-19 PCR negatif hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Demografik özellikler hastalıklar, beyin Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve beyin Difüzyon Magnetik Rezonans Görüntüleme (MRG) inme topografisi ve tutulan vasküler sulama alanları, kan parametrelerinden beyaz küre (BK), nötrofil ve lenfosit oranı (NLR), C-reaktif protein (CRP), D-dimer, fibrinojen, ferritin, uluslararası normalizasyon oranı (INR), aktive parsiyel tromboplastin zamanı (aPTT) değerleri incelenmiş ve gruplar arasında karşılaştırılmıştır. PCR+ hastalarda Toraks BT ile CORADS bakılmıştır. National Institutes of Health Stroke Scale (NIHSS), Glaskow Koma Skalası (GKS), Modifiye Rankin Skalası (mRS) ile nörolojik durumlarına bakılmış, NLR, CRP, PCR-CT (cycle threshold) ve CORADS ile kıyaslanmıştır.
BULGULAR: Gruplar arasında Hipertansiyon (HT), Diyabetes Mellitus (DM), Atriyal Fibrilasyon (AF) gibi iskemik inme risk faktörleri açısından istatistiksel olarak fark görülmemiştir. COVID-19 PCR pozitif olanlarda NLR, CRP ve ferritin istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. NLR, PCR-CT değeri ile inme şiddeti arasında korelasyon saptanmamıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: COVID-19 ile eş zamanlı SVH geçiren hastalarda NLR, CRP, PCR-CT değeri ile nörolojik klinik arasında ilişki yoktur.
INTRODUCTION: By comparing the demographic characteristics, blood parameters and radiological images of patients with cerebrovascular disease (CVD) who were positive for COVID-19 by PCR (Polymerase Chain Reaction) and diagnosed with CVD and COVID-19 PCR-negative patients who had CVD in the same period, COVID-19 and It is aimed to explain the relationship between CVD and to show the relationship between viral load and CVD clinic.
METHODS: 20 patients who had CVD while being positive for COVID-19 PCR, and patients with similar age and gender who had CVD during the same period as the control group, were included in the study. Demographic characteristics diseases, brain Computed Tomography (CT) and brain Diffusion Magnetic Resonance Imaging (MRI) stroke topography and vascular irrigation areas involved, blood parameters such as white blood cell (WBC), neutrophil and lymphocyte ratio (NLR), C-reactive protein (CRP), D-dimer, fibrinogen, ferritin, international normalization ratio (INR), activated partial thromboplastin time (aPTT) values were examined and compared between groups. COVID -19 Reporting and Data System (CO-RADS) was evaluated with thorax CT in PCR+ patients. Neurological status was evaluated with the National Institutes of Health Stroke Scale (NIHSS), Glasgow Coma Scale (GCS), Modified Rankin Scale (mRS), and compared with NLR, CRP, PCR-CT (cycle threshold) and CO-RADS.
RESULTS: There was no statistical difference between the groups in terms of ischemic stroke risk factors such as Hypertension (HT), Diabetes Mellitus (DM), Atrial Fibrillation (AF). NLR, CRP and ferritin were found to be statistically significantly higher in COVID-19 PCR positive patients. No correlation was found between NLR, PCR-CT value and stroke severity.
DISCUSSION AND CONCLUSION: There is no relationship between NLR, CRP, PCR-CT values and neurological clinics in patients who have co-existing CVD with COVID-19.

7.
Vertebral arter V1 ve V2 segmentlerinin anterior ve posterior iskemik inmeli hastalarda anatomik ve morfolojik incelenmesi
Anatomical and morphological examination of vertebral artery V1 and V2 segments in patients with anterior and posterior ischemic stroke
İsmet Demirtaş, Koral Çağlar Kuş, Ayşegül Ayran, Shamil Aliyev
doi: 10.5505/tbdhd.2023.79836  Sayfalar 143 - 153
GİRİŞ ve AMAÇ: Vertebral arter (VA)’in çıkış yeri, seyri ve dallanma düzeni ile ilgili anatomik varyasyonları nadirdir. Çalışmamızın amacı anterior ve posterior dolaşım kaynaklı iskemik inmeli hastalarda VA’in çıkış yerinin ve servikal bölümünün morfolojik varyasyonlarını inceleyerek elde edilen sonuçların anatomik, radyolojik ve klinik açıdan önemini vurgulamaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada inmenin meydana geldiği arterlere bağlı olarak, anterior iskemik inme (Aİİ) hastaları (n=188), posterior iskemik inme (Pİİ) hastaları (n=88) ve kontrol grubu (n=154) olmak üzere üç grup belirlendi. Multi-dedektörlü bilgisayarlı tomografi anjiyografisi ve 3D Slicer yazılım programı kullanılarak 430 hasta ve kontrol grubunda yer alan bireyde V1 ve V2’nin morfometrisi retrospektif olarak incelendi.
BULGULAR: Çalışmamızda, sol V1’lerin %95,8’i subklavyen arter’den (SKA) köken alırken bu arterlerin 143’ünün Aİİ’li, 83’ünün Pİİ’li hastalarda ve 145’inin kontrol grubunda yer alan kişilerde olduğu gözlemlendi. Sol VA’lerin kalan %4,2’sinin arkus aorta’dan (AA) ayrıldığı görüldü. Çalışmamızda sağ VA’lerin geçmiş oldukları transvers foramen’lerin (TF) sıklığı sırasıyla C6 (%93,5), C5 (%5,1) ve C4 (%1,4) olarak gözlemlenirken sol VA’lerin geçmiş oldukları TF’lerin sıklığı ise sırasıyla C6 (%93,3), C5 (%4,4), C7 (%1,6), C4 (%0,2), C5-C6 (%0,2) ve C7-T1 (%0,2) olarak tespit edildi. Sağ V2 çapı 3,68 ve sol V2 çapı 3,69 mm olarak bulundu. Mevcut çalışmada sağ dominantlık %22,3 ve sol dominantlık %24,9 idi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bildiğimiz kadarıyla bu, VA’in morfometrik ve anatomik varyasyonları ile anterior ve posterior dolaşım kaynaklı iskemik inme geçiren hastalar arasında bir ilişki olup olmadığını araştıran ilk rapordur. Bu çalışmadan elde edilen bilgiler baş ve boyun cerrahlarına ve girişimsel radyologlara, özellikle Türk toplumunda, VA'in değişken anatomisini anlamada ve böylece iyatrojenik yaralanmaların önlenmesinde yardımcı olacaktır.
INTRODUCTION: The vertebral artery (VA) rarely exhibits anatomical variations regarding its origin, course, and branching pattern. The aim of our study is to examine the morphological variations of the origin and cervical segment of the VA in patients with ischemic stroke originating from anterior and posterior circulation and to emphasize the anatomical, radiological and clinical importance of the results.
METHODS: In this study, three groups were determined, depending on the arteries where the stroke occurred: anterior ischemic stroke (AIS) patients (n=188), posterior ischemic stroke (PIS) patients (n=88) and control group (n=154). The morphometry of V1 and V2 was retrospectively examined in 430 patients and control groups using multi-detector computed tomography angiography and 3D Slicer software.
RESULTS: 95,8% of the left V1s originated from the subclavian artery, and 143 of these arteries were in patients with AIS, 83 in patients with PIS, and 145 in control group. It was observed that the remaining 4.2% of left VAs originated from the aortic arch, and this observation was consistent with the incidence in previous studies. In our study, the frequency of entry level of right VAs into the transverse foramen (TF) was observed as C6 (93.5%), C5 (5.1%) and C4 (1.4%), respectively. The frequency of entry level of left VAs into the TFs is C6 (93.3%), C5 (4.4%), C7 (1.6%), C4 (0.2%), C5-C6 (0.2%) and C7-T1 (0.2%), respectively. Right and left V2 diameters were found to be 3.68 mm and 3.69 mm, respectively. In the current study, right and left dominances were 22.3% and 24.9%, respectively.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The information obtained from this study will assist head and neck surgeons and interventional radiologists in understanding the variable anatomy of the VA and thus preventing iatrogenic injuries, especially in the Turkish population.

OLGU BILDIRILERI
8.
Mezensefalon enfarktına bağlı gelişen WEBİNO (Wall-eyed bilateral internükleer oftalmopleji) sendromu
WEBINO (Wall-eyed bilateral internuclear ophthalmoplegia) syndrome due to mesencephalon infarction
Gülten Tata, Serpil Bulut
doi: 10.5505/tbdhd.2023.49140  Sayfalar 154 - 157
WEBİNO (Wall-eyed bilateral internükleer oftalmopleji) sendromu, başlıca bilateral internükleer oftalmopleji ve ekzotropya ile karakterizedir. Beyin sapını etkileyen lezyonlar nedeniyle oluşmaktadır. Ani çift görme şikâyeti ile gelen 82 yaşında kadın hastanın nöro-oftalmolojik muayenesinde bilateral addüksiyon zaafı, disosiye nistagmus, primer bakış pozisyonunda ekzotropya, yukarı bakış kısıtlılığı, konverjans yetmezliği bulguları ve difüzyon MR’ında akut mezensefalon enfarktı izlendi. İskemik inmeye bağlı gelişen, klinik bulguları WEBİNO sendromu ile uyumlu bulunan ve fotoğraflarla dokümante edilen bu olgu nadir görülmesi nedeniyle sunulmuştur.
WEBINO (Wall-eyed bilateral internuclear ophthalmoplegia) syndrome is characterized mainly by bilateral internuclear ophthalmoplegia and exotropia. It is caused by lesions affecting the brain stem. In the neuro-ophthalmological examination of an 82-year-old female patient who complained of sudden double vision, bilateral adduction weakness, dissociated nystagmus, exotropia in the primary gaze position, upward gaze limitation, convergence insufficiency findings were observed, and diffusion MRI showed acute mesencephalon infarction. This case, whose clinical findings were compatible with WEBINO syndrome which developed due to ischemic stroke, and was documented with photographs, is presented because of its rarity.

9.
Hirudoterapi sonrası gelişen bazal ganglion enfarktı: Olgu sunumu
Basal ganglia infarction after hirudotherapy: A case report
Ayşe Polat Zafer, Sena Boncuk Ulaş, Yeşim Güzey Aras, Bilgehan Atılgan Acar, Türkan Acar
doi: 10.5505/tbdhd.2023.94557  Sayfalar 158 - 162
Sülükler tatlı sularda yaşayan, parçalı, hermafrodit canlılardır. Bu canlılar çeşitli tıbbi uygulamalarda eski çağlardan bu yana bazı hastalıkların tedavilerinde kullanılmaktadır. Bu yazıda sülük tedavisine bağlı uzamış kanama sonrası akut inme bulguları ile gelen bir vakayı sunmayı amaçladık. 61 yaş erkek hasta konuşma bozukluğu, ağız kenarında kayma, sol kol ve bacakta güçsüzlük gelişmesi üzerine acile servise başvurdu. Şikayetleri başlamadan yaklaşık beş saat önce bel ve diz ağrıları için sülük tedavisi yaptırdığı, ancak girişim yerlerinde kanamanın durmadığı ve ardından tansiyon düşüklüğü yaşadığı öğrenildi. Beyin bilgisayarlı tomografide (BBT) belirgin akut santral patoloji izlenmedi. Kranial ve servikal BT anjiyografide sağ ICA servikal segment proksimalinde total oklüzyon gözlendi. Sülüğün çeşitli tıbbi uygulamalarda kullanımının izleri binlerce yıl öncesine dayansa da 20. yüzyıla gelindiğinde modern tıbbi düzenlemelerin yeni gereksinimlerine ve büyük ilerlemelere uymaması nedeniyle geri planda kalmıştır. Sülükler bağlanma sırasında tükürüğünde bulunan birçok biyoaktif maddeyi konakçı dokuya enjekte eder. Salgılanan bu proteinler konağın pıhtılaşma kaskadı ile reaksiyona girer, trombosit adhezyonunu engeller ve kan viskozitesini arttırır. Bizim olgumuzda olduğu gibi sülük tedavisi sonrası uzamış kanamalar hemodinamik stabilizasyonu bozarak hayatı tehdit eden anemi, hemorajik şok, hemodinamik inme gibi ciddi sorunlara yol açabilir.
Leeches are segmented, hermaphrodite animals that live in freshwater. These animals have been used in various medical applications since ancient times in the treatment of some diseases. In this article, we aimed to present a case who presented with acute stroke symptoms after prolonged bleeding due to leech therapy. A 61-year-old male patient was admitted to the emergency service with speech disorder, slip on the corner of the mouth, and weakness in the left arm and leg. It was learned that he had leech therapy for his lower back and knee pains about five hours before his complaints started, but the bleeding did not stop at the intervention sites and then he had low blood pressure. There was no acute central pathology was observed in brain computed tomography. Total occlusion was observed in the right ICA cervical proximal segment in CT angiography. Although the traces of the use of leeches in various medical applications date back thousands of years, it remained in the background in the 20th century because it did not comply with the new requirements and great advances of modern medical regulations. Leeches inject many bioactive substances found in their saliva into the host tissue. These secreted proteins react with the coagulation cascade of the host, inhibit platelet adhesion, and increase blood viscosity. As in our case, prolonged bleeding after leech therapy may disrupt hemodynamic stabilization and lead to serious problems such as life-threatening anemia, hemorrhagic shock, and hemodynamic stroke.

EDITÖRE MEKTUP
10.
İntravenöz doku plazminojen aktivatörü uygulaması ile serebral kalsifik embolinin fragmantasyonu: Olgu resmi
Fragmentation of cerebral calcific embolism by intravenous administration of tissue plasminogen activator: Case vignette
Mert Demirel, Ethem Murat Arsava, Rahsan Göçmen, Bahar Gülmez, İsa Furkan Sarıer, Mehmet Akif Topcuoglu
doi: 10.5505/tbdhd.2023.75537  Sayfalar 163 - 165

LookUs & Online Makale
w