ISSN 1301-1375 | e-ISSN 2146-9113
Volume : 12 Issue : 3 Year : 2024


Türk Beyin Damar Hastalıkları Dergisi - Türk Beyin Damar Hast Derg: 12 (3)
Cilt: 12  Sayı: 3 - Aralık 2006
DERLEME
1.
İSKEMİK İNMEDEN SONRA KONVİLSİYON VE EPİLEPSİ
Okay SARIBAŞ
Sayfalar 69 - 71
İskemik inmeden sonra epilepsi geçirme olasılığı ve tedavisi incelenmiş , bu konuda çıkan yazıları ve araştırmalar gözden geçirilmiş aşağıdaki derleme şeklinde özetlenmeye çalışılmıştır.

ORIJINAL ARAŞTIRMA
2.
DİABETİK HASTALARDA PERIHEMATOMAL ÖDEM HACMİ
VOLUME OF PERIHEMATOMAL EDEMA IN DIABETIC PATIENTS
Balcı KEMAL, Asil TALİP, Tuncbilek NERMİN, Celik YAHYA, Utku UFUK
Sayfalar 73 - 76
Spontan intraserebral hemoraji sonrası ödem gelişiminin kötü prognozla ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada, spontan intraserebral hemorajisi olan 26 hastada (12 diabetik, 14 nondiabetik) beyin ödemi gelişimi incelendi ve diabetes mellitus ile perihematomal ödem gelişiminin ilişkisi araştırıldı. Hematom ve ödem hacimlerinin ölçümü için Suga tarafından tarif edilen “AxBxC/2” formülü kullanıldı. Hematom hacmi ile perihematomal ödem hacmi arasındaki ilişki bilinmektedir. Bu nedenle, kontrol beyin tomografisindeki hematom ve etrafındaki ödemli dokunun hacmi ilk tomografideki hematom hacmine bölünerek relatif bir ödem indeksi oluşturuldu. Ateş, hipoksi, anemi, metabolik bozukluklar ve trombosit sayısı gibi ödem gelişimini etkileyebilecek diğer faktörler de karşılaştırıldı. Hastaların klinik durumu inme gelişiminden sonraki üçüncü haftanın sonunda modifiye Rankin Skalası (mRS) ile değerlendirildi. İki grubunu başlangıç ortalama hematom hacmi hemen hemen aynıydı (24,2±18,9 ml. ye karşılık 24,7±16,3 ml)(p=0,82). Kontrol beyin tomografisindeki ortalama hematom ve ödemli doku hacmi diabetik hastalar için 87,2 ± 58,8 ml, nondiabetik hastalar için 71,8 ± 55,2 ml bulundu (p=0.59). Semptomların başlangıcı ile kontrol beyin tomografisi çekilene kadar geçen süre diabetik hastalar için 10,9±1,9 gün, nondiabetik hastalar için 10,1±1,7 gündü (p=0,106). Relatif ödem indeksi (Vhematom+ödem/ Vhematom) diabetik hastalar için 3,9±1,9 olarak bulunurken nondiabetik hastalar için 2,7 ± 0,9 bulundu (p=0,006). Ortalama mRS’u diabetik hastalarda 4,8 ve nondiabetik hastalarda 3,9 olarak saptandı. Sonuç: Spontan intraserebral hemorajisi olan hastalarda perihematomal ödem gelişimi diabetik olanlarda diabetik olmayanlara kıyasla daha yüksek bulundu.
Development of edema is known to contribute poor outcome after spontaneous intracerebral hemorrhage (SICH). In this study, we measured the development of brain edema in 26 patients (12 diabetic, 14 non-diabetic) with SICH. The association between the formation of edema and diabetes mellitus was evaluated. “AxBxC/2” fomulation described by Suga was used to identify volume of hematoma and edema. The direct relation between the hematoma and edema volume is known, for this reason, a relative edema index was used by dividing the volume of hematoma and edematous tissue on control CT scans to the volume of initial hematoma. The other factors affecting formation of edema such as fever, hypoxia, anemia, metabolic abnormalities and platelet count were also compared. Clinical status of the patients were evaluated with modified Rankin Scale (mRS) at the end of the third week from the ictus. The mean initial hematoma volumes of two groups were approximately same (24,2±18,9 ml. vs 24,7±16,3 ml)(p=0,82). The mean hematoma and edematous tissue volume on control CT scans was 87,2 ± 58,8 ml for diabetic patients and 71,8 ± 55,2 ml for non-diabetic patients(p=0.59). The mean time from symptom onset to control CT for diabetic patients was 10,9±1,9 days and 10,1±1,7 days for non-diabetic patients(p=0,106). Mean relative edema index (Vhematoma+edema/ Vhematoma) was 3,9±1,9 for diabetic patients and 2,7 ± 0,9 for non-diabetic patients(p=0,006). The mean mRS score was 4,8 for diabetic and 3,9 for non-diabetic patients at the end of three weeks follow-up period. Conclusion: The risk of edema development is found higher in diabetic patients than in non-diabetics.

3.
CYP2C9 GENETİK POLİMORFİZMİ İLE WARFARİN TEDAVİSİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
ASSOCIATION BETWEEN CYP2C9 GENETIC POLYMORPHISM AND WARFARIN TREATMENT
Ayşe TUNCA, Yasemin ARDIÇOĞLU, Bahattin ADAM, Ayşe KARGILI, Vedat KOKSAL, Aydın KARANFİL
Sayfalar 77 - 81
Amaç: Bu çalışmanın amacı, warfarin kullanan hastalarda genetik varyasyonun araştırılmasıdır. Metod: Ortalama günlük warfarin dozlarına göre 2 farklı grup çalışmaya alındı ( Grup 1: ? 5 mg/gün ve group 2: < 5mg/gün). CYP2C9*2 ve CYP2C9*3 varyantlarını tesbit etmek amacı ile sırasıyla polimeraz zincir reaksiyon tekniği ve ‘’Avall or Nsil digestion” yöntemi kullanıldı. Bulgular: Günlük warfarin dozu 5 mg üzerinde olan hastaların CYP2C9 *1 *1 genotip sıklığı daha fazla bulundu. CYP2C9 *1 *1 ve CYP2C9 *1 *3 polimorfizmleri ile warfarin dozları arasında statistiksel ilişki bulundu. Ortalama INR değerleri CYP2C9*1 *1 genotipinde daha düşük bulundu. Komplikasyon çıkan hasta grubunda, non-komplike hasta grubuna göre ortalama INR değerleri daha yüksek bulundu. Genotip polimorfizm ile komplikasyonun ortaya çıkması arasında hiçbir ilişki bulunmazken önemli risk faktörleri olarak yüksek INR değerleri bulundu. Sonuç: Tedaviden önce genetik polimorfizmin bilinmesi olası ilaç dozları hakkında ön bilgi sağlayabilir ve böylece gelişebilecek komplikasyonları engellemek amacı ile öncül bir markır olarak kullanılabilir.
Background: The aim of this study was to evaluate the genetic variants of warfarin used on individuals Methods: Two separate groups were tested in accordance to mean daily warfarin dosage (Group 1: ? 5 mg/day and group 2: < 5mg/day). Genotyping of CYP2C9*2 and CYP2C9*3 allelic variants was carried out by PCR and subsequent Avall or Nsil digestion, respectively. Results: Frequency of CYP2C9 *1 *1 genotype was found higher in patients who were taken warfarin above 5 mg/day. Statistically association was found between warfarin dose and both CYP2C9 *1 *1 and CYP2C9 *1 *3 polymorphisms. Mean INR values were lower in CYP2C9*1 *1 genotype. Also mean INR values of complicated patients group were higher than non-complicated group. No relation was found between genotype polymorphisms and outcome of complications. Higher INR values were found as a significant risk factor for reveal of the complications. Discussion: To know genetic polymorphisms before the warfarin treatment, will obtain pioneer knowledges for drug dosage. So this marker could be a useful pre-treatment marker for prevents to reveal complications.

4.
KRONİK İNMEDE DÜŞMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
FACTORS AFFECTING FALLS in CHRONIC STROKE
Ferhan SOYUER, Ali SOYUER, Ahmet ÖZTÜRK
Sayfalar 83 - 87
Amaç: Çalışmamızın amacı, kronik inme ile ilgili spesifik ve yaygın faktörlerin düşme ile ilişkisi olup olmadığını ve düşme ile ilişkili değişkenlerin önemini açıklamaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışma, inme sonrası 6-18 aylık hastalık süresi içinde olan 100 olguyu içermektedir. Olgularda, spastisite, yürüme, baston kullanımı, motor fonksiyon ve daha birçok inme semptomlarını içeren değişkenler değerlendirilmiştir Bulgular: Lojistik regresyon modeline göre en önemli bulunan değişkenlerimiz Berg denge, Rivermead motor değerlendirme, Tinetti-yürüyüş ve Motricity Index olarak bulunmuştur. Model düşenleri % 84 duyarlılığı ve %90 özgüllüğü ile belirlemiştir. Sonuç: Denge, motor fonksiyon, yürüyüş ve kas kuvvet değerlendirmeleri, inme hastalarında düşme riskini belirlemede bir model olarak kullanılabilir. Düşmede katkısı olan faktörleri değerlendirmek, bireysel hasta tedavisi ve düşmeleri önleyici bir program geliştirmek için gereklidir.
Objectives:The aim of this study is to explain whether specific and widespread factors are related to falls, and the importance of the variables related to falls in chronic stroke patients. Materials and Metods: The study includes 100 cases who were ill after the stroke for between a period of 6-18 months. The variables including spasticity, walking, using a walking stick, motor functions and many other symptoms of stroke were assessed in these cases. Results: The variables which were found the most important according to logistic regression were Berg balance, Rivermead motor assessment, Tinetti-gait and Motoricity Index. These variables were the most important factors affecting falls.The model was able to predict fallers with a sensitivity of 84% and a specificity of 90%. Conclusions: The assessments of balance, motor function, walking and muscle strength can be used to quantify the risk of fall in patients with stroke as a predictive model. Assessing the factors that contribute to falls is necessary for individual patient therapy and developing a programme preventing falls.

OLGU SUNUMU
5.
ORAK HÜCRE HASTALIĞI OLAN İKİ HASTADA BACAK ÜLSERİ, PULMONER HİPERTANSİYON VE SESSİZ SEREBRAL İNFARKT
LEG ULCER, PULMONARY HYPERTENSION AND SILENT CEREBRAL INFARCT IN TWO PATIENTS WITH SICKLE CELL DISEASE
Gamze SERARSLAN, İsmet Murat MELEK, Ferit AKGÜL, Yurdal SERARSLAN, Taşkın DUMAN
Sayfalar 89 - 91
Orak hücre hastalığı kalıtsal bir hemoglobinopatidir ve deoksijene olan HbS’in polimerizasyonu hastalığın klinik bulgularına neden olur. Sessiz serebral infarktı olan orak hücre hastalarında, beyin MR bulguları normal olan hastalara göre inme riski 14 kat daha fazladır. Bacak ülseri, pulmoner hipertansiyon ve sessiz serebral infarktı olan ve tek semptomun bacak ülseri olduğu orak hücre hastalığı olan iki hastayı sunmaktayız.
Sickle cell disease is an inherited hemoglobinopathy and polymerization of deoxygenated HbS lead to clinical manifestations of the disease. The stroke rate in sickle cell disease patients with silent cerebral infarct is 14-fold higher than in those with normal MRI. We present two patients of sickle cell disease with leg ulcer, pulmonary hypertension and silent cerebral infarct and the only symptom was the leg ulcer.

6.
DURAL SİNÜS TROMBOZA BAĞLI HEMORAJİK İNFARKT
HEMORRHAGIC INFARCTION SECONDARY TO DURAL SINUS THROMBOSIS
Serdar ATAİZİ, Murat BALOĞLU, Erdal YAYLA, Ahmet ÇEREZCİ, Zafer ÇANAKÇI
Sayfalar 93 - 96
Dural sinüs trombozu (DST) nadir olarak %1 den daha az strok sebebidir. Çok çeşitli sebepler DST’ unun nedenleri arasında yer alabilir. DST genellikle olgumuzda olduğu gibi genç erişkinleri etkilemesine rağmen tüm yaş gruplarındada görülebilir.En sık görüldüğü durumlar ; gebelik, puerperium ve oral kontraseptif kullanımınıda içine alan hormonal değişikliklerin görüldüğü tablolardır. Tüm bunların yanında inflamatuar hastalıklar, kanser, bazı hiperkoagulabilite durumları ve anemide etiolojik nedenler arasında gösterilebilmektedir. Biz bu vakada dural sinüs trombozuna sekonder hemorajik infarkt gelişmiş ve buna bağlı herniye olmak üzere olan 28 yaşında bayan bir hastaya acil kraniyal dekompresyon ve duraplasti yaparak hastada mevcut kliniğin tam olarak düzeldiğini gördük. DST ‘li hastalarda cerrahi tedavinin önemini ortaya koymak amacıyla bu vakayı tartışmak istedik.
The percantage of DST that cause stroke is low than %1. There are lots of etiologic reasons in DST. DST generally affect the young adults as our case, but also it occurs in all age groups.The most reasons that cause DST are; puerperium, pregnancy, and oral contraseptive.In addition also inflamatuar diseases, cancer, anemi, hipercoagulability problems are the other ethiological factors. In our case 28 year old young woman had a seconder hemoragic infarct that caused by DST. After admission while she was rapidly going to brain herniation we immediately operated and made cranial decompression with duraplasty. And we saw that she had good recovery and returned her normal life. In this case our aim is indicate the value of surgery in DST.

LookUs & Online Makale
w