ISSN 1301-1375 | e-ISSN 2146-9113
Volume : 28 Issue : 2 Year : 2024


Türk Beyin Damar Hastalıkları Dergisi - Türk Beyin Damar Hast Derg: 28 (2)
Cilt: 28  Sayı: 2 - 2022
1.
Kapak
Cover

Sayfalar I - VI

DERLEME
2.
Pandemi döneminde sağlık iletişimine bir örnek: TBDHD için yapılan sağlık iletişimi çalışmaları (2021)
An example of health communication in the pandemic period: Health communication studies for TCVDS (2021)
Sırrı Serhat Serter
doi: 10.5505/tbdhd.2022.89156  Sayfalar 68 - 79
Pandemi dönemi itibariyle, kişilerin evde geçirdikleri süreler zorunlu olarak uzamış ve bilgi erişim kaynaklarından olan dijital platformlar ve sosyal medya hesaplarının kullanımı da genç nüfusa etiketli olmaktan çıkarak orta yaş ve üzeri kişiler içinde sıklıkla kullanılır hale gelmiştir. Pandeminin getirdiği sınırlılıklar sebebi ile kişilerin evde kalma süreleri uzamış ancak hareket etme sürelerinde azalma görülmeye başlanmıştır. Aynı zamanda değişen beslenme alışkanlıkları da birçok ölümcül olabilecek hastalık için zemin oluşturmuştur. Türk Beyin Damar Hastalıkları Derneği (TBDHD), pandemi koşulları ile inme vakalarında olabilecek artışı öngörmüş ve sosyal medya hesaplarını kişilerin doğru sağlık bilgilerine erişim sağlayabildiği bir kaynak olacak şekilde kullanımı yoluna gitmiştir. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki; TBDHD sağlık iletişimi alanında sürdürmüş olduğu sosyal medya kampanyaları ile toplum ile başarılı bir etkileşim yaratabilmeyi başarı ile gerçekleştirmiştir.
As of the pandemic period, the time people spend at home has been extended out of necessity and the use of digital platforms and social media accounts, which are sources to access information, has increased among middle aged individuals rather than being primarily relegated to the realm of the younger population. Due to the limitations brought by the pandemic, the duration of stay at homes has extended, but the durations of movement have decreased. At the same time, changing dietary habits have also laid the groundwork for many potentially fatal diseases. The Turkish Cerebrovascular Diseases Society (TCVDS) has foreseen the possible increase in stroke cases due to the pandemic and has tried to use social media accounts as a source where people can access accurate health information. Studies show that TCVDS has succeeded in increasing interaction with the public through its social media campaigns in the field of health communication.

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
3.
Komada optik sinir kılıf çapının prognostik değeri
Prognostic value of optic nerve sheath diameter in coma
Tuğçe Mengi, Mustafa Kaçmaz, Hüseyin Yakar
doi: 10.5505/tbdhd.2022.09216  Sayfalar 80 - 86
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, akut yapısal beyin hasarı ve düşük Glasgow koma skoru (GKS≤8) ile yoğun bakım ünitesine yatırılan komatöz hastalarda optik sinir kılıf çapı ile prognoz arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamız prospektif, gözlemsel bir klinik çalışma olarak tasarlandı. Bu çalışmaya 18 yaş üzerinde, GKS≤8 olan, akut yapısal beyin hasarı tanısı koyulan, yoğun bakım ünitesine kabul sonrası sonrası ilk 24 saatte ultrasonografi ile optik sinir kılıf çapı ölçümü kararı verilen komatöz hastalar dahil edildi. 28. gündeki modifiye Rankin skalasına göre hastalar iyi prognoz ve kötü prognoz olmak üzere iki gruba ayrıldı. Modifiye Rankin skalasında, skor 0, 1, 2 ve 3 iyi nörolojik prognoz olarak kabul edilirken; 4, 5 ve 6 kötü nörolojik prognoz olarak kabul edildi.
BULGULAR: Kötü nörolojik prognozu olan hastalarda optik sinir kılıfı çapı, iyi nörolojik prognozu olan hastalardan anlamlı olarak daha genişti (7,04±0,75'e karşı 6,02±0,62 mm, p<0,01). Lojistik regresyon analizinde optik sinir kılıf çapı ile 28. gündeki modifiye Rankin skalası arasında anlamlı ilişki mevcuttu [OR 1,224 (1,087-1,595), p=0,005]. Benzer anlamlı ilişki optik sinir kılıf çapı ile yoğun bakım mortalitesi ve hastane içi mortalite arasında da mevcuttu [sırasıyla OR 1,124 (1,006-1,256), p=0,039 ve OR 1,131 (1,012-1,264), p=0,031].
TARTIŞMA ve SONUÇ: Optik sinir kılıf çapı ile prognostik parametreler arasındaki anlamlı ilişki, yoğun bakım ünitesinde akut yapısal beyin hasarına bağlı koma nedeniyle takip edilen hastalarda optik sinir kılıf çapının prognozu öngörmede kullanılabileceğini göstermektedir.
INTRODUCTION: The aim of this study was to evaluate the relationship between optic nerve sheath diameter and prognosis in comatose patients admitted to the intensive care unit with acute structural brain injury and low Glasgow coma score (GCS≤8).
METHODS: Our study was designed as a prospective, observational clinical study. In this study, comatose patients over 18 years of age, with GCS ≤8, diagnosed with acute structural brain injury, and the decision to measure optic nerve sheath diameter by ultrasonography in the first 24 hours after admission to the intensive care unit were included. According to the modified Rankin scale on the 28th day, the patients were divided into two groups as good prognosis and poor prognosis. In the modified Rankin scale, scores of 0, 1, 2 and, 3 were considered good neurological prognosis, while scores of 4, 5, and 6 were considered poor neurological prognosis.
RESULTS: Optic nerve sheath diameter in patients with poor neurological prognosis was significantly greater than that in patients with good neurological prognosis (7.04±0.75 vs. 6.02±0.62 mm, p<0.01). In logistic regression analysis, there was a significant correlation between optic nerve sheath diameter and modified Rankin scale at 28th day [OR 1.224 (1.087-1.595), p=0.005]. A similarly significant relationship was also found between optic nerve sheath diameter and intensive care unit mortality and in-hospital mortality [OR 1.124 (1.006-1.256), p=0.039 and OR 1.131 (1.012-1.264), p=0.031, respectively].
DISCUSSION AND CONCLUSION: The significant relationship between optic nerve sheath diameter and prognostic parameters shows that optic nerve sheath diameter can be used to predict prognosis in patients followed up in the intensive care unit for coma due to acute structural brain injury.

4.
COVID-19 pandemisi döneminde akut inme yönetimi
Acute stroke management during COVID-19 pandemic
Murat Polat, Baki Doğan
doi: 10.5505/tbdhd.2022.46547  Sayfalar 87 - 93
GİRİŞ ve AMAÇ: Koronavirus hastalığı 2019 (COVID-19) pandemisinde akut inme başvurularında ve akut tedavi sayılarında azalma ve tedavi sürelerinde gecikmeler yaşanabilmektedir. Bu çalışmada COVID-19 pandemisinde ve pandemi öncesi dönemde akut inme ile başvuran hastaların klinik özelliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 01 Ocak 2019 ve 31 Mayıs 2021 tarihleri arasında beyin damar hastalığı (BDH) tanısıyla yatırılan hastalar alınmıştır. Hastaların demografik özellikleri ve inme risk faktörleri kaydedilmiştir. İnme şekli ve iskemik BDH subtipleri belirlenerek hastaların başvuru National Institutes Of Health Stroke Scale (NIHSS) skoru, semptom-kapı zamanı, kapı-konsultasyon zamanı, intravenöz doku tipi plazminojen aktivatörü (IV tPA) ve endovasküler trombektomi (EVT) uygulanma sayıları, kapı-iğne zamanı ve kapı kasık zamanı kaydedilmiştir. Taburculuk modifiye Rankin Skalası (mRS) ve NIHSS skorları ve mortalite oranları değerlendirilmiştir. 14’er aylık iki ayrı periyotta yatırılan hastalar pandemi öncesi ve pandemi dönemi olarak ikiye ayrılarak karşılaştırılmıştır.
BULGULAR: COVID-19 öncesi 316 (kadın %45,25, yaş: 66,75±13,68 yıl), pandemi döneminde ise 341 (kadın %41,94, yaş: 68,34±13,55 yıl) hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Pandemi döneminde hemorajik BDH ve geçici iskemik atak sayılarında artma, iskemik inme ve serebral venöz tromboz (SVT) yatış sayılarında azalma, iskemik BDH subtiplerinde ise kardiyoembolik inmelerde azalma, lakünlerde artma gözlenmiştir (p<0,01). Büyük damar aterosklerozu, IV tPA ve EVT sayıları pandemi öncesi ve sonrasında benzer bulunmuştur. Pandemi döneminde, pandemi öncesi döneme göre istatiksel anlamlılığa ulaşmasa da semptom-kapı, kapı-konsültasyon, kapı-iğne ve kapı-kasık sürelerinde uzama kayıtlanmıştır(p>0,05). Pandemi döneminde yatan 5 iskemik inme hastasında (%1,8) yatıştan sonra COVID-19 testi pozitif çıkmıştır. Pandemi döneminde hemorajik ve iskemik inme hastaları arasında başvuru NIHSS, taburculuk NIHSS ve mRS skorları ve mortalite oranları anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0,01).
TARTIŞMA ve SONUÇ: COVID-19 pandemisi akut inme yönetimini olumsuz olarak etkilemektedir. Akut inme tedavi süresi hastane öncesi ve hastane içi sebeplerle gecikmektedir. Pandemi döneminde inme yükünün ağır olmasıyla birlikte kötü klinik sonlanım ve yüksek mortalite görülmektedir.
INTRODUCTION: In the coronavirus disease 2019 (COVID-19) pandemic, there may be a decrease in the number of acute stroke intervention and acute treatment, and delays in treatment periods. In this study, it was aimed to compare the clinical features of patients presenting with acute stroke during the COVID-19 pandemic and in the pre-pandemic period.
METHODS: Patients hospitalized with the diagnosis of cerebrovascular disease (CVD) between January 01, 2019 and May 31, 2021 were included in the study. Demographic characteristics and stroke risk factors of the patients were recorded. Stroke type and ischemic disease subtypes were determined, and patients' admission National Institutes of Health Stroke Scale (NIHSS) score, symptom-door time, door-consultation time, door-to-door Needle time and door-groin puncture time, intravenous tissue type plasminogen activator (IV tPA) and endovascular thrombectomy (EVT) applications were recorded. Discharge modified Rankin Scale (mRS) and NIHSS scores and mortality rates were evaluated. Patients hospitalized in two separate periods of 14 months each were compared by dividing them into pre-pandemic and pandemic periods.
RESULTS: RESULTS: Before COVID-19, 316 patients (female 45.25%, age: 66.75±13.68 years) and during the pandemic period 341 (female 41.94%, age: 68.34±13.55 years) patients were included in the study. During the pandemic period, an increase in the number of hemorrhagic CVD and transient ischemic attacks, a decrease in the number of ischemic stroke and cerebral venous thrombosis (CVT) hospitalizations, a decrease in cardioembolic strokes and an increase in lacuner ischemic CVD subtypes were observed (p<0.01). The number of large vessel atherosclerosis, IV tPA and EVT were found to be similar before and after the pandemic. In the pandemic period, although it did not reach statistical significance compared to the pre-pandemic period, prolongation was recorded in the symptom-door, door-consultation, door-needle and door-groin puncture times (p>0.05). The COVID-19 test was positive after hospitalization in 5 (1.8%) patients with ischemic stroke hospitalized during the pandemic period. During the pandemic period, admission NIHSS, discharge NIHSS and mRS scores and mortality rates were found to be significantly higher between hemorrhagic and ischemic stroke patients (p<0.01).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The COVID-19 pandemic adversely affects the management of acute stroke. The duration of acute stroke treatment is delayed due to pre-hospital and in-hospital reasons. With the heavy burden of stroke during the pandemic period, poor clinical outcome and high mortality are observed.

5.
Bir devlet hastanesi bünyesinde bulunan bağımsız nitelikteki inme ünitesinin verileri
Data of the independent stroke unit in the state hospital
Refik Kunt, Rahime Aslan
doi: 10.5505/tbdhd.2022.08216  Sayfalar 94 - 104
GİRİŞ ve AMAÇ: İnme üniteleri sayesinde akut beyin damar hastalıklarında mortalite ve morbidite oranları azalmakta, yaşam kalitesi artmakta ve klinik sonlanımlar daha iyi olmaktadır. Ülkemizde inme ünitesi ile ilgili veriler üçüncü basamak sağlık kuruluşlarının bildirdiği yayınlara dayanmaktadır. Hastaların genellikle ilk başvuru yeri olan devlet hastaneleri ile ilgili veri yoktur. Bu yazı ile; ikinci basamak devlet hastanesinde bağımsız özellikte (nöroloji servisi ve yoğun bakımdan farklı) olan inme ünitesinde yatan hastalar ile ilgili toplanan ilk 6 aylık veriler sunularak ülkemiz literatürüne katkıda bulunmak amaçlanmaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: İnme ünitenin açıldığı tarihten itibaren ilk altı aylık süre zarfında yatan hastaların sosyodemografik, etiyolojik ve klinik özelliklerini içeren verileri retrospektif olarak incelendi.
BULGULAR: Çalışmaya; yaş ortalaması 70 yıl olan, 48’i kadın (%55) toplam 88 hasta alındı. Hastaların %82’si iskemik inme, %11’i hemorajik inme ve %7’si geçici iskemik atak tanılıydı. En sık rastlanan risk faktörü hipertansiyondu (%82). İnme Sonrası değerlendirme ölçeklerine göre ağır nörolojik tabloda ve fonksiyonel olarak bağımlı olan hastalar hemorajik inmelilerdi. İskemik inme etiyolojik olarak TOAST’a göre sınıflandırıldığında en sık sebep nedeni belirlenemeyen gruptu (%51). En sık görülen lezyon lokalizasyonları; iskemik inmeli hastalarda parietal lob (%36), hemorajik inmelilerde ise putamen/globus pallidum (%50) olarak belirlendi. İskemik inmelilerin % 21’ine intravenöz trombolitik tedavi uygulandı ve bu hastaların semptom-kapı, kapı-görüntüleme, kapı-iğne, semptom-iğne zamanlarının medyan değerleri (±standart sapma) dakika olarak sırası ile 92±55, 17±10, 82±41 ve 195±41 saptandı. Trombolitik tedavi verilen 2 hastada (%13) intrakranial hemoraji komplikasyonu oldu. %13’ü iskemik, %17’si hemorajik alt grupta olmak üzere tüm hastaların %11’i ilk bir ay içinde kaybedildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: İnme ünitelerinin nöroloji servisi ve nöroyoğun bakım dışında dizayn edilmesi sayesinde, farklı branştan ve başka hastanelerden gelebilecek sevklerin ve yatışların önüne geçilecek böylece inme yatağı kavramı önem kazanacaktır.
INTRODUCTION: Through to the stroke units, mortality and morbidity rates in acute cerebrovascular diseases decrease, quality of life increases and clinical outcomes are better. The data on the stroke unit in our country are based on publications reported by tertiary healthcare institutions. There is no data on state hospitals, which are usually the first application places of patients. With this article; It is aimed to contribute to the literature of our country by presenting the first 6 months data collected on patients hospitalized in the stroke unit, which are independent (different from the neurology service and intensive care unit) in the secondary state hospital.
METHODS: The data including sociodemographic, etiological and clinical characteristics of the patients hospitalized during the first six months after the stroke unit was opened were retrospectively analyzed.
RESULTS: A total of 88 patients, 48 of whom were women(55%), with an average age of 70 years were included. 82% of the patients were diagnosed with ischemic stroke. The most common risk factor was hypertension(82%). When ischemic stroke was etiologically classified according to TOAST, the most common cause was the group whose cause could not be determined(51%). The most common lesion localizations; parietal lobe(36%) in patients with ischemic stroke and putamen / globus pallidum(50%) in hemorrhagic stroke patients. Intravenous thrombolytic therapy was applied to 21% of ischemic stroke patients and the median (±standard deviation) time of symptom-door, door-imaging, door-needle, symptom-injection in minutes was found to be 92±55, 17±10, 82±41 and 195±41, respectively. Intracranial hemorrhage complication occurred in 2 patients(13%) who were given thrombolytic therapy. 11% of all patients died within the first month.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Through to the design of the stroke units outside of the neurology service and neuro-intensive care, referrals and hospitalizations from different branches and other hospitals will be prevented, thus the concept of stroke bed will gain importance.

6.
Beyindeki kollateral dolaşımın internal karotit arter darlığı ve klinik faktörler ile ilişkisi: Digital subtraction angiography (DSA) ile değerlendirme
The relationship of collateral circulation in the brain and internal carotid arterial stenosis and clinical factors: Evaluation with digital subtraction angiography (DSA)
İlker Öztürk, Aygul Tantik Pak, Gülçin Ortaç, Derya Özdoğru, Halit Fidancı, Zulfikar Arlier
doi: 10.5505/tbdhd.2022.37640  Sayfalar 105 - 109
GİRİŞ ve AMAÇ: Kollateral dolaşımın iskemik inmenin hasarını azalttığı ve iskemik inmede prognostik önem taşıdığı bilinmektedir. Ancak kollateral dolaşımı etkileyen faktörün ne olduğu tam olarak bilinmemektedir. Karotis arter darlığının beyinde yarattığı metabolik değişiklikler sonucunda arteriogenezisi indükleyerek kollateral gelişimine neden olduğu düşünülmektedir. Biz de çalışmamızda beyinde kollateral gelişimine neden olacak klinik faktörleri ve karotis arter darlığının kollateral gelişimine etkisini araştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya Ocak 2020-Ocak 2022 arasında renkli doopler ultrasonografi ile karotis arterlerinde darlık saptanan ve digital subtraction angiography (DSA) uygulanan hastalar dahil edildi. Hastaların karotis darlıklarının yüzdesi, sosyodemografik ve klinik verileri kaydedildi. DSA’da kollateral yapısı American Society of Interventional and Therapeutic Neuroradiology/Society of Interventional Radiology (ASITN/SIR) Collateral Flow Grading derecelendirmesi örnek alınarak dört gruba ayrıldı. İstatistiksel anlamlılık için iyi kollateral (Grade 3-4) ve kötü kollateral (Grade 1-2) olmak üzere hasta grubu ikiye ayrılarak klinik verileri karşılaştırıldı.
BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 80 hastanın yaş ortalaması 67,1±10,2 olup, %37,5 (n=30)’i kadındı. Kollateral derecelendirmesine göre gruplandırıldığında Grade 1: %38,75 (n=31), Grade 2: %35 (n=28), Grade 3: %21,25 (n=17), Grade 4: %6,25 (n=5) hasta vardı. İyi kollateralle sahip hastalar ve kötü kollaterale sahip hastaların yaş, diyabet, hipertansiyon, LDL düzeyleri, trigliserit düzeyleri, klinik değişkenleri ve karotis arter darlıkları iki grup arasında analiz edildiğinde anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak inme hastalarında kollateral dolaşım oldukça önemlidir. Bizim çalışmamızda karotis arter darlığının kollateral dolaşıma etkisinin olmadığı saptanmıştır, klinik değişkenler ile kollateral gelişimi arasında korelasyon saptanmamıştır. Bu da kollateral gelişimini etkileyen farklı klinik faktörlerin olduğunu göstermektedir.
INTRODUCTION: The preservation of flow through collaterals is known to reduce ischemic brain damage and has been shown to have prognostic value for outcomes patients with ischemic stroke. However, it is not known exactly what the factor affecting the collateral circulation is. It is thought that carotid artery stenosis causes collateral development by inducing arteriogenesis as a result of metabolic changes in the brain.In our study, we aimed to investigate the clinical factors that will cause the collateral circulation in the brain and the effect of carotid artery stenosis on collateral circulation.
METHODS: Patients who were diagnosed with stenosis by carotid vertebral arterial doopler USG and underwent digital subtraction angiography(DSA) between January 2020 and January 2022 were included in the study.The degree of carotid stenosis, sociodemographic and clinical data of the patients were recorded. Collateral structure in DSA was divided into four groups based on the American Society of Interventional and Therapeutic Neuroradiology/Society of Interventional Radiology(ASITN/SIR) Collateral Flow Grading grading.For statistical significance, the patient group was divided into two as good collateral(Grade 3-4) and poor collateral(Grade 1-2), and their clinical data were compared.
RESULTS: The mean age of 80 patients included in the study was 67.1±10.2 and 37.5% (n=30) were female.When grouped according to collateral grading, Grade 1: 38.75% (n=31), Grade 2: 35% (n=28), Grade 3: 21.25% (n=17), Grade 4: 6.25% (n=5) there were patients.When the age, diabetes, hypertension, LDL and clinical variables of patients with good collaterals and patients with bad collaterals, carotid arterial stenosis were analyzed between the two groups, no significant difference was found(p>0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In conclusion, collateral circulation is very important in stroke patients.In our study, it was found that carotid artery stenosis had no effect on collateral circulation, and no correlation was found between clinical variables and collateral circulation.This shows that there are different clinical factors affecting collateral development.

7.
Karotis arter stentleme sonrası hipotansiyon gelişen hastaların demografik özelliklerinin ve olası risk faktörlerinin değerlendirilmesi
Evaluation of demographic characteristics and possible risk factors of patients who developed hypotension after carotid artery stenting
Feyzullah Cengiz, Hamza Şahin, Mustafa Gökçe
doi: 10.5505/tbdhd.2022.86658  Sayfalar 110 - 118
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada karotis arter stentleme (KAS) sonrasında hipotansiyon gelişen hastalarda olası risk faktörlerinin belirlenmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya KAS yapılan 104 hasta dahil edildi. KAS sonrasında sistolik kan basıncı 90 mmHg’den düşük olan ya da sistolik kan basıncında bazale göre 40 mmHg’den daha fazla düşüş yaşayan hastalar hipotansif grup, diğer hastalar ise normotansif grup olarak belirlendi. Bu iki grubun sosyodemografik özellikleri, ek hastalıkları, stent takılan taraf darlık yüzdesi, kontralateral taraf darlık yüzdesi, anjioplasti öyküsü, işlem süresi, femoral kılıf genişliği, işlem öncesinde antihipertansif ilaç kullanımı ve glomerüler filtrasyon hızı, işlem öncesi/sonrası hemoglobin ve hematokrit düzeyleri, hastanede kalış süresi, işlem sonrası komplikasyon sıklığı karşılaştırıldı.
BULGULAR: KAS sonrası 21 hastada hipotansiyon gözlendi. Hipotansif grupta kadın hasta oranı, stent takılan taraf darlık derecesi, femoral kılıf çapı, işlem öncesi glomerüler filtrasyon hızı düşüklüğü ve antihipertansif ilaç kullanımı istatistiksel olarak anlamlı bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Kadın cinsiyet, stent tarafı darlık derecesi yüksekliği ve işlem öncesi antihipertansif ilaç kullanımı KAS sonrası hipotansiyon gelişmesi açısından daha dikkatli takip edilmelidir.

INTRODUCTION: The aim was to determine possible risk factors in patients who developed hypotension after carotid artery stenting (CAS) in this study.
METHODS: 104 patients who underwent CAS were included in the study. Patients with systolic blood pressure lower than 90 mmHg after CAS or a decrease in systolic blood pressure more than 40 mmHg compared to baseline were defined as the hypotensive group and the other patients as the normotensive group. These two groups were analyzed regarding the following parameters: sociodemographic characteristics, comorbidity diseases, percentage of stented side stenosis, percentage of contralateral side stenosis, history of angioplasty, duration of the procedure, the width of the femoral sheath, antihypertensive medical history, glomerular filtration rate, hemoglobin and hematocrit levels before/after the procedure, length of hospital stay, and the frequency of complications after the procedure.
RESULTS: Hypotension was observed in 21 patients after CAS. The ratio of female patients, the degree of stenosis on the stented side, the diameter of the femoral sheath, the glomerular filtration rate value, and the antihypertensive medical history were significantly higher in the hypotensive group.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Especially female gender, a high degree of stenosis on the stented side and antihypertensive medical history should be followed more carefully for the development of hypotension after CAS.

OLGU BILDIRILERI
8.
Genç bir kadında saç yıkaması sonrası bilateral vertebral arter diseksiyonu
Bilateral vertebral artery dissection after hair washing in a young woman
Murat Çabalar, Semih Giray, Yusuf İnanç
doi: 10.5505/tbdhd.2021.54771  Sayfalar 119 - 122
Baş ve boyun bölgesinin minör travmaları sonrasında vertebral arter diseksiyonu (VAD) oluşabilir. 29 yaşında bir kadın hasta, kuaförde saç yıkatma sonrası başlayan baş dönmesi, bulantı ve kusma şikayetleri vardı. Kranial görüntüleme ve anjiyografide bilateral VAD saptandı. Üç ay antiagregan tedavi sonrası yapılan kontrol anjiyografi normaldi. Biz burada minör bir boyun hasarı sonrası oluşan ve medikal tedaviden fayda gören nadir bir VAD olgusu sunmak istedik.
Vertebral artery dissection (VAD) may occur after minor traumas in the head and neck region. A 29-year-old female patient, she had complaints of dizziness, nausea and vomiting that started after hair washing at the hairdresser. Bilateral VAD was detected on cranial imaging and angiography. Control angiography performed after 3 months of antiaggregant treatment was normal. Here, we aimed to present a rare case of VAD that occured after a minor neck injury and benefited from medical treatment.

9.
Fokal nöbet ve hemorajik stroke benzeri tablo ile prezente olan Extra Skeletal Ewing sarkomu: Olgu sunumu
Extra Skeletal Ewing’s sarcoma presented with focal seizure and hemorrhagic stroke-like table: A case report
Erman Altunışık, Ali Zeynal Abidin Tak, Yaşar Altun, Ali Haydar Baykan
doi: 10.5505/tbdhd.2021.32704  Sayfalar 123 - 127
Ekstra skeletal Ewing sarkomu (EES), kemik dışı dokulardan kaynaklanan, fragman veya lobüler dağılım gösteren küçük yuvarlak hücrelerden oluşan nadir bir tümördür. EES'nin santral sinir sistemi (SSS) metastazları hakkında bilinenler son derece sınırlıdır. Daha önce tanı konulmayan ve başlangıçta nörolojik semptomlar ve SSS tutulumu ile prezente olan olgumuz literatürdeki ilk olgudur. Bu vaka ile literatüre katkı sağlamayı amaçladık. 26 yaşında erkek hasta ani baş ağrısı, sağ tarafta güçsüzlük ve sağ kol ve bacakta lokalize olan istem dışı hızlı klonik kasılmalar ile acil servise başvurdu. Bilgisayarlı tomografide (BT) sol frontoparietal bölgede hemorajik görünüm izlendi ve hasta hemorajik inme ön tanısıyla interne edildi. Hasta klinik olarak tamamen düzeldi ve fokal nöbeti kontrol altına alındı. İki hafta sonra hasta baş ağrısı yakınması ile tekrar acil servise başvurdu. BT’de sağ parietal bölgede kanamayla uyumlu bir görünüm saptandı. Manyetik rezonans görüntülemede (MRG) her iki hemisferde hemorajik lezyon çevresinde ödem bölgelerinin eşlik ettiği kitle lezyonları ve periferik kontrastlanma tespit edildi. Sonraki günlerde sol uylukta ağrı ve şişlik nedeniyle sol femur MRG incelemesi yapıldı. Sol uylukta kitlesel lezyon tespit edildi. Hastaya histopatolojik inceleme sonucunda ES tanısı kondu ve EES olarak değerlendirildi. Hem solid tutulum hem de paraneoplastik süreçler sonucunda birçok malign hastalıkta nörolojik bulgular görülebilmektedir. Henüz tanı konmamış hastalarda dahi nörolojik bulguların görülebildiği ve bu da birincil tanıyı kolaylaştırabileceği akılda tutulmalıdır.
Extra skeletal Ewing's sarcoma(EES) is a rare tumor originating from non-bone tissues and consisting of small round cells with a fragment or lobular distribution. What is known about the central nervous system (CNS) metastases of EES is extremely limited. Our case, which was not diagnosed before and initially presented with neurological symptoms and CNS involvement, is the first case in the literature. We aimed to contribute to the literature through this case. A 26-year-old male patient was admitted to the emergency department with sudden headache, weakness on the right side and involuntary fast clonic contractions localized in the right arm and leg. Computed tomography (CT) revealed hemorrhagic appearance in the left frontoparietal region, upon which the patient was hospitalized with a preliminary diagnosis of hemorrhagic stroke. The patient had complete clinical recovery and his focal seizure was under control. After two weeks, the patient presented to the emergency department again with a complaint of headache. CT revealed hemorrhage-consistent appearance in the right parietal region. Mass lesions accompanied by edema sites and intravenous contrast enhancement were detected around hemorrhagic lesions in both hemispheres in magnetic resonance imaging (MRI). In the following days MRI examination of the left leg was performed due to pain and swelling in the left thigh. A mass lesion was detected in the left thigh. The patient was diagnosed with ES as a result of the histopathological examination and evaluated as having EES. Neurological findings can be seen in many malignant diseases as a result of both solid involvement and paraneoplastic processes. It should be kept in mind that even in patients who have not yet been diagnosed, neurological findings can be observed, which can facilitate the primary diagnosis.

LookUs & Online Makale
w